03 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

VİTRİNDEKİLER ¥ Akif Okur, bu kitapta uluslararası ilişkiler düşüncesinde eleştirel kuramın öncülerinden Robert W. Cox’un yaklaşımını tanıtarak, yaratıcı zihniyet ile dünya algılandığında realizmin daralttığı hayatın, nasıl genişleyebileceğini ve derinleşebileceğini gözler önüne seriyor. Karanfilli Hikâye – Toplu Öyküler 1/ Tarık Dursun K./ Yapı Kredi Yayınları/ 606 s. Tarık Dursun K., ilk defa bir araya gelen bütün öykülerinin birinci cildinde Orhan Kemal, Sait Faik damarında ilerleyen öykü geleneğinin hem güçlü bir devamını hem de yeniden yarattığı bir dilin örneklerini sunuyor. Edebiyatın yazılısözlü kaynaklarını sinemanın büyüsüyle bir potada eriten, öykünün şiirle kardeşliğini örnekleyen Tarık Dursun K.’nın toplu öykülerinin bu ilk cildinde Hasangiller (1955), Vezir Düşü (1957), Güzel Avrat Otu (1960), Sevmek Diye Bir Şey (1965), Yabanın Adamları (1966), 36 Kısım Tekmili Birden (1970), Bağrıyanık Ömer ile Güzel Zeynep (1973), Bahriyeli Çocuk (1976) bir araya geliyor. Osmanlı Ermenileri/ Salahi S. Sonyel/ Çeviren: Ayden Birerdinç/ Remzi Kitabevi/ 472 s. Uluslararası üne sahip Salahi R. Sonyel, özellikle Türk tarihi üstüne çalışmaları olan bir uzmandır. Sonyel “Osmanlı Ermenileri” isimli bu araştırmasında, özgün kaynaklara ulaşarak Ermenilerin kökenini, kültürlerini ve göçlerini ele alıyor. “Ermeni Sorunu”nu tetikleyen “Şark Meselesi”nin politik çözümlemesini yapıyor ve Büyük Güçler’in emperyal emellerini belgeliyor. Bu güçlerin, “hasta adam” olarak nitelendirilen Osmanlı İmparatorluğu’nu iyice çökertmek için hangi oyunlara giriştikleri, özellikle İngiliz gizli belgeleriyle, resmi yazışmalarla ve diplomatik mektuplarla bu kitapta tüm ayrıntılarıyla günışığına çıkıyor. Zor Bir Hayatın Hikâyesi/ Aharon Appelfeld/ Çeviren: Kerem Işık/ Yapı Kredi Yayınları/ 176 s. “Zor Bir Hayatın Hikâyesi”, 2. Dünya Savaşı’nın, güvenli ve sevecen aile ortamından beklenmedik bir biçimde ayırıp gettolara, toplama kamplarına, yalnızlığa ve başıboşluğa sürüklediği bir çocuğun, Aharon Appelfeld’in kendisine düşman bu dünyada yolunu bulma mücadelesi. Bu kitap, aynı zamanda “Gerçek büyük felaketler, kendimizi koruyabilmek için kelimelerle çevreleme eğiliminde olduklarımızdır” diyen bir yazarın, bu serüvenden bir içsel serüven, yeni bir dil ve edebiyat yaratma çabası... Ejderha Adam/ Garry Disher/ Çeviren: Deniz Taşdemir/ Erko Yayıncılık/ 222 s. “Bu kadar kolaydı. Birden ilham gelmişti. O ilk olan, geçen haftaki, kadın onu hiç zorlamamıştı. Sarhoş, kafası güzel, otostop çeken o kadın çok kolay olmuştu. Bu gece en azından kafasını biraz kullanmak zorundaydı. Kadını taşırken farlar, çürümüşlükten yukarılarda, güneş altında hep var olan karanlığı yarıyordu.” Aylardan aralık ve uyuyan Peninsula kasabalarının polisi her zamanki yaz çılgınlığına hazırlanıyor. Ama bu kez, sadece soygunlar ve araba çalıp