Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Okuduğum Kitaplar METİN CELÂL Şavkar Altınel Tepedeki Yabancı anlatı havasına dönüyor. Babasının cenazesinden dönen (sevgilisi/eşi?) S.yi karşılamak için gittiği havaalanına gidişini anlattığı Bizimle Uçun’da kısa bir öykü tadı buluyoruz. Onu izleyen S.nin annesi M’yle yapılan kısa tatil bütünde bir anlatıya ulaşabileceğimiz kanımızı güçlendiriyor. Kısa kısa parçalarla belirsiz de olsa anlatıcının hayatını paylaştığı kişileri tanıyoruz. Kitabın kapağında “anı” diye yazsa da tam bir tür tanımlaması yapmak mümkün değil. Arka kapaktaki soruya katılmamak imkânsız. “Bu güzel ve esrarengiz kitap bir yapbozun parçaları gibi birbirine kenetlenen gezi, anı ve eleştiri yazılarından oluşan bir bütün mü, yoksa gizli bir roman mı?” Şavkar Altınel, anlatımıyla bize iyi romanlar, öyküler yazabileceğinin işaretlerini veriyor. Ama bence bu kitapta gezi, anı ve eleştiri yazılarını gizli bir roman yapısında birleştirmeyi tercih etmiş. Ş avkar Altınel’in Tepedeki Yabancı’sı (Ocak 2009, Yapı Kredi) bir gezi, anı kitabı. Kitaba adını veren ilk yazıda, şair, “yolculuk dönüşü kasabayı kolaçan etmek için çıktığı” küçük turu anlatıyor. Bu turda özel hayatının kapılarını hafifçe aralıyor. “Yıllardır hayatım küçük bir kasabada küçük bir evde doğayla ölümün gölgesinde yaşadıklarımdan ibaret. Tek özgürlüğüm bunları görebilecek kadar yabancı olmam,” diye bitiyor yazı. “Berkhamsted, Londra’nın yarım saat kuzeyinde, yirmi bin nüfuslu bir kasaba.” Bu sokaklar onun için “alabildiğine tanıdık. Ve yabancı. Yıllardır her yerde yabancı olmasaydım, her şeyin ne kadar çarpıcı olduğunu göremez ve dolayısıyla da tek kelime yazamazdım. Yazının başladığı bir nokta varsa bu, dünyada bir yabancıya dönüştüğümüz nokta“ diyor. HATIRLA BARBARA Nedim Gürsel de, Şavkar Altınel gibi gençlik çağında yurtdışına gitmiş. Onun mekânı Fransa. Gürsel, 1951 doğumlu. 1972’de 21 yaşındayken Paris’e gidip yerleşmiş. 37 senedir orada yaşıyor. Hatırla Barbara (Şubat 2009, Doğan Kitap) adını Jacques Prevert’in “Hatırla Barbara / Yağmur yağıyordu o gün Brest’te durmadan” dizelerinden alıyor. Gürsel, kitabında Fransa içinde yaptığı Nedim yolculukları an Gürsel latıyor. İlk yazıda Prevert’in dizelerinin izini sürmeye Brest’e gidiyor ve aynı şiirdeki gibi, hatta ondan daha şiddetli bir yağmurla karşılaşıyor. Nedim Gürsel, yabancılığını tam anlamıyla yerleşikliğe dönüştüremeyenlerden. O da onlarca yıldır Fransa’da olmasına rağmen yabancılığının bilincinde. Bu yabancılık da dışarıdan bakma, yerleşiklerin göremediğini görme yetisi veriyor. Hatırla Barbara’daki denemelerde onun deyimiyle “Derin Fransa”yı yani merkezin dışındaki kırsal kesimi gezerken bu halini kavrıyoruz. Derin Fransa’yı “kapalı ka Şavkar Altınel, 1953 doğumlu. 55 yaşında. 19 yaşından beri yurtdışında yaşıyormuş. Dört yıl Şikago’da, on üç yıl Glasgow’da yaşamış. Şimdi de Berkhamsted’de bir “yerleşik yabancı.” Yazdıklarından bu denli uzun süredir İskoçya’da, İngiltere’de yaşamış olmasına rağmen hâlâ kendini yabancı hissettiğini anlıyoruz. Bu yabancılığın başladığı yer, İngilizceyle ilk tanıştığı okulu. İzleyen yazılarda Altınel, kendisi gibi bir yerleşik yabancı olan Joseph Conrad’ın, T.S Eliot’un izlerini sürüyor. Londra’yı, İngiltere’yi tanıyoruz. Bu yazılarda anlatı tadı kaybolup, denemeye kayılsa da S. ile birlikte Dungeness Kuş Cenneti’ne yaptıkları yolculuğu anlattığı Atom Lunaparkı ile tekrar SAYFA 12 pılar, çekili perdeler, yüksek bahçe duvarları belki hemen gizlerini açmaz size, taş duvarların ardında geçip giden hayatlar kendini ele vermez. Ama bir süre kalmayı göze alırsanız yeni bir dünya, kuytuda kalmış nice dramlar keşfedebilirsiniz” diye anlatıyor. Nedim Gürsel de Şavkar Altınel gibi gezen, gezip gördüklerini yazıya döken yazarlardan. Gezginliğin yazarlığa dönüştüğü noktada, hele bu yazıları yayınlatıyorsanız bilgiyi de paylaşmanın gerektiğinin bilincinde. Derin Fransa’yı da bilginin desteği ile keşfediyor. Gittiği hemen her yere önceden edindiği bilginin, okuduğu kitapların yardımıyla, aracılığıyla bakıyor ya da gördükleri ona öyküleri, romanları, şiirleri hatırlatıyor. Oraların tarihlerine el atıyor. Gördüğünü tarihle karıp çıkarımlara varıyor. Besançon’da kenti tanırken bir yandan da annesinin Fransızca öğrenmeye geldiği bu kentte neler yaşadığını, hissettiğini keşfetmeye çalışıyor. 21 yaşındayken edebiyat fakültesine kayıt yaptırmak için gittiği Poitiers’e onlarca yıl sonra Bilge Karasu döndüğünde sırf öğrencilik yıllarını değil, yazarlığının başlangıcını, üslubunun oluşumunu da çin bütün eseryad ediyor. Poitiers’in uyandırdılerine katmağı kapatılmışlık duygusunu yenimış, merak etden yaşıyor. Kralın Bacağı ya da memek elde Kaybolan Hayaller’de “Bir yıl bodeğil. Susanyunca hep dışarıdan baktığı” Anlar’ın ikinci bögouleme’i bu kez içeriden, solümünü oluştukaklarını adımlayıp, tarihini hatırran şiirlerin ise, latarak anlatıyor. İzleyen hemen kitaplaşmama tüm yazılarda da bir geriye dönedeni açık; Karasu bir dönem (1956nüş var. Yazar 70’li yıllarda çeşit58) şiir yazmış olsa da yazarlık hayatını li vesilelerle geldiği kentleri bu düzyazı ile sürdürmüş, şiiri bırakmış. kez, 90’lı ve 2000’li yıllarda bir Üçüncü bölüm YazarOkurun Defteri gezgin olarak tekrar ziyaret ediüst başlıklı yazılar ise Karasu’nun iyi yor. Zaman zaman tarihi bilgiler bir yazar olmanın yanında iyi bir okur çok fazla ağır basıp kentlerin, olarak okuduklarını paylaşmasının örkasabaların bugünleri nekleri. 195758 yıllarında Forum dergeriye kaçsa da Nedim gisinde yayımlanan bu yazıların ve bu Gürsel’in akıcı anlatımı bölümü izleyen Diğerleri başlıklı deneile “Derin Fransa”yı keşme, eleştirilerin Karasu tarafından niye fediyoruz. kitaplaştırılmadıkları, okunduklarında anlaşılıyor. Yazarın eserine bir şey katSUSANLAR mıyorlar. Son bölümde yer alan söyleBilge Karasu, kılı kırk şilerin yeri ise F. Akatlı ve M. Güryaran, az yazan, öz yasoy’un 1997’de yayımladıkları Bilge zan ve az yayımlayan bir Karasu Aramızda’nın yeni baskısı olayazardı. 1930 doğumlu. bilirdi. Susanlar’ı bu haliyle Bilge Karaİlk yazısı 1950’de yayınsu’nun bütün eserlerinin bir parçası lanmış. 1995’te ölümüne sayamayız. Ama, onu anmak için iyi bir kadar yayımladığı kitap sayısı sekiz. vesile olarak değerlendirebiliriz. Tüm Ölümünden sonra, geriye kalan metinçekincelerimi saklı tutarak zaman zalerinden ve dergilerde kitaplaşmadan man yapılacak bu tür hatırlatmaların duran çalışmalarından yapılan derleyazarların eserlerine tekrar dönmemizi, melerin sayısı ise geçtiğimiz günlerde onları yeni bir gözle okumamızı sağlaçıkan Susanlar’la (Ocak 2009, Metis yacağına da inanıyorum. ? yay.) birlikte dört. Oysa Karasu’nun çok verimli bir yazarlık yaşamı olduğunu biliyoruz. Özellikle 50’li, 60’lı, 70’li yıllarda dergilerde birçok makalesi, öyküsü, çevirisi yayımlanmış. Bunların kitaplarında yer almadığı biliniyor. Bilge Karasu, ölümünden sonra da titizliğinin sürdürülebilmesi için sağlığında çeşitli tedbirler almış. Bir kere çok sayıda metninin kitaplaştırılıp yayımlanmamasını, eğer bir şey yapılacaksa da Füsun Akatlı’ya danışılması gerektiğini vasiyet etmiş. Serdar Soydan, Karasu’nun kitaplaştırılmamasını istediği metinler arasında 50’li 60’lı yıllarda dergilerde çıkan deneme ve hikâyelerinin yer almadığını tespit etmiş. Bunların arasında 195253 yıllarında Seçilmiş Hikâyeler dergisinde yayımlanan sekiz öykü de varmış. Bu öykülerden dördünün üst başlığı Susanlar’mış. Serdar Soydan ayrıca “YazarınOkurun Defteri” başlıklı okuma notlarını ve beş şiiri de derlemiş. Bunlara Karasu’nun söyleşileri eklenmiş. Kuşkusuz bu tür çalışmalar, yazarların külliyatlarını bütünlemek, kimliklerini tam olarak ortaya çıkartmak, daha iyi tanıtmak, hatırlatmak gibi iyi niyetlerle yapılıyor. Ama diğer yanda yazarın kendi iradesiyle şekillendirdiği eseri ve tabii vasiyeti var. Bilge Karasu gibi eserlerini titizlikle planlayan, yapı oluşturan bir yazarın özellikle sekiz öyküsüne kitaplarında yer vermemesinin unutkanlık gibi bir durumla açıklanamayacağını düşünüyorum. Derlenen sekiz öykü, Karasu’nun yazarlık çizgisinin dışında, ilk gençlik denemeleri sayılacak savruluşları içeren yapıtlar değil. Aksine Karasu’nun kimliğiyle örtüşen eserler. Öyleyse bunları ni CUMHURİYET KİTAP SAYI 994