Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
¥ yöneticilerin yatak odalarını Filistinlilerin akan kızıl kanıyla boyuyor. Örneğin: Ölümden önce bir Kızılderili’nin beyaz adam önündeki söylevi şiirinde, “Bizler, Mississipi’deki bizleriz. Ve bizimdir dünden bize kalan miras/ Ama gökyüzünün rengi değişti, doğudan başlayarak deniz değişti, ey beyaz efendi! Ey atların efendisi! Gece ağacına gidenlerden ne istiyorsun?” diye başlayan dizelerde kendi halkını, bir Kızılderili kabilesiyle özleştirmesi ve kendi halkının da o kabile gibi asimile ediliyor olması… Filistinlilerin kendi haklarını kendileri tayin edememesi. Veya Sophoklês’i Anımsamak şiirinde vurguladığı evrensellik: “Bu sonbahar sonumuzun sonbaharı, gökten uzaklaşıyorduk sonra ağaçların yanından. Azıcık büyüdüğümüzde inleyerek ayrıldığımız yolları öğütledik.. yollar uzadı yürüdüğümüzü bilinmeden vuran Keyser’le. Şiirleri öğütledik akrabalara paltolarından çıktıkça ki şeytanları genişlesin diye savaşın inşası tutsun diye çadırlarımızı kurardı dişi atlar arasında ve Irak ile Mısır arasında. Bizler sabanı kılıçtan daha çok severiz, gündoğumunun havasını severiz, yağmuru severiz, içinde doğduğumuz doğayı severiz bizi ısıtan esen rüzgârda ilahları taklit eden aşkı cahil olduğumuz düşmanın savaş bulutlarına kapılarımız açık ancak, Mısır ve Babil arasındaki göçlere açık.” yazdı Derviş, aşkın şiirini de yazdı… Şiirlerini çevirmek… Neler hissettirdi? Mahmud Derviş şiiriyle tanışmam çok tesadüf oldu. 80’li yıllarda Ankara’da okuyan Filistin asıllı birçok arkadaşım vardı. Bunların birçoğuyla siyasi bağlamda ilişkimiz olmakla beraber, edebiyatı ve şiiri seven arkadaşlarım da oldu. Haftada ikiüç gün evlerine gider sohbet ederdik, bir gün sehpanın üstünde “El Tavra” siyasi ve edebiyat dergisini gördüm. Dergide Mahmud Derviş’in bir şiiri vardı. Derviş’i tanıyıp tanımadıklarını sorunca, akrabası olduğunu söyledi. Uzun yıllar aboneymişim gibi o dergi geldi bana. Mahmud Derviş ile telefon aracılığıyla tanışmamız o yıllara dayanıyordu, Paris’te sürgündeyken bile sürdü. SabraŞetilla katliamından sonra, “Beyrut Kasidesi” okuduğu şiirinin kasetini gönderdi. İlk çevirdiğim bu uzun şiiri oldu. Asıl adı “Düğünler” olan kitabını “Mavi bir gün” adıyla çevirdim, daha sonra 150 sayfaya yakın bir düzyazı “anlatıroman”ını çevirdim ve yayımlandı. Sayın Celal Üster’in slogan olmuş bir lafı vardır: “Şiiri en iyi şairler çevirir” diye. İnandığım ve benimsediğim bir sözdür. Ancak, her şairi ve her şiiri değil. Eğer bir şairle aynı damardan besleniyorsam, onun derdini çok iyi anlıyorsam; kısacası aynı pencereden denizi görüyorsak, ben o şairin şiirlerini çeviririm. Mahmud Derviş’in şiirlerini çevirirken duyumsadığım aynen budur. Ömrü boyunca direnişi yazan bu büyük devrimci şairin şiirini çevirmek gerçekten büyük bir keyiftir. ÇAĞDAŞ FİLİSTİN ŞİİRİ DEYİNCE… Çağdaş Filistin Şiiri denilince sizce akla ilk ne geliyor? Nizar Kabbani’nin, bu topraklarda doğan herkes sanki şair doğar, diye bir lafı