dolaşan çocuklar yok. Eski Peninsu Kuzey/ Burhan Sönmez/ İthaki Yayınları/ 296 s. Biri ölen babasının geride bıraktığı soruların izini sürüyor, diğeri artık göremediği dünyayı başkalarının düşleri aracılığıyla hissedebilmenin… Biri ölü gölgesini tabuta yüklemiş gölgeler diyarını arıyor, diğeri içine hapsolduğu –ya da tüm evrenin hapsolduğu– lanetli bir rüyadan kurtulmanın yollarını. Biri kalbinin çoraklığını başkalarının sırlarını işkenceyle ele geçirerek doyurmaya çalışıyor, diğeri dünyaya yeni bir soluk vermek için tüm işkencelere rağmen sırlarını saklamaya… Biri evrenin, insanlığın ve varoluşun gizemini çözmeye çalışıyor, diğeri yitirdiği masumiyetini herkesi kirleterek telafi etmeye ve sonunda, sırlar sırlara, ölümler ölümlere, yaşamlar yaşamlara ve hikâyeler hikâyelere karışarak Rinda ve Loriya’nın macerasına dönüşüyor, yani bir insanlık hikâyesine… Burhan Sönmez’in “Kuzey”i büyülü bir dünyaya dair bir ilk roman niteliğinde. Kur’an’ın Kökeni/ Arif Tekin/ Berfin Yayınları/ 314 s. İnsanla birlikte varolan din olgusunu, en başından başlayarak değerlendiremezsek; dinin bugün vardığı noktayı kavrayamayız. Çok tanrılı dinlerden tek tanrılı dinlere doğru yürüyen evrimsel düşünce doğası gereği birbirinden beslenerek yürümüş, şekilenmiş ve sonrasına doğru evrimine devam etmiştir, edecektir de. Yaşamda hiçbir şeyin durağan olmayışına dinler de dahildir. Arif Tekin, yüz elliye yakın dini kaynakçadan yararlanarak “Kur’an’ın Kökeni”ni araştırırken, bulduğu gerçekleri insanlara, insanlığın geleceğine aktarırken, bilim adamı sorumluluğuyla hareket ederek belgeleri konuşturmuştur. Önemli olan doğruya varmaktır. Arif Tekin bu çalışmasıyla dogmalara karşı çıkarak insanlığın yarını aydınlatan Hallacı Mansur, Galile, Bruno ve Turan Dursun gibi aydınlarımızın yarattığı zincirin bir halkasını daha oluşturmuştur. Ölümün İki Yakasında/ Faruk Balıkçı, Namık Durukan/ Berfin Yayınları/ 174 s. İlk insanın Cennet’ten kovulduğu, Mezepotamya denen kahredici ve bir o kadar da hayat verici bu coğrafyada; iki bıçkın delikanlı, selamsız sabahsız daldılar Aden Bahçesi’ne... Onlar “Ölümün İki Yakası”nda gidip geldiler. Yaşam ile ölüm, düş ile gerçek arasındaki puslu vadide, vahşi mayınların üzerinde sınıra vurdular, sınırsız vurdular. Çünkü habercilik sınırı zorlamaktı; canevinden yaralı bölge insanının derdine deva olabilecek hayat iksirinin peşinde, demir çarıklı dervişler misali koşturmaktı... Gerçeği ararken, Diyarbakır, Urfa ilinin isotçusu gibi pervasız, fedakâr, cesur ve atılgan davrandılar. Mayınlı haber tarlasında insana, insanlığa hizmet ederken yaptıkları gönüllü hamallığın, gazete manşetlerinde nasıl çarçur edildiği ise ayrı bir hikâyedir. Faruk Balıkçı ve Namık Durukan’ın “Ölümün İki Yakasında” başlıklı kitabı tarihe dipnot düşüyor. SAYFA 28 la anayolunda bir katil var ve yalnız kadınlar güvende değil. Cinayet Dedektifi Hal Challis’in kafasını dinlediği kırsal mekân patlamak üzere. Medya onun katil hakkında ne yaptığını öğrenmek istiyor, meslektaşları sorun çıkarıyorlar ya da sorunun ta kendisi ve can sıkıcı geçmişi onun yakasını bir türlü bırakmıyor. Garry Disher Alman Cinayet Romanı Ödülü kazanan “Ejderha Adam” adlı romanıyla okurların karşısına çıkıyor. Edirne Hatıraları/ Kâzım Karabekir/ Yapı Kredi Yayınları/ 272 s. Balkan Savaşları, Osmanlı İmparatorluğu’nun en çalkantılı günlerine rastlamıştır. Bu savaşın dramatik bölümü de Bulgar ve onlara yardımcı olan Sırp kuvvetlerinin Osmanlı İmparatorluğu’na başkentlik yapan Edirne’yi işgal etmeleridir. Edirne’nin savunulması için kurulan “Mevkii Müstahkem Kumandanlığı”nın esas muharip birimlerinden olan “10. Fırka Kumandanlığı”nın erkânı harp reisliğini, sonradan İstiklal Savaşı’nın Doğu Cephesi Kumandanlığı’nı yapacak olan General Kâzım Karabekir, kurmay binbaşı rütbesiyle yapmıştır. Edirne’nin Osmanlı Devleti ile irtibatının tamamen koparılmasıyla, teslime kadar yaklaşık beş ay devam eden muhasara sırasında Karabekir bu görevini aralıksız olarak devam ettirmiş, ayrıca aradaki mütareke döneminin görüşmelerinde murahhas olarak bulunmuştur. Döneminin genç ve okul yıllarından beri hayatı başarılarla dolu bir kurmay subayı olan Kâzım Karabekir, Edirne’nin tesliminden evvel savaş ile ilgili bütün evrakın düşman eline geçmemesi için, emirle yakılmasına rağmen, esasen tamamının yazılmasında dahli olduğu bu bilgileri ve bazı evrak suretlerini her görevde yaptığı gibi korumuştur. Kâzım Karabekir’in “Edirne Hatıraları” isimli kitabı Yapı Kredi Yayınları tarafından okura sunuluyor. Ağrılı Renk/ Fuat Çiftçi/ Hayal Yayınları/ 76 s. “ağzına dönüşmeyi istiyor suyun koru,/ kovuğun yükü oluyor upuzun aralık./ hevesin geçitleriydi kadınsı duvar; sonrasız kambur, kuş sunan gelinlik.../ geç, yolunmuş korku; umut salyasından/ yıkandıkça, göğün hamuru yoka teslim./ susuş damarının çatlayışı mıydı, uysal/ yaz? De ki, metal köpükleri, belli sonun.../ olmadığım dönüş, ağırbaşlı hayal; kim,/ eritilmiş şatosunda kabartır güç taşını?/ şimdi, omzumun karaltısından düşecek,/ kalabalığı kanayan akrep emaneti, söz.../ kıymıklara başım eğik, güveyim sise,/ hakirim, kınalı ağrımdan öpmeyeli...” Fuat Çiftçi’nin şiirleri “Ağrılı Renk” ile okurla buluşuyor... At Çocuk/ Rupert Isaacson/ Çeviren: Seda Çıngay/ Bilge Kültür Sanat Yayıncılık/ 316 s. Bazen saatler süren öfke nöbetleri karşısında ne yapacağını bilemez haldedir. Aylar süren terapilerden de umut verici bir sonuç alınamaz. Belki de onunla hiçbir zaman gerçek bir babaoğul olamayacaklardır. Derken bir gün mucizevi bir şey olur: Rowan, ilk kez birisiyle gerçek anlamda bir iletişim kurar. Bu kişi Betsy’dir. Koşup kendisini ayaklarının dibine attığı Betsy. Onu toynaklarıyla ezmek yeri¥ ne başıyla selamlayıp atlara özgü bir dille itaatCUMHURİYET KİTAP SAYI 1025
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle