26 Nisan 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Edith Wharton’un ‘İki Kız Kardeş’ kitabı üzerine Fedakârlık ve aşk Amerikan edebiyatının klasikleşmiş yazarlarından Edith Wharton, 20. yüzyıl başlarındaki Amerika’nın yoksul çevrelerini konu alıyor İki Kız Kardeş‘te. Romana isim olan kardeşler Ann Eliza ve Evelina Bunner, mütevazı dükkânlarında çalışarak geçimlerini sürdürmektedirler. Tekdüze yaşamları, satın aldıkları bir saatle değişir. Alman göçmeni olan saat ustası Ramy, iki kardeşin hayatlarını altüst edecek, kaçınılmaz ve trajik bir sonun temellerini atacaktır... Ë Müge Karahan asumiyet Çağı adlı romanı ile tanıdığımız Edith Wharton bu kez de İki Kız Kardeş ile kütüphanelere girmeye aday oluyor. Roman adından da açıkça anlaşıldığı üzere İki Kız Kardeş’in öyküsü etrafında şekilleniyor. Aynı adamı beğenen, aynı adama âşık iki kardeşin hikâyesi, okura kelimenin olumsuz anlamıyla klasik yani alışılmış gibi gelebilir. Ancak romanın kurgusu ve felsefesi, kelimenin ilk anlamıyla, klasik olmuş bir eser okuma imkânı sunar, öyle ki bir ustanın kaleminden çıktığı her satırında fark edilmektedir. Bunner kardeşler, New York’ta bir binanın bodrum katında tuhafiye dükkânı işletmekte ve bu dükkânın içinde perdeyle ayrılmış bir bölümü ise yatak odası olarak kullanmaktadırlar. Renksiz hayatlarında birkaç devamlı müşteri ve birkaç komşu dışında, birbirlerinden başka kimseleri yoktur. İşin rengini değiştirense küçük kardeş Evelina’nın doğum günü hediyesi olan saattir. Ablası Ann Eliza, kardeşinin hediyesini, eskiden Tiffany’s’de saat bölümünde çalışmış olan Bay Herman Ramy’nin dükkânından satın almıştır. Ann Eliza sonraki günlerde beceriksizce onu görmek için bahane yaratmaya çalışsa da bu fırsatı ondan önce kardeşi yakalayacak ve ismini ablasından duyduğu bu adamı, saati tamir ettirmeye gittiği kısa bir zaman aralığında tanıyacaktır. Ablasının kendi içinde dindirmeye çalışıp da kimselerle paylaşmadığı fırtına, Evelina’yı da döndürünce küçük kardeş, hislerini dışarıya belli etmek hususunda daha atik davranır. Ancak olaylar tam da bir klasik esere yakışacak şekilde beklendiği gibi gelişmez; şaşırtır. Herkes, yani romandaki karakterler ve romanın okuyucuları; Evelina ile Bay Ramy’yi birbirine yakıştırmış ve onların arasında birtakım şeyler yaşanacağı duygusuna kapılmış olsa da Bay Ramy, dükkânda Ann Eliza’yı yani büyük kız kardeşi yalnız yakaladığı bir gün ona evlenme teklifinde bulur. WHARTON’UN DİYALOGLARI Romanın bu beklenmedik, sürprizli SAYFA 14 M akışını keyifli ve tutkulu hale getiren ise elbette yazarın seçtiği cümleler ile karakterler arasındaki diyaloglardır. Wharton, aile içinde kutlama yapmanın ve birbirine hediye alıp vermenin bir tür sorumluluk ve vicdan duygusuyla işlediğini ve bu şekilde de adeta gelenekleştiğini/töreleştiğini hiç uzatmadan ve kör gözüm parmağıma açıklamalardan kaçınarak anlatır. Ann Eliza’nın bir sorumluluk ve sadakât duygusuyla aldığı saati Evelina da aynı sorumluluk duygusu yüzünden gerginlikle ve sıkıntıyla karşılar. Ancak bu olumsuz hissiyatının nedeni, birinden hediye alan doğum günü insanının bildik mahcubiyeti değildir. Ablasının bu saati almak için kendi istediklerinden vazgeçmiş olması, onu düşünmesi Evelina’nın vicdanını kıpır kıpır ettiği için ve kendisinden bir şey beklendiği anlamına geldiği için onu hırçınlaştırmıştır aslında. Bu sıkıntısını şöyle dile getirir: “Saat gerçekten çok şirin, ona sahip olmanın rahatlık sağlamadığını söyleyecek değilim; ama sana neye mal olduğunu düşünmek rahatsız ediyor beni.” Buradaki kaygılar ve açıkça dile gelmeyen sıkıntılar, armağanın/hediyenin antropolojik çağrışımlarını akıllara düşürür. Kabilelerde potlaç olarak da bilinen geleneğe göre hediyeler muhakkak kabul edilmelidir ve bir kabilenin verdiği hediyenin karşılığını alması gerekir ki bu da bir beklenti, bir sorumluluk yaratmaktadır. Bir törene dönüşen potlaç, bir anlamda egemenin statüsünün korunması için şenlikler düzenlenip hediyeler dağıtılmasıdır. Bataille’ın Lanetli Pay kitabında aktardığına göre, “ege men yalnızca en zengin kişidir ama herkesin kendi imgesine göre, zenginlerin, soyluların, tüccarların aynı beklentiye yanıt vermesi gereklidir.” Bu geleneğin günlük hayatımızda da tanıklık ettiğimiz izdüşümleri ise romanda karşımıza çıkacaktır. Her şeyin kolaylıkla