vardır. Filistin’in konumu ve durumu gereği, orada şiir bambaşka bir havayla solunur. Şiir orada birçok insanda kutsaldır. Bir şarap ve bir ekmek denli kutsaldır. Çağdaş Filistin şiiri, İbrahim Tukan’dan sonra, Fetva Tukan’la başlar desek sanırım yanlış olmaz. Muin Basusa, Semih el Kasım ve en önemlisi yazdığı şiirlerle evrenselleşmiş Mahmud Derviş ile doruğa ulaşır. Filistin şiirinin 1940’lardan 95’lere dek katettiği yol devrimci bir şiirin yoludur. Direnişin, başkaldırının şiiridir. Bu kuşağın yazdığı şiirle modern ve toplumcu Batı şiiriyle bütünleşti. Çünkü o dönemde özgürlüğün alanı daha genişti, belli bir amacı ve mücadelesi vardı, insanların; o dönemde çoğu direnişçinin bir elinde silah bir elinde şiir bulunurdu. Bugün bu kısır döngüde Filistin’den iyi bir şair çıkar mı bilmem? Son olarak: Mahmud Derviş, Nâzım’ın özgürlüğe yol aldığı Boğaz’ı görmeyi çok istiyordu, gördü. “Metin bu seçme şiirleri yayımla ikinci bir defa İstanbul’a geleyim” dedi, gelemedi. Ölümünden biriki ay önce telefonla konuştuk, sesi hâlâ kulaklarımda; kulaklarımdaki o cıvıl cıvıl sesiyle son şiirinde yazdığı bu dizelerle uğurlayalım diyorum: “Korkumu onaylayarak açığa vuran şiddetle Ölmeden on dakika önce doktor sayıklıyorum On dakika yeterli olur tesadüfen yaşamaya Kayboldu sanılan umut için ( / ) Yitti sanılan umutta ben kimim? Ben kimim? Ben kimim?” ? gamzeakdemir@cumhuriyet.com.tr Yalnızlık Yenilemeden Kendini / Mahmud Derviş / Türkçesi: Metin Fındıkçı / Can Yayınları / 208 s. SAYFA 17 ‘UMUDUNU HİÇ YİTİRMEDİ’ Yanan yurdundan dünyaya, evrensele seslenen dizeleriyle, bir daha eskisine hiç dönülemeyeceğini imliyor şair birçok yerde ve anlamda… “Bu yeryüzündeki son akşam” adlı şiirinde Endülüs’ün kaburgaları çatırdıyor mesela… Ama yine de, bölgede uzun yıllardır süregelen fiili durumun kanlı gidişatına rağmen umudunu kaybetmemişti Mahmud Derviş, değil mi? Boşuna “Bizler Hayatı Seviyoruz” demiyordu… İnsanı hayata bağlayan ve direnişlere sürükleyen en büyük şey yanılmıyorsam umuttur. İnsanın yarattığı kendi düşüdür. Mahmud Derviş’in şiirinin temelinde yatan kurallardan biri de bitip tükenmeyen umududur. Gerek şiirinde olsun ve gerekse kişisel sohbetlerimizde olsun her zaman umutlu olacağını ve insandan hiçbir anlamda umudunu kesmeyeceğini söylüyordu. İsrail topraklarında veya Amerika’da yaşayan sıradan Yahudi asıllı insanlar buna dahildi. Büyük aşk yaşadığı sevgilisinin Yahudi asıllı olması bunun kanıtıydı. Ne diyordu: “Çabucak solan bitkilerin yerine ekeriz, biçeriz kesilen boylarımızın yerine Dileklerle üfleriz uzağın rengini uzaktan, toprağın üstüne kişneyen atın resmini çizeriz Taştan taşa yazarız adımızı, ey çakan şimşek geceyi bize aydınlat, azıcık da olsa aydınlat Bizler hayatı seviyoruz eğer onunla yollara dağılmasak…” Bundan daha anlamlı ve büyük umut olur mu? Mahmud Derviş’e büyük şiirler yazdıran, asla tükenmeyen umuduydu, insana olan inancıydı. Evet direnişin şiirini yazdığı kadar koşutunda insanlık ve barışın şiirini de CUMHURİYET KİTAP SAYI 994