19 Nisan 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

OKURLARA Aykut Küçükkaya yeni ENİS BATUR Pervasız Pertavsız kitabı ‘Yüzyılın Yolsuzluk Oyunu’nda bir vurgunun öyküsünü anlatıyor bizlere. On beş yıldır Cumhuriyet Gazetesinin Haber Merkezi’nde gazetecilik yapan KüçükkkayaDeniz Feneri e.V. ve Kanal 7 INT olayına ışık tutuyor. Küçükkaya, Gamze Akdemir’in sorularını yanıtladı. ‘Zifir’le 2004 Yunus Nadi Şiir Ödülü’nü kazanan Tuğrul Keskin, son kitabı “Kan’dahar”la da Behçet Aysan Şiir Ödülü’nün sahibi oldu. Ödül töreninde yaptığı konuşmada Keskin, “İstedim ki Behçet Aysan’la her zaman kalplerde yan yana duran adımız, bir kitapta da yan yana dursun. Bu kitabı bunun için yazdım” dedi. Keskin’in kitabını Uluer Aydoğdu değerlendirdi. Küresel Mali Kriz, dünyanın Karl Marx’ı yeniden hatırlamasını sağladı(!) Düşünürün yapıtları ‘çok satanlar’ listelerine girdi. İngiliz gazeteci Francis Wheen’in neşeli ve esprili bir anlatımla kaleme aldığı Karl Marx biyografisi, dünyanın yeniden dönüp dolaşıp kendisine döndüğü bir kaynak olarak Marx’ı daha yakınımıza ve tam da karşımıza oturtuyor. Wheen’in kitabını Emrah Yaralı tanıttı. Önceki yapıtlarında Avustralya ve Uzakdoğu’ya yaptığı unutulmaz yolculukları anlatan Şavkar Altınel bu kez otuz yıldır yaşadığı Britanya’ya çeviriyor bakışlarını. İngiltere’nin Hiçbir sıradan turistin bilemeyeceği köşelerine uzanıyor, Conrad ve Eliot’un yaşadığı ve yazdığı yerlerde dolaşıyor. İngiltere’yi dolaşacaklar için iyi bir rehber olacak ‘Tepedeki Yabancı üzerine Şavkar Altınel’le Erdem Öztop konuştu. Bol kitaplı günler.... eposta: [email protected] [email protected] TURHAN GÜNAY inema salonlarında, yaşamöyküsü esas alınarak gerçekleştirilmiş dramatik filmin çıktığı günlerde, Televizyon, bir ‘suç dosyası’ programında Jacques Mesrine’i kuşattı : Ulaşılabilen bütün birinci el tanıkların (sevgilisi, ‘iş’ ortağı, polis yetkilileri, gazeteciler…) katkılarıyla, 1978’de, hapishaneden üçüncü kaçışının ardından sürdürülen uzun kovalamacanın ardından, Porte de Clignancourt çıkışında infaz edilmiş bu gangsterin efsanesi böyleJacques Mesrine ce tazelenmiş oldu. Mesrine, döneminde bir medya figürü olmuş; hem de kendisi seçip yönlendirerek. Banka soygunları, adam kaçırmalar, polis ekipleriyle çatışmalar, sinematografik firarlar, binbir surat kompozisyonları ile şiddetli bir Robin Hood çeşitlemesi. Halkın sempatisini sağlamış, geniş ölçüde. Güvenlik teşkilatını, hükümeti, devleti küçük düşürmüş pervasız ve özgüveni yüksek üslubuyla. Dosyayı yansız gözle izlerken ben de, sonunda yakalamaktansa öldürmeyi yeğlediklerini düşünenlere katıldım. Günlüğümde, bir iki kez Necdet Elmas olayına değindiğimi, o konuda sıkı bir belgesel kurma isteğimin zaman içinde arttığını dile getirdiğimi anımsıyorum. 1961’de, ihtilâlin hemen ertesinde patlak vermişti olay; ilkokul öğrencisiydim, olaya bence tatsız biçimde müdahil olan Cumhuriyet gazetesinin müdavimiydi babam, her gün heyecanla gelişmeleri oradan izlerdik. Sonradan, sağlığında, babama sormayı akıl edemediğim için hayıflanırım: Necdet Elmas’ı destekler, gönlüm onun yakalanmamasını isterken, yalnızca çocuk dünyamın beklentilerinin ve düş deposundaki verilerinin etkisi altındaydım, yoksa babamın da gönlünü çelmiş olduğu için, bu durumun –ayrıca etkisi altında kalmış mıydım? Necdet Elmas’ın serüveni kısa sürdüydü, Mesrine’inkinden farklı olarak: Banka soygunlarının ardından topyekun (polis, basın, asker) izini sürdüler, iki hafta sonra kıskıvrak yakalandı. 1959 Chevrolet’si, otomatik Sten’i, sözümona yakışıklılığı ve âlicenaplığı (soyduğu bankada, para yatırmaya gelmiş bir emekliye “Ben işçi parasını almam” demesi), düzene karşıkoyuşuyla küçük ve geçici bir söylen yaratmıştı. O gün bile çoğu kişi farkındaydı: Kanun Namına filminden, Amerikan gangster sineması kuşağından doğmuş, beslenmiş bu figür, geçmişin Köroğlu’suyla geleceğin İki Gangster Necdet Elmas S JeanPierre Melville Deniz Gezmiş’i arasında bir yere oturtulmuş, yanlış Adalet karşısında bir seçeneği simgelemişti. 1961’de, sinemanın, henüz yaşamımda büyük bir ağırlığı olduğunu sanmıyorum. Daha çok, Türkiye’ye yeni girmiş çizgiroman kahramanlarının: Pekos Bill’den Kinova’ya, bir alaşımıydı herhalde Necdet Elmas, benim gözümde. Bugünden bakarak etkisinin kalıcı olduğunu, temsil ettiği değerlerle bir puzzlekahraman’ın bazı parçalarını oluşturduğunu söyleyebilirim. Yaşım ilerlerken Che’nin, Kızıl Rudi’nin, Deniz’in ve Sinan’ın, okuma alanım genişlemeye koyulduğunda Rus anarşistlerinin, Troçki’nin, daha sonra da Bruno’nun, Savonarola’nın, Nadajlının figüre katıldıklarını ekleyebilirim. Sinema, 1969’dan başlayarak bu kahraman tipolojisine geniş katkılar getirdi, benim kuşağımda. 20’li yaşların başında, bir yandan yeni, farklı figürler hayatımıza yön vermeyi üstlenmişlerdi. Pound ya da Beckett, Nietzsche ya da Kafka. Bir yandan da, ‘erkek çocuk’ dünyasını biçimlendirmeyi sürdüren kurmaca, yarı kurmaca ye tişkin figürleri devredeydi: Herkesinki kendine, benim önceliğimi Melville (JeanPierre) kahramanları, özellikle Jeff Costello; Vanishing Point’un anakarakteri; Sundance Kid tarzı tiplemeler oluşturmuştu. En uca, Pierrot le Fou’yu yerleştirdiğimi anımsıyorum. Samuray’dan Kırmızı Çember’e, suç dünyasına tehlikeli, neredeyse özendirici, her durumda yüceltici bir yaklaşımla JeanPierre Melville’in eğildiğini ileri sürmek abartılı olmaz bana kalırsa. Gel gör ki, öne çıkardığı değerler önemliydi: Kalleşliğin, ikiyüzlülüğün, çıkarcılığın sistemle uyuşmanın temel harcını yarattığı bir dünyada ‘kahraman’, Yasa karşısındaki tartışılmaz suçluluğunun içinde sapına kadar namuslu, dürüst, ilkeli ve sadık kalışıyla garip bir seçeneğe işaret ediyordu. Şüphesiz, üstüne üstlük albenili kılınmıştı: Alain Delon ya da Robert Redford kadar yakışıklı, güzel sevgilisine bağlı, ölümü pahasına dostuna ihaneti aklından geçirmeyen, zeki ve yetenekli, haksızlık dünyasına diklenişinde kurban, sonuna gözünü kırpmadan ilerleyen o adamlardan, gerçekten de büyüleyici bir Âdem portresi çıkageliyordu. Direnişin, diklenmenin, ayaklanmanın anlamının olduğu zamanlardı: O anlamı sistem çökerttiğinde, öyle filimler yapılmaz oldu: Etiği ve estetiğiyle geçmişe terk edilmiş kahramanlara yakınlık duymanın anakronizmayla, demodelikle bir tutulduğu döneme geçilmişti. ? İmtiyaz Sahibi: Cumhuriyet Vakfı adına İlhan Selçuk?Genel Yayın Yönetmeni: İbrahim Yıldız?Yayın Yönetmeni: Turhan Günay? Sorumlu Müdür: Miyase İlknur?Görsel Yönetmen: Dilek Akıskalı?Yayımlayan: Yeni Gün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık A.Ş.?İdare Merkezi: Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sok. No: 2, 34381 Şişli İstanbul, Tel: 0 (212) 343 72 74 (20 hat) Faks: 0(212) 343 72 64?Baskı: DPC Doğan Medya Tesisleri, Hoşdere Yolu, 34850 Esenyurt İSTANBUL.?Cumhuriyet Reklam: Genel Müdür: Özlem Ayden/ Reklam Müdürü: Eylem Çevik?Tel: 0 (212) 25198 74750 (212) 343 72 74?Yerel süreli yayın?Cumhuriyet gazetesinin ücretsiz ekidir. CUMHURİYET KİTAP SAYI 995 SAYFA 3
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle