04 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

D ir edebiyat dergisi neden çıkar? Günümüzde 200 dolayında sanatedebiyat dergisi var. Bunların önemli bir bölümü edebiyatın belli bir alanını, özellikle şiir alanını seçerek derinleşmeye çalışır. Böylece edebiyatta işlevi olan bir dergi kimliği kazanmak ister. Şiirin gizi ayrıntıdadır. Neden özellikle şiirin gizi? Çünkü şiir dilinin geçirdiği değişim ozanı yeni biçim arayışlarına götürdükçe, alışılmış şiirden yana olan ozanlar, “şiir ölüyor mu?” kaygısına düşerler. Belli bir dönemin ozanları, aynı ortamda yaşamanın kolaylığı içinde, biçem yakınlığı gösterebilir, birbirlerini daha iyi anlayabilirler. Bu durum, her on yılda bir kuşak oluştuğu anlamına gelmez. Ama bir dergi çevresinde toplanan ozanlar şiirbilim anlayışlarına bütünlük kazandırmak olanağı bulabilirler. Giderek edebiyatta işlevi olan bir dergi çıkarmaya çalışırlar. eğinmeler MUSTAFA ŞERİF ONARAN “Sincan İstasyonu” B TAŞRA DERGİLERİ Ataol Behramoğlu Anadolu’da yayımlanan edebiyat dergilerinin nasıl bir gelişme gösterdiğini anlattığı yazısında, bu durumun İstanbul’un kültür alanındaki tekelini kırdığını da belirtiyor (Cumhuriyet Pazar, “Anadolu’da Edebiyat Dergileri”, 20 Eylül 2009). Ankara, İzmir, Bursa gibi büyük kentleri taşra saymak yanlışına düşmemelidir. Zaten ulaşım, bilişim, iletişim olanakları taşra anlayışını da değiştirdi. Artık taşra uzak, kendimizi dışlanmış, yabancı saydığımız bir yer değildir. Oralarda insan ilişkileri daha yakın, daha içtenliklidir. Artık uzaklar yakınlaşmıştır. Ne diyordu İsmet Özel? “Uzak nedir? Kendinin bile ücrasında yaşayan benim için Gidecek yer ne kadar uzak olabilir?” Kuşkusuz uzakların yakınlaşması önemlidir. Ama daha önemlisi içimizdeki taşradan kurtulmaktır. Dergicilik söz konusu olunca Ankara’nın öncü bir durumu olduğunu anımsamalıyız. Edebiyatımızın uzun ömürlü dergisi Varlık Ankara’da yayımlanmaya başlamıştı. Orhan Veli ile arkadaşlarının Yaprak’ı Ankaralıdır. Edebiyatta sağ ile solu barıştıran Hece de Ankara’da yayımlanan bir dergidir. Eski Türk Dil Kurumu’nun yayın organı Türk Dili, edebiyat birikimini özlediğimiz bir dergidir. Edebiyatımızda iz bırakan Ankara dergilerini anmak bu yazının sınırlarını aşar. Ataol Behramoğlu’nun yazısından öğrendiğim bir dergi haberiyle yetineyim: “Ahmet Yıldız’ın ‘Edebiyat ve Eleştiri’si bu anlamda büyük bir yayın olayıdır. Bu ay 100. sayısının son sayı olarak yayımlanacağını üzüntüyle öğrendim. ‘Edebiyat ve Eleştiri’ gibi bir dergiyi yüz sayı yayımlayabilmek büyük başarıdır.” Ataol Behramoğlu halen yayımını sürdüren üç dergiye ilgimizi çekiyor: “Özgen Kılıçarslan’ın yönettiği ‘Hayal’, Abdülkadir Budak’ın ‘Sincan İstasyonu’, Aydın Şimşek’in, ‘Deliler Teknesi’ aklıma ilk gelenlerden.” nın içine baktığımız zaman, “boşluk” olarak nitelenen anlayışın ne olduğunu tam olarak kavrayamıyoruz. Oysa ben o “boşluk” sözünden şöyle bir anlam çıkarmak isterdim: “Edebiyatımızda öncüleşmiş öyle ozanlar var ki, belki dayanışma anlayışıyla, belki dönemin koşulları içinde, kendilerinden söz açılması alışkanlık haline gelmiştir. Oysa zamanla şiir anlayışları gelişme gösterdikçe, onların ne kadar boş, ne kadar gereksiz ozanlar olduğu anlaşılmıştır. Edebiyatın içine düştüğü yanlışları göstermek “Sincan İstasyonu”nun Görevi olacaktır.” Ama “Sincan İstasyonu” dergisinin iki yıllık serüvenine baktığımız zaman barışçı bir dergi olduğunu, kişilikleri inciltmeden olumlu bir eleştiri yöntemi uyguladığını görüyorsunuz. Abdülkadir Budak’ın “Boşluğa Müdahale” yazısındaki sözleri derginin izleyeceği yolu göstermesi bakımından anlamlıdır: “ ‘Sincan İstasyonu’, dosyaları düzenlemenin dışında, belli bir program çerçevesinde çıkacak, kendi çapı ve gücü ölcüsünde gündem oluşturmaya çalışacaktır. Kendi çekirdek kadromuzu kurmakla, kendi eleştiri birimimizi oluşturmakla birlikte niteliği yakalamak için, işin en başına, şairin/yazarın hasına kalkıp gidecek, genç/yaşlı, ünlü/ünsüz ayrımı yapmadan şairlerimizin, yazarlarımızın kapısını çalmaktan çekinmeyeceğiz.” Birinci yılını tamamladığı zaman 16 sayfa çıkan dergi ikinci yılında 24 sayfa çıkmaya başladı. Böyle sınırlı sayfalarda her ozanın, her yazarın kapısını çalarken çekirdek kadroyu korumak kolay olacak mı? Kuşku yok ki edebiyata emek veren kimi yazarların belli konularda görüşünü almak gerekecektir. Çekirdek kadroda kimler olduğu pek anlaşılmıyor. Behçet Necatigil’in “rahlei tedris”inden geçen Sabit Kemal Bayıldıran çekirdek kadroda gibi görünen, şiire nasıl bakılacağını bilen deneyimli bir edebiyatçı. geçlik taslayan yazılardır. Böyle öğretici yazılar da gerekebilir. Ama “Sincan İstasyonu”nda deneme tadında yazılar var. Belki de ayrıntıya sıkışmış bir değini, kapsamlı bir yazıdan daha etkili olabilir. Örnekse “Şairin Üslubu”yla ilgili bir değini nice kapsamlı bir incelemeden daha iyi iz bırakabilir: “Yeni şairlerde böyle bir eğilim yok. Kendi şiirini kurmak, kendi üslubunu oluşturmak, belli temalar etrafında yoğunlaşarak kendine özgü bir dünya yaratmak gibi kaygıları yok. Bir şair imgesi yaratmaktan çok adlarını bir an önce duyurmak daha önemli görünüyor. Ama biz inatla ve ısrarla bir şair, ancak kendi sesini, stilini bulduğunda, bunu belirgin kıldığında ötekinden ayrılabilecektir diyeceğiz. Şiirin öteki edebi türlere bakılarak daha şahsi bir şey olduğunu (işe yaramayacak olsa bile) hatırlatıyoruz. Nasıl ki bir ses sanatçısının kendine özgü bir ses rengi varsa, şarkıyı yorumlayış biçimi varsa, şairin de vardır ve olmalıdır. Yoksa anonim olana dahil olunur” (Sincan İstasyonu, Kasım 2007). Şiir gibi yazı da da özgün olmalıdır. Alışılmış sözleri kullanan, hazır yargılarla yetinen bir yazardan özgün bir yazı bekleyebilir misiniz? Üstelik bu içi boş yazarların “Üstat” duruşundan da geçilmez. “Sincak İstasyonu” böyle yazarlara gülümseyerek bakmasını bilir. “GÖZKALEM” Adı Karşıyaka’da bir parka verilen Dinçer Sezgin’in , yaşamanın içinden geçerken, çevre insanlarıyla nasıl bütünleştiğini anlatan anı yazısı insanı duygulandırıyor. Ten sevisini anlatan öyküleri yüzünden sıkıntı çektirilen bir yazarın sevincini paylaşıyoruz (Sincan İstasyonu, “Bu Sevinç Nasıl Anlatılır Acaba?” Temmuz 2008). Mehmet Taner gibi divan şiirini özümsemiş bir çağdaş ozanın Enis Batur’a bakışı önemliydi: “ ‘Tan Yayınları’nın vaktiyle birlikte çalıştığımız Tunalı’daki bürosunda onu karşıladım. London koltuklara kemali kalb ile yayıldık.” Kimi yazarlar bir ozanın şiirini tanımadan, tanıma sıkıntısına katlanmadan “ahkâm kesme”yi severler. Enis Batur “Ayna” ile yola çıkmıştı. Mehmet Taner’in yorumu Enis Batur’un şiirine ayna tutuyor: “Sonraları kendimde gizlediğim, merkezi güçlendirme eğilimimin nedenleri sayabilirim “Ayna”yı. Belki Batur’un o bütün ‘akın’larının ardında da, merkezi destekleme güdüsü vardır. Zaten ‘akın’lar her potansiyel şiir imparatorluğunun (anakaranın) organik kolları, uzantıları değil midir?” (Tanışmalar, Eylül 2007). “Sincan İstasyonu”nda “Günsüz Günlükler” yazan bir gizli eleştirmen var: Şahin Taş. O numaralı günlüklerdeki küçük değinmelerin içimizdeki yankısı sürüyor. Bir zamanlar adı dillerden düşmeyen kimi ozanlar unutuluyor mu? Unutturulmak mı isteniyor? Kavgasız edebiyatın anlamı yoktur ama kavganın da bir düzeyi olmalı. Necati Cumalı neden unutulsun? “Gözkalem” eleştirel yorumların yeri: “Bir edebiyat dergisi olarak, siyasi görüş farklılıklarından çok, edebi, estetik ayrışımlar ve bunun kavgasından söz etmek istiyoruz.” Yeni bir bakış açısıyla edebiyatı anlamak için “Sincan İstasyonu”nu okumak gerekiyor.? Bu sayfayla iletişim kurabilmek için dergilerinizi ve kitaplarınızı aşağıdaki adrese gönderiniz: ÖZGÜN ARAYIŞLAR “Sincan İstasyonu”ndaki ayaküstü söyleşileri, anımsatmalar, değiniler, haber notları kimi ŞİİR AĞIRLIKLI BİR DERGİ zaman incelikli bir yazı özelliği kazanıyor. Bun“Sincan İstansyonu” Eylül 2007’de yayımlar hep derginin mutfağında kotarılan yazılar. lanmaya başlamıştı. Ağustos 2009’da 24. sayı Ama belli ki Abdülkadir Budak’ın sevecen eli sını çıkararak iki yaşını tamamladı. Abdülkadir değmiş o yazılara. Budak bu 2 yıllık emeği birer cilt halinde büTürkçe, değişmeceli söz yoğunluğuyla derintünleştirip, toplu olarak okurların ilgisine sunulik kazanan bir dildir. Dolaylı anlatımla bizi örtüyor. lü bir şiire götürebilir. Ne ki örtülü şiir anlamsız “Sincan İstasyonu”nun iki yıllık birikimine ba değildir. kınca, dergiyi tek tek okumanın ötesinde, büŞiiri, “sözcüklerin siyaseti” olarak tanımlatüncül gücün şaşırtıcı etkisinde kalıyorsunuz. yan Orhan Gürsel, savsözden uzak bir şiirin Abdülkadir Budak ilk sayıda “Boşluğa Müizini sürmekte, “sorunsalımı okurun gözüne dale” adını koyduğu bir yazıyla derginin yolunu sokmak gibi bir derdim de olmadı. İstedim ki çizmeye çalıştığı bir bildiri sunuyor. Ama yazıarayıp o bulsun” demek gereğini duyuyor. Eylül 2007’den başlayan bu 24 sayıda yüzlerce ozan, yazar “Sincan İstasyonu”nun konuğu olmuş. Abdülkadir Budak, Kayseri’de edebiyata ilk adımları attığı günlerden bu yana hep şiir dergisi yaşatmak özlemi içinde oldu. Sonra Ankara’da Türkân Yeşilyurt’la çıkardığı “Şiir Odası” dergisinin serüveni bir yıl sürdü, ama izi silinmedi. “Sincan İstasyonu”nda da o dergideki içtenlik var. Can Bahadır Yüce de anımsıyor: “Tıpkı ‘Şiir Odası’ gibi sımsıcak bir dergi olmuş.” Çoğu zaman kapsamlı dergilerde “yığma yazı”lar olur. “Yığma Yazı”, gerekligereksiz alıntılarla Sincan İstasyonu Eylül 2007’de yayımlanmaya başladı, ilk sayı (solda). Ekim 2009... 26. sayı (sağda). şişirilmiş, bütünlüğü olmayan, bil Mustafa Şerif Onaran Hekimköy Sitesi 20. Sok. No: 8 06800 ÜmitköyAnk. Tel.: (0312) 235 91 11236 23 46 CUMHURİYET KİTAP SAYI 1025 SAYFA 22
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle