26 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

¥ boşuna kahrolmuştur, kendini üzmüştür, şimdiyse geride kalan o günü anmaktadır: “Hani bir şarap dökülmüştü, gömleğiniz leke olmuştu.. Siz bozulmuştunuz. Oysa tam onun yanında sevgi ve özlem duruyordu.. Görememiş, sezememiştiniz. İşte o iki paralık gömleğiniz.. O kimsede eşi olmayan, dışarıdan yeni gelmiş, herkesin baktığını sandığınız gömleğinizin lekelenmesine bozulmakla içine ettiğiniz yaşamınızdaki yarım bıraktığınız oyun oynanmıştır.” Geçip giden zamanla yitirilenler, belli ki onun canını sıkar, o nedenle de geride kalanları bir çekmecede tutmak niyetindedir sanki. Belki sadece geçmişe “ah” etmek için belki de kalanlar sayesinde daha önceden yitirdiklerini yakalayabilmek ya da en azından başka kayıplar yaşamamak için… Kelime oyunlarını, yer değiştirmeleri seven şair, bu konuda da birkaç cümle karalamıştır elbet: “Geçen zamanla yitirdiklerimi zamanın geçmesiyle kazanıyorum.. Geçen zamanla kazandıklarımı zamanın geçmesiyle yitiriyorum..” Şairin geriye dönüp bakması, eski eşyaları karıştırması ve geçip giden zaman düşüncesi, hüzne hatta belki melankoliye meylettirir okuyanı. Çünkü geride kalan hüzündür aslında ya da başka türlü bir sıralamayla söyleyecek olursak hüzün geride bırakılandır, geride bırakılması istenendir. Hüznün tamamı sırtlanılamaz çünkü. Ara sıra açıp bakmak üzere bir çekmeceye sıkıştırılır. O çekmecede öylece duran, hiçbir işe yaramayan kırık bir tel tokadır hüzün; ne tamamen yok edilir ne de kullanmak üzere onarılır… Tel toka gibi bir sürü ıvır zıvır, anımsamak üzere, adı üstünde hüzünlenmek ancak aynı zamanda hüzünlü bir gülümseyiş yakalamak üzere hatta belki de kinlenmek üzere öylece bekletilir. Özdemir Asaf’ın yıllar öncesinden lekelenmiş gömleği, içi “işe yaramaz” şeylerle dolu çekmeceleri de bizim kırık kopuk tel tokamız gibi, atmaya kıyamadığımız, için için sevdiğimiz ve aslında bizi kinlendirmesi, güldürmesi, üzmesi için bir kenara koyduğumuz hüznü çağrıştırır okuyanda: “Hani, çekmeceler, kutular, eski bir çanta, bir torba.. Hemen hemen çoğumuzun vardır.. İçlerinde bir sürü eşya.. Parçası eksik bir saat.. Kırık bir kilit.. Kopuk bir zincir.. Bir kalem parçası. Yarım bir anahtar.. Tek bir kol düğmeÖzdemir Asaf si.. İçi boş bir derecelik.. Bir rozet.. Paslanmış bir … şey. Arada bir açılır o çekmeceler, kutular. O zarflar.. Bakılır, bakılır.. Dalınır gidilir. Bazı parçacıklar daha çok durdurur, düşündürür.. Elinizde tutar tutar, evirir çevirir, bakar da bakarsınız. Sonra bir başka şey vardır onun da yanında. O da bir başka öykünün, bir başka yaşanmışlığın tanığıdır.” BİRİKTİRİLEN YAŞANMIŞLIKLAR Yaşanmışı saklamak arzusu vardır Asaf’ın yazdıklarında. Biriktirmek, elinde tutmak, hatırlamak… Yazmak uğraşıyla da bu eğilim nedeniyle tanışmış gibidir. Yaşadığını yazmaktadır ama aynı zamanda yaşarken yazmaktadır. Bu durumu anlatan tek bir cümlesi vardır: “Ben senin içindeki öyküyü aradım, ararken içine öykü koydum.” Gördüğümüz, deneyimlediğimiz her şeyin ve tanıdığımız herkesin bir öykü(sü) olduğunu hatırlatır. Henüz yazılmamış bile olsa yaşadığımızın ta kendisidir esas öykü… “Yaşamak Korkusu” adlı kısa anlatısında biriktirmek, saklamak ve yazmak arasındaki bağlantı şu iki paragrafla ortaya çıkar. Asaf, (yaşamak) korkusunun nasıl kâğıtlarda, yazılarda dolaştığını, çekmecelere, bölmelere gizlendiğini ve onun yaşadıklarını ve yaşayacaklarını nasıl ele geçirdiğini şu iki kısa paragrafta anlatır: “Kalemler sanki büyüdü ve çoğaldı. Mürekkep şişelerim damacanalara benzedi. Kâğıtlarım çocukluğumun ilk denizleri kadar uçsuz, bucaksız, sayısız oldu. Eski resimler, eski mektuplar, okuldan kalan ufak tefek teller, camlar, mikalar irileşti. Yığınlaşıp önüme çıktılar. Pullar, eski paralar tona ulaştı, o küçücük kutucuklar sandıklara döndü.” Yaşamanın ve yaşananların ağırlığıdır onun yazarak hafifletmeye çalıştığı çünkü yaşamak, yazmak demektir onun için. İnsan nasıl yaşarken ölümün gelmesinden korkarsa Asaf da yazamamaktan korktuğu için kalemler büyür, kâğıtlar uçsuz bucaksız olur. Yazdıkça bu korkuyla yüzleşmektedir belki de… Nasıl ki yaşamak korkusu ancak ölüm kapıyı çalınca geçerse onun korkusu da yazısı bitince hafiflemektedir sanki. “Yaşamak, Ölmek” başlıklı etikasında bu meseledeki gerginliği açık eder şair: “Ölmek korkusu içimi kapladı. Artık her şeyden çekiniyorum... Ölmek düşüncesini içime doldurdum. Artık hiçbir şeyden çekinmiyorum. Bu ikisinin arasındaysanız hemen çıkınız. İkisi de yıllar yılı böylecene yaşar... Siz ölüverirsiniz.” Yalnızlık, zaman, geçmiş, yaşamak ve ölüm Özdemir Asaf’ın yazdıklarının öne çıkan yüzleridir. Bu nedenle de mısraları ve cümleleri biraz kasvetlidir. Şiire yakışan cinsten bir kasvettir bu, insanı köhneleştirmez aksine açar. Özdemir Asaf da giyinmiştir bu kasvetten ve “Canbaz” adlı öyküsündeki şu cümle, onun hüzne meyilli külliyatını çok iyi tamamlar: “Benim gülmem canımın sıkıntısıdır.” ? Kırılmadık Bir Şey Kalmadı/ Özdemir Asaf/ Yapı Kredi Yayınları/ 584 s. CUMHURİYET KİTAP SAYI 1031 SAYFA 19
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle