24 Kasım 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Serdar Aydın’la “Fatma Tülin Resmi” ‘Hayatın pornografik yönü çok etkili’ Ressam Fatma Tülin’in ilk resmini gördüğü andan itibaren resimlerin kendisinde yarattığı gerilim, bu kitabın yazılmasını zorunlu hale getirmişti. Çünkü “Şeftali Çekirdeği”ne ilişkin tabloların karşısında duyumsadığı biricik duygu hali “tedirginlik ve tekinsizlik”ti. Bu kavrayış, söz konusu duygu durumunun gerekçelerini, “şiirle büsbütün bağımsız olmayan yollarla” bulmaya yönlendirdi onu. “Şiir, evrendeki on bin şeyi birleştirir” sav sözünden de güç alarak yazmaya karar verdi. Toplam 3 yıllık zorlu bir mücadeleden sonra tuvallerdeki dünya görüşünün gizine ulaştığını varsayarak bu gizi paylaşmak istedi ve Fatma Tülin Resmi: Algı, Form ve Pornografi kitabını yazdı. Serdar Aydın ile kitabını konuştuk. Ë Gamze AKDEMİR iirresim, ressamşair hattı... Yaratıcı anlamda, ontolojik bağlam ve gerilim açısından ilişki içerisinde olmaları hali... Ve kitabınızın yazılış gerekçesi... Anlatır mısınız? Her kitabın oluşumu, yazarın yazma kararını verdiği an’da başlayan ve nereye varacağı kestirilemeyen bir tür yolculuktur. Ya da Stephan Mallarmé’nin sözünü anımsarsak, “Her şey sonunda bir kitaba varmak içindir…” Fatma Tülin’in şeftali çekirdeği tablolarıyla, sergi açılışını duyuran bir gazete haberinde karşılaştım. Haberde küçücük bir fotoğraf kullanılmıştı ve ben ilk kez bir “şeftali çekirdeği tablosu” görüyordum. Bu karşılaşma anından sonra gördüğüm çekirdek tablosunun hayatıma eklediği biricik duygu hali “tedirginlik ve tekinsizlik” oldu. Bir ressamın neden böylesi bir çekirdeğin resmini yaptığını kendi kendime sürekli soruyor, zaten hiç olmayan “huzur”umu, böylelikle daha da yitiriyordum. Sonra kilolarca şeftali almaya ve çekirdeklerini çıkarıp, o çekirdekleri “görmeye ve algılamaya” çalıştım. Çekirdeğini çıkardığım şeftaliler ziyan olmasın diye, tutumlu bir kadın olan annem sürekli şeftali reçeli yapıyor, tanıdık herkese şeftali reçeli hediye ediyorduk. SAYFA 4 Tuhaf ve huzursuz bu süreç, bir an sonra çekirdekleri yanımda taşımama; evde, işyerimde, çantamda, ceplerimde çekirdekler ile birlikte yaşamama, onlara uzun uzun bakıp “tefekküre” dalmama neden oldu. Yaklaşık bir buçuk yıl sürdü bu durum. ÖZNELLİKLERARASI... Yaratıcı anlamda, ontolojik bağlam ve gerilim açısından, “ressamlar ve şairlerin, her şeye cesaret etme hakkına eşit olarak sahip oldukları” önermesini Horatius’dan ödünç alıp, Çinlilere ait olduğunu öne sürdüğüm, ama belki de benim uydurduğum “Şiir, evrendeki on bin şeyi birleştirir” sav sözünden de güç alarak yazmaya karar verdim. İlk olarak öncü metin ve sonrasında kitap oluştu. Toplam 3 yıllık zorlu bir mücadeleden sonra tuvallerdeki dünya görüsünün gizine ulaştığımı varsayıp bu gizi paylaşmak istedim. Sanatçıyı sanat ifasına ille de zorunluluk mu yöneltir... Ya birikim? Etkenler... Esasen bakış açınıza bağlı bir durum. Uzunca bir zamandır çok yaygın olan postmodern yaklaşımlara, çağdaş sanat söylemlerine vs. bakarsanız herhangi bir zorunluluktan söz edemezsiniz. Ama ben sanatı, sanatçının varoluşu ile kökten ilişkileri olan bir dışavurum olarak algılıyorum. Bu dışavurumun başat öğesi ise sanatçının kendini, varlık hallerini ifade etme isteğidir, diye düşünüyorum. Böyle baktığınızda bir var olma halinden, zorunluluğundan söz edilebilir. Birikim ve diğer etkenler ise bu zorunluluğun içerisinde olan öteki öğelerdir. Ayrıca bir şeyin altını çizmek isterim: Kitabımda birçok alıntı var. Bu alıntılarla Fatma Tülin resmini ve kendi savlarımı bütünlüklü olarak ifade etmeyi amaçlıyorum. Böylelikle Yapısalcı kuramın “metinlerarasılık” kavramını dönüştürmeyi ve yeni bir kavram tanımlamayı istiyorum. Ben, metinlerarası yerine “öznelliklerarası” tanımlamasını yapıyor ve bu kavramımı temellendiriyorum. Çünkü sanatsal bir nesne ve ifade söz konusu olduğunda öznelliklerarası nitelemesinin, sanatsal yaratı ve sanatçılar arasındaki soy ilişkisini ortaya çıkardığını ve sorunuzdaki “zorunluluk” halini, yani varolmaya çalışan ben’lerin varlık hallerini ifade etme iradesini görünür kıldığını, bu anlamda da işlevsel bir kavramlaştırma Fatma Tülin olduğunu düşü nüyorum. Zorunluluk sorunuzu, tercihimi bu şekilde vurgulayarak ve kitabımda olabildiğince çok kaynak, alıntı, dipnot kullanıp, sanatçılar ve yazarlar arasındaki öznelliklerarasılığı; algı, düşünüm, duyuş vb. ortaklıkları görünür kılarak yanıtlayabilirim. İÇİMİZDEKİ PORNOGRAFİ! Fatma Tülin resminin ya da sizin ifadenizle “ifadesinin” oluşturucu önermeleri “Algı, Form ve Pornografi”yi kısaca açar mısınız? Kavramların tümel niteliklerinden Fatma Tülin Resmi söz konusu olduğunda tikel ve özgün uygulamalara ulaşarak bu süreci okura göstermeyi istedim. Algı ve form uzun zamanlardır tartışılan tümel kavramlar. Pornografi ise görece daha yeni ve tartışılmasını umut ettiğim bir kavram. Özellikle güncel dünyamızda varolmanın ve süregiden hayatın pornografik yönü çok etkili. Biz, farkında olsak da olmasak da. Pornografi hem insanın demonik varoluş nitelikleri açısından, hem de kapitalizmin sömürü, pazar, artı değer sistematiği açısından irdelenmesi gereken bir olgu. Bugün her şeyin metalaştırılarak ve pornografik sosa bulanarak sunulduğunu ve tüketildiğini düşünüyorum. Yemeğin pornografisinden şiddetin pornografisine değin birçok nitelendirme yapılıyor. Fatma Tülin’in plastik ifadesinin vurgusal niteliği olarak bu kavramı öne sürmem, kavramın etkinliğini ve işlevlerini ressamın plastik ifadesinde teknik uygulayım olarak görmemle ilgilidir. Umarım bir tartışma ortamı oluşabilir ve gündelik hayatın, sanatın ve insan varoluşunun içerisindeki pornografi de tartışılabilir. Bakışın istemliliği ve devinimi konusu... Burada Fatma Tülin’in yani sanatçınınkinin yanı sıra izleyicinin de biçimleyiciliğine ve bundan yola çıkarak “hitap” olgusuna, sanata çarpma hızına nasıl değinmeli, yaklaşmalıyız? Bu sorunuzu da öznelliklerarası nitelendirmemle yanıtlamak isterim. Sanata çarpma hızı diye adlandırdığınız olgu, aslında özneler arasında kurulan ilişkisel bir durum. Sanatçı yapıtını var kılarken, bir özne olarak kendini ifade ediyor. Algılayıcı ise aynı ifadeyi bir özne olarak algılayıp, algısının içeriğini anlamlandırıyor. Bu ikili sürecin ortak bağlamı, kanımca öznelliklerarası ilişkiler. Çünkü algıdan başlayan varolma süreci, içinde bulunulan dünya ve “Fatma Tülin, devasa çekirdek formları ve diğer bütün çalışmalarıyla, yarattığı plastik ifadeyle, genel kabulün ve uzlaşının dışında yaratıcı bir dil oluşturarak kendi payına düşeni; popüler olmama, satış yapmama, çok para kazanmama, sanat piyasasının tüccarlarına yem olmama vb. sonuçlarıyla somutlaştırmıştır. ” diyor Serdar Aydın... (Fotoğraf: Serdar Aydın) Ş olgusal hayatın tüm nüvelerine nüfuz ederek gelişiyor. Kökendeki tartışma aslında Descartes’ın kartezyen dizgesi, refleksif düşünce geleneği ile M.MerleauPonty’ın fenomenolojiyi temel alan, algı ve beden odaklı düşünceleri arasındaki ayrıma dayanıyor. Geniş ve hacimli bir mesele. İlgili bölümlerde bu meseleyi irdeledim ve alıntılarımı olabildiğince çok tutarak, öznelliklerarası nitelendirmemle uyumlu bir şekilde somutlaştırdım. Son kertede bütün bu sürecin çıkış noktası, bir algılayıcı olarak karşımda duran, bana bakan ve beni fazlasıyla huzursuz, tedirgin eden, tekinsiz kılan şeftali çekirdekleri ve diğer Fatma Tülin formlarıydı. “Her durumda ve tarihsel anda insan ürettiği her şey ile varolma mücadelesinin altını çizmiştir” diyorsunuz. Sanatın, sanatçının bu bağlamda “anarşist” yanı Fatma Tülin resminde ne noktalarda vücuda gelmiştir? Aslında bu sorunuz da bakış açısıyla çok ilişkili. Sanatı ve sanatsal yaratıyı varoluşa içkin bir dışavurum olarak algılarsanız, bu dışavurum içerisindeki ya da varoluş mücadelesindeki anarşist ve boyun eğmeyen yönü de rahatlıkla görürsünüz. Anarşizm felsefi bir ekol olmakla birlikte, uygulamaya dönük “yaşam tarzı anarşizmi” nitelendirmesi bence çok daha önemli. Kapitalist dizgenin size emrettiği, dikte ettiği her şeyi sorgusuzca yaşarsanız biat eder ve huzurlu bir hayata sahip olabilirsiniz. Çok para kazanabilir, lüks ve daha çok meta tüketebilirsiniz. Ama bu verili sunumu kabul etmeyip, kendiliğinizi ifade etmeyi, varlık hallerinizi görünür kılmayı ve bu tercihiniz için bedeller ödemeyi de seçebilirsiniz. Yani, Schopenhauer’i anımsatarak, “istencin tasarımı olarak bir dünya” yaratabilirsiniz. Sanırım sanatsal yaratı ikinci duruma daha uygundur ya da uygun olmalıdır. Böylesi bir yaşantı hem varolma mücadelesinin altını çizmekle ilgilidir, hem de sanatın ve yaratıcı sanatçının boyun eğmeyen anarşist isyankârlığıyla. Oysa günümüzde sanatın, ben’in, öznenin öldüğünden, anlamın ve gerçeğin tamamen tükendiğinden söz eden birçok insan, akademisyen, “sanatçı” var. Oysa Foucault uzun zaman önce göstermiştir ki bilgi ve iktidar özne düzeyinde işlevselleşir; özne oluşturulan söylem içerisinde, bilgi ve iktidarın oluştuğu süreçle benzer bir oluşum sürecinde var olur, söylemin özneleri üretmek için iktidarla, uzlaşımsal dizgelerle ilişkiler kurduğu ve üretilen bilginin de özneleri tanımladığı açıktır. Dolayısıyla sanatın, ben’in, öznenin öldüğünden, anlamın ve gerçeğin tamamen tükendiğinden söz eden bu söylemlerin kapitalist dizgenin istediği “sözde özne”nin yaratımında etkin olduğunu ve sisteme hizmet ettiğini düşünüyorum. Sonuçta her şey küntleşiyor, yaratıdan parodiye ulaşan, kuralları öteki ta¥ rafından belirlenmiş tuhaf bir bie CUMHURİYET KİTAP SAYI 1031
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle