Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
¥ nal, kuratör bulamacı içerisinde devinen “sanatçılar ve piyasa figürleri” belli bir bilgisizliği, manipülasyonu ortaya çıkarıyor. Sömürünün böylesine yoğunlaştığı, acının bu kadar çok olduğu, kanın bu kadar fazla akıtıldığı, merhametin ve vicdanın tamamen ortadan kalktığı başka bir tarihsel an var mıdır, bilemiyorum. Sanatçı, benim ifade ettiğim bağlam içerisinde kendini var kıldıkça, bu isyankâr ruhu ve yaşam tarzı anarşizmini de güçlendirecektir. Fatma Tülin, devasa çekirdek formları ve diğer bütün çalışmalarıyla, yarattığı plastik ifadeyle, genel kabulün ve uzlaşının dışında yaratıcı bir dil oluşturarak kendi payına düşeni; popüler olmama, satış yapmama, çok para kazanmama, sanat piyasasının tüccarlarına yem olmama vb. sonuçlarıyla somutlaştırmıştır. Fatma Tülin resimlerinde cisimleşen, vücuda gelen görünürlük, sanatçının yaşam pratiğiyle ortaya koyduğu böylesi bir duruşun doğal halidir kanımca. KAPİTALİST DİZGE DER Kİ... Değişim, maruz kalınan devinim, döngü ve elbette görece “gelişim” sormak istediğim.. Sanat, siyaset harmanında gelgitler yaşayarak “dalgalara” ayrışsa da sanat; kimi çağ gelir (küresel çağımız gibi) yoğunluğu düşse, sıradanlaşmaya başlasa ve klasik mitler yıkılmaya başlasa da sanat... Kaos da sanat... Her şey, her imgelem, evet sanat sonsuz buna kuşku yok... Sormak istediğim sanatın “yozlaşması”... “Yozlaştıkça” yeni sanatın dişini gösteredurması.... Bunu ne kadar öngörmüştür (müdür/meli midir) Fatma Tülin? Nasıl bir duruşu ve kavrayışı tercih etmiştir? Bir önceki soruya bağlı olarak yanıtlamak isterim. Sanatın, ben’in, öznenin öldüğünden, anlamın ve gerçeğin tamamen tükendiğinden söz eden söylemlerin kapitalist dizgenin istediği “sözde özne”nin yaratımında etkin olduğunu, sisteme hizmet ettiğini ve sizin sözcüğünüzle “yozlaşmayı” deriştirdiğini, derinleştirdiğini düşünüyorum. Yani çok basit ve temel bilgiler bile yok sayılarak, olumsuz anlamda, ciddi, etkin, işlevsel manipülasyonlar gerçekleştiriliyor. Acı çeken, sömürülen, işkence gören, açlık içerisinde çırpınan günümüz dünyasında yaşıyorsanız ve kapitalist tanrıya sorgusuzca biat etmediyseniz, nasıl olur da sanatın, anlamın, öznenin, gerçeğin vs. tükendiğinden söz edebilirsiniz? Evet, son derece kaotik bir tarihsel andayız ve süregiden hayatın pratikleri yeni anlamlandırmaları gerektiriyor. Ama bu durum az önce andığım söylemleri yaratmaya ve bir perdenin gerisinde “yaşıyormuş gibi” yaparak her şeye yabancılaşmaya neden olmamalı. Çünkü kaos matematiği çok yüksek bir bilgi ve soyutlama disiplinidir. Kaosun farkında olmak için bu düzeye erişmek gerekir. İçinde bulunduğumuz ekonomik krizin neliği, açgözlülüğün, ne olursa olsun paraya tapınmanın ve kapitalist dizgenin, belki de en büyük göstergesidir. Bu fiili durum sosyopsikolojik, sosyopolitik ve ben odak alınarak, ben’in varlık halleri ve varolma mücadelesi atlanmadan çözümlenmelidir. Bunlar yapıldığında aslında hiçbir şeyin bitmediği, hele de insanın, ben’in, özne’nin tükenmesinin mümkün olamayacağı görülecektir. Peki bu durumda sanatçılar ne yapabilir? Biat etmeden, boyun eğmeden, insanın trajik varoluşuna odaklanarak, samimi, sezgilerine güvenen, “içindeki sanatı” dışa vuran ve fakat gözlerini de dünyaya, hayata kapatmadan, “piyasa”nın ve dikte edilen hayatın soytarısı olmadan nitelikli ürünler verebilir, kendi varlık hallerini cisimleştirebilirler… Yani, diğer perspektifiyle yaşam tarzı anarşizmi… Kanımca Fatma Tülin, salt devasa çekirdek formlarıyla bile bu direngen duruşunu, kavrayışını, tavrını ortaya koymuştur. Tabii ki “görebilen ve algılayabilenler” için… “Tedirginlik ve tekinsizlik” içerisinde varolmaya çalışan ben’in, varolurken gördüğü dünyayı ısrarla izleyicisine gösterme azmindedir Fatma Tülin dediğiniz gibi... ‘Fatma Tülin resmi yaratıcı ben’in teni’dir”i bu düzlemde açar mısınız? Buraya kadar dile getirdiğim düşünceler göz önüne alındığında, yaratıcı ben’in ten’i nitelendirmesi Fatma Tülin plastisitesini bütünleyen bir tamlamadır. Ancak ten sözcüğünün, M. MerleauPonty’in kavramlaştırdığı anlamda “görünürlük” olarak ele alınması koşuluyla. Fatma Tülin bir ressam olarak varoluşunu dışa vururken algısının farklılığı, form kavrayışının özgünlüğü, ifadesindeki vurgusal niteliğin pornografi oluşuyla tamamen kendine özgü olan ten’i (görünürlüğü) oluşturmuş ve algılayıcısına sunmuştur. Dolayısıyla Yaratıcı Ben’in Ten’i, ressamın plastisitesini kuşatan, nitelendiren ve vurgulayan bir tamlamadır. ‘SANAT TAMAMEN EGOİSTTİR!..’ “Yaratıcı ben” egoyu çağrıştırır mı? Olumlayarak soruyorum; sanat ne kadar egoisttir? Ben de olumlayarak söylüyorum: Sanat, tamamen egoisttir!... Ancak bu egoistlik asla bencillik, kendini düşünme vs. değildir. Aksine, benim yaklaşımımda, ontolojinin varlık katmanları dikkate alındığında, ben’in varolma mücadelesi ihmal edilmediğinde her şeyle ilişkili olan, hatta dünyadaki bütün acının hesabını kendinden soran bir “egoistlik”tir. Goethe, Faust’ta insanların acıdan dili tutulduğunda, tanrının o acıları söyleyebilsin diye şairlere dil verdiğini söyler. Şairler ve ressamların her şeye cesaret etme hakkına, eşit olarak sahip olduklarını da düşünürsek, evet, yaratıcı ben egoyu çağrıştırır ve sanat egoisttir!.. Sosyopolitik, sosyoekonomik ve toplumsal yapılar, dinamikler nereye kadar (ya da sonuna kadar) belirleyecektir (midir) yaratının rotasını bir çan eğrisinde? Ayrıca pornografi konusunu da bu noktayla ilişkilendirir misiniz, sanatteşhir kardeşliğine de değinerek? Pornografi ikili etkisi olan, ama özellikle günümüzde çok daha işlev kazanan bir kavram kanımca. İnsanın varoluşunu nitelendirmek, dolayısıyla varoluşun dışavurumu olan sanatı ve sanat nesnesini algılamak, anlamlandırmak için bu kavrama zorunlu olarak ihtiyaç var. Ontolojinin real varlık tabakası olarak ele aldığı dış dünyanın hallerini algılamak için de pornografiye ihtiyaç var. Çünkü tarihin hiçbir anında pornografi bu kadar etkin olmamıştır belki de. Bugün, istisnasız her şey pornografinin teknikleriyle sunulmakta ve tüketilmektedir. Dolayısıyla bu kavramı tüm boyutlarıyla irdelemeden ve temellendirmeden, ne teşhir olgusunun ne de sizin ifadenizle sanatteşhir kardeşliğinin anlamlandırılabilmesi olasıdır. ? gamzeakdemir@cumhuriyet.com.tr Fatma Tülin Resmi: Algı, Form ve Pornografi / Serdar Aydın / Sel Yayıncılık/ 272 s. SAYFA 5 CUMHURİYET KİTAP SAYI 1031