bir tören havasına büründüğü ve bu törenlerin en mühim olaylar olarak algılandığı, korumacı aile kurumunda da alışverişin bu şekilde seyrettiğini görürüz. Eve yeni giren hediye saat, iki kadının hayatını ve hayatlarının sonraki seyrini tanımlamak açısından iyi bir araç olmuştur. Hayatlarının her zamanki tekdüzeliği ve zaman zaman hareketlenmesi, bu saatin varlığı ile okuyucuya yansıyacaktır. Kadınların saati koyacak yer bulmak için uğraşması ve saatin sonunda en üst raftaki vazonun yerini alması kadınların yeni bir eşya ile ne denli heyecanlandıklarını gösterirken, yazarın cümleleri de saatin ve saatin de ötesinde zamanın, bu kadınların hayatına egemen olduğunu ifade etmektedir: “Bu değişiklik yapıldıktan ve etkisi odanın her köşesinde incelendikten sonra Evelina sürfile makinesini masaya koydu ve çok sıkıcı bir iş olan siyah ipekli fırfırlara sürfile yapmaya girişti. Kumaş şeritler ağır ağır kayarak yan tarafa aktı, saat de her şeye tepeden bakan yerinden Evelina’nın parmaklarının altındaki aletin keyif kaçırıcı tıkırtısına ayak uydurdu.” Yazar, her şeye tepeden bakan yeni bir saatin varlığıyla zamanın sıkıntılı hâkimiyetini kayıtsızlıkla ama aynı oranda da sertçe ortaya çıkarır. Aslında birbirinin aynı olarak akıp giden günlerin Edith Wharton tek otoritesi, kimselere minneti olmayan zamandır. Bu saat, dükkânın içini değiştirmenin ve zamanın hâkimiyetini gözümüze sokmanın yanı sıra kızların hayatında başka değişikliklere de neden olur: “Evelina’ya saat alınması, Ann Eliza Bunner’ın hayatında kardeşinin tahmin edebileceğinden çok daha önemli bir olaydı. Önce, kendini, ortak kasaya koyması gerekmeyen, Evelina’ya danışmadan istediği gibi harcayabileceği bir miktar paranın sahibi olarak bulmanın göz korkutucu tatmini vardı…” Ayrıca, “dükkânın manastırımsı sessizliğinden kalabalık sokaklara çıkmak bile içini bastırılmış bir heyecanla dolduruyor”du. Ancak bütün bunların yanında belki de romanı hareketlendirmesi açısından en kayda değer olanı saatçi Bay Ramy’nin dükkânını o günden sonra “dingin bir zevkle düşünmeye başlaması”ydı. GİZLİ DUYGULAR Yazarın işaret ettiği bu gizli duygular, örneğin ablanın kardeşine danışmadan para harcama imkânı bulmaktan ötürü duyduğu göz korkutucu tatmin nedeniyle kendine alacağı ayakkabıdan vazgeçip kardeşine bir saat alması, öncelikle tek başına bir iş yaptığını/yapabildiğini kardeşine göstermesi açısından önemlidir. Kendine alacağı ayakkabıdan vazgeçmesi –fedakârlık yapması ise onu gizli bir şey yapmanın vicdani yükünden kurtarmıştır. Öyle ki bu fedakarlık mevzusunu yazar sonraki sayfalarda açıkça da dillendirir. Ann Eliza, Bay Ramy’nin iki kız kardeşi ziyaret etmesinin ardından kardeşi Evelina’nın da bu adamdan etkilendiğini anlayınca o gece her zamankinden daha uzun dua ederek ve “hakkından feragat etmenin verdiği buz gibi bir hazla dizlerinin üzerinde” doğrulur. Bu cümlelerle yazar, fedakârlık edenin güçlenişini, bir anlamda iktidar oluşunu gözler önüne sermektedir. Ann Eliza, Bay Ramy’yi kibar olmaya çalışarak ve dolaylı yollardan kardeşinin de iyi bir kısmet/eş olabileceğini ima ederek reddettikten sonra, bazı şaibeli gelişmelerin ardından Evelina ile Bay Ramy, evlenirler. Evli çiftin başka bir yere yerleşmesi, Ann Eliza için büyük bir yalnızlığın başlangıcı olacaktır. Bir süre sonra kardeşinden haber alamamaya başlayan Ann Eliza büyük bir endişeye kapılır. Romanın ikinci yarısı bu endişenin ve merakın etkisiyle hızla akarken Ann Eliza’nın hayatı da gitgide kararmaktadır. Wharton’un bu klasik eseri, feminist bir şiar olarak sıklıkla tekrar edildiği üzere ailenin nasıl da politik bir kurum olduğunu gözler önüne sermektedir. Fedakârlık zemininin ve geleneğin üzerine bir törenle kurulan ailenin iki kız kardeşin ilişkisinin bize verdiği “ders” ise; “hayatın verdiği armağanları reddetmenin, onların uğruna reddedildiği kişilere aktarılacağını garanti etmediği”dir. Kardeşinin mutsuz sonlanan evliliği, Ann Eliza’nın tedirgin vicdanında bir baskı yaratır ve aile yine bir törenle dağılacaktır. Ann Eliza, “hayatında ilk kez, kendini feda etmenin yararsızlığının ürkütücü sorunuyla belirsiz bir biçimde yüz yüze kalmıştı(r).” ? İki Kız Kardeş/ Edith Wharton/ Çeviren: İlknur Özdemir/ Turkuvaz Kitap/ 112 s. CUMHURİYET KİTAP SAYI 995
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle