04 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

İngiltere’yi pazarlamıyor mu? Büyücülük ve cadılık fantastik bir öykü mü yoksa gerçek mi? Potter olgusu, pagan kültürüyle beslenmiyor mu? Felsefe Taşı, Nicolas Flamel, astroloji, muskalar, iksirler ve kehanet araçları ve diğerleri; bütün bu kavram ve bilgiler, Harry Potter serisinde pagan kültürü lehine işlenir. Fantezi; büyücülük ve cadılıkla beslenir ve güçlenir. Falcılık, sihirbazlık, büyücülük, efsunculuk, üfürükçülük, gelecek okuma, ruh çağırma, ölülerle konuşma; bütün bu sözcükleri akıl ve bilim çağının çocuk ve gençlerinden sık sık duymak insanı şaşırtmıyor. Görülüyor ki büyücülük ve cadıcılık fantastik bir öykü değil, bir gerçektir. Siyah paltolu ve sivri şapkalı cadıların ve büyücülerin sadece Disney filmlerinde ya da masallarda var olduğu bir dünyada yaşanmıyor. Akıl ve bilim çağında gelecek okuma, ruh çağırma, astroloji, kehanet pek çok gencin ilgisini çekiyor. Onlar büyücülük ve cadılıkla ciddi bir şekilde uğraşıyorlar. Bütün büyüler, büyücünün çevresini kontrol etme, çevresindekiler üzerinde egemenlik kurma güdüsünden kaynaklanmıyor mu? Sihir oyunlarının merkezi Babil, sihir oyunlarıyla kocaman bir egemenlik kurdu; ama sonunda battı gitti. Din çevreleri, Harry Potter’ın Tanrı’nın yasakladığı büyücülüğü yüceltmesinden kaygılanıyor. Oysa Rowling, Kelt kültürünü eski Roma/Yunan mitolojisiyle birleştirerek sunar. Eski ve Yeni Ahit’ten alınma gizem ve mucize oyunlarını işler. Psikolojik ve simgesel bir değeri olan bir eyleme başvuran büyücü, büyüsel uygulamalarının etkisini ölçemediği gibi dindar da ettiği duanın etkisini ölçemez. Dinler gibi büyüler de yönetenlerin yönetilenlere uydurduğu koskoca bir aldatmaca değil mi? Sonuç Ümit tacirlerine hizmet eden çocuk ve gençlerimize yaşamdaki sorunlarını, korkularını, tutkularını gerçeküstü düzleme taşıyarak onların gerçekle yüzleşmesini, korkularını yenmesini, ruhsal doyuma ulaşmasını sağlayan üne kavuşamamış fantastik çocuk ve gençlik kitapları(mızın)nın varlığını anımsatalım. Us ve bilimin sınırsız olanaklarından yararlanan “iletişim endüstrisi” nin ürünleri fantastik kitap ve filmlerin çocuk ve gençleri usdışılığa, bilim dışına ve şiddete özendirdiğini açıklayalım. Kaynakça Brown, Stephen. (2005) Harry Potter: Comment le petit sorcier est devenu le roi du marketing. par la traduction de l’anglais François Barchelot. Paris: Ed. Dunod. Chastellier, Ronan. (2003) ”Le Badge marketing, les 1114 ans”. Marketing Jeune. Paris: Ed.Village Mondial. Aktulum, Kubilay. (1999) Metinlerarası İlişkiler. Ankara: Öteki Yayınları. Göndermede Bulunulan Kitaplar Freunds, Peter. (2007) Laura Aventerra’nın Sırrı. (2.bs.) Çev.: Özden Bilgin Aslan. İstanbul: İthaki Yayınları. Rowling, J.K.( 2005) Harry Potter ve Azkaban Tutsağı.(14. bs.). Çev.: Sevin Okyay/Kutlukhan Kutlu, İstanbul: Yapı Kredi Yayınları. Rowling, J.K. (2005) Harry Potter ve Melez Prens. Çev.: Sevin Okyay/ Kutlukhan Kutlu. İstanbul: Yapı Kredi Yayınları. Rowling, J.K.(2007) Harry Potter ve Ölüm Yadigârları. Çev.: Sevin Okyay, İstanbul: Yapı Kredi Yayınları. ? ¥ bazılarıdır. Harry Potter da OKUMA Şiire benzer çocuk, asla tanımı yoktur! Ë Mavisel YENER “Yüzünü yıka! Çantanı hazırla! Giyin! Kahvaltını yap! Yumurtanı bitir! Çabuk ayakkabılarını giy! Paltonu ilikle! Başlığını tak! Eldivenlerini unutma! Servisi bekletme!” lk basımı 1997’de Mavibulut Yayınları’ndan yapılan, Necdet Neydim’in yazdığı, İsmail ve Babamın 68 Kuşağı’nı, bu kez Çizmeli Kedi Yayınları okurlarla yeniden buluşturmuş. İlk basımı sert kapaklı, çok şirin bir kitap olan İsmail ve Babamın 68 Kuşağı yine sevimli resimleri, hoş tasarımıyla dikkat çekiyor. Kitabımızın kahramanı İsmail, hem sıradan hem de sıra dışı bir çocuk. Nasıl mı? Bütün çocuklar öyle değil mi? Çocuk şiire benzer, asla tek tanımı yoktur! Başkalıklarıyla, kalıplara sığmayışlarıyla, kendi pencerelerinden görünen “doğru”larıyla çocuklar yalnızca şiire değil, sanat yapıtlarına benzerler. Onları sıradanlaşmaya iten, tek tipleştirmeye çabalayan eğitim sistemi içinde, İsmail o “şiir gibi” yanını inatla korumaya çalışan, savunan bir çocuk. Hızla yapılan sabah kahvaltıları, ardından binilen okul servisi, çoktan seçmeli bin bir soru, sınavlar… On yaşındaki İsmail de diğer öğrenciler gibi bu çarkın içindedir. Bir gün, ders bitiminde, annesini okulun bahçesinde beklemesi gerekirken İsmail “büyülenmiş gibi” kapıdan çıkar ve yürümeye başlar. “İsmail nereye gidiyorsun?” Ona seslenmemiz de işe yaramaz, bizi duymamış gibi yapıp sokağın sonuna kadar yürür, parka varır, parkın ötesinde deniz vardır… Annesi bankacıdır, iş çıkışında oğlunun okuluna gider, ne ki İsmail onu beklemesi gereken yerde yoktur. Paniğe kapılır, oğlunu aramadığı yer kalmaz. Babasına da haber verilir. Annesi, babası, öğretmeni ve okula çağrılan polisler İsmail’i aramak üzere işe koyulurlar. İsmail nerededir? İsmail, adı Boncuk Çokbilmiş olan bir köpekle tanışır yolda. Köpeğin konuşması İsmail’i çok da şaşırtmaz, çünkü pek çok köpekle arkadaşlık etmiştir o zamana değin. Köpekle dertleşir, nereye gittiğini ona açıklar: “Sahile gidiyorum, denizi göreceğim. Güneşin batışını seyretmek istiyorum. Aylardır bugünü bekliyordum. Nihayet deniz beni çağırdı” (s, 13). Boncuk, denizde pek çok arkadaşı olduğunu, İsmail’le onları tanıştırabileceğini söyler. İsmail ve köpek birlikte yürümeye başlarlar. Önünden geçtikleri bir apartman İsmail’i geçmişe götürür. Eskiden orada bulunan cumbalı ahşap evde oturan ailenin küçük kızı Züleyha, İsmail’in arkadaşıdır. Züleyha’nın dedesi öldükten sonra, Züleyhalar oradan taşınırlar. Dedenin ölümü, bütün mirasçıların ortaya çıkmasına neden olur, evin satılması için dava açılır, ev satılır. Babannesinin söylediği “Para için anılar satılıyor,” cümlesi İsmail’in aklına gelir. Üç ay öncesinde bahçesinden erikler çaldığı ahşap evin yerinde kocaman, sevimsiz bir apartmanın dikilip durması İsmail’i hüzünlendirir. Boncuk, onun düşüncelerini okuyabilir mi, bunu bilemeyiz; sokağın sonuna geldiğinde babasının ona anlattıklarını düşünmeye başlar bu kez İsmail… Babasının sesi dolar yüreğine: “O zamanlar burada denize girerdik. Koyun sol ta İsmail ve Babamın 68 Kuşağı rafında bir vapur iskelesi vardı. Sabah akşam vapur kalkardı. Adalara, Sirkeci’ye gidilirdi. İskelenin üstünde güzel bir lokanta vardı. Gençliğimizde orada balık yer, fasıl geçerdik” (s. 19). Acı fren sesleri, kalamış koyunun bir zamanlar ne güzel olduğunu anlatan babasının sesinden uzaklaştırır İsmail’i. “Bazıları da arabalarını yolun kenarına çekmişler, kapıları ardına kadar açık, üstüne üstlük bir de teybi sonuna kadar açmışlar, ellerinde bira kutuları, araba motorlarının gücü hakkında konuşuyorlardı” (s. 21). İsmail arabaların arasından geçer, parkı geçerek denize doğru yürür. Kendine kuytu bir yer bulur. “… çantasını yere koydu. Önlüğünü çıkarıp yere serdi. Köpeğe oturmasını söyledi. Ardından o da çöktü ve ayaklarını uzattı. Evet, gerçekten Kalamış’ın akşamı çok güzeldi” (s. 22). Kitabın bundan sonrasında İsmail’i biraz daha iyi tanırız, çünkü köpek ona sorular sormaya başlamıştır. İsmail’in ödevlerden, testlerden, sınavlardan çok yorulduğunu, oynamak için hiç zamanı olmadığını öğreniriz. Çocuk hakları konusunda İsmail’in köpeğe söyledikleri belki de pek çok çocuğun haykırmak istedikleridir: “Hak mı? O da ne? Biz çocukların hakkı yoktur ki. Bizim yalnızca görevlerimiz vardır. Sabahleyin kalkarız. Annemizden hemen ‘git dişini fırçala! Yüzünü yıka! Çantanı hazırla! Giyin! Kahvaltını yap! Yumurtanı bitir! Çabuk ayakkabılarını giy! Paltonu ilikle! Başlığını tak! Eldivenlerini unutma! Servisi bekletme!’ diye sabah komutları alırız. Sonra…” (s. 24). İsmail’in bir gününü dinleyen Boncuk şaşırır. İsmail’in sokakta oynamak yerine bilgisayar başında savaş oyunları oynaması ona çok garip gelmiştir. Onlar sohbet ederken yanlarına Akkanat gelir. Akkanat, martıların başkanıdır. İsmail, köpeklerin dilinden anladığı gibi, martıların dilinden de anladığını şaşkınlıkla fark eder. Fakat asıl sürpriz sonradan gelir, Fadime gülümseyen yüzüyle yanlarındadır. Fadime, çok şirin bir yunustur. İsmail hayatında ilk kez bir yunusu o kadar yakından görür ve dokunur. Akkanat, Boncuk, Fadime ve İsmail, yaşam, paylaşma, dayanışma üzerinde söyleşmeye başlarlar. İsmail yaşantısından bir kez daha yakınmaya başlar: “… Bizim apartmanın bahçesi betonlaşmış. Evden dışarı çıkmam yasak. Çıksam da tehlikeli; vızır vızır araba geçiyor yoldan. Evdeki tek arkadaşım babaannem. Küçükken yuvaya giderdim. Orada arkadaşlarım oldu. Ama onlarla ancak doğum günlerinde bir araya gelebiliyoruz. Eskiden sokak arkadaşı, mahalle arkadaşı varmış. Babam anlatırdı. Şimdi yok. Apartmandaki çocuklarla oynayamıyorum. Çünkü ailelerimiz birbirlerini tanımıyorlar. Hem zaten artık oyun oynamaya vakit yok. Okuldan çıkıyorum kursa gidiyorum. Kurstan çıkıyorum, eve gelip ödevlerimi yapıyorum. Cumartesi pa İ zar gene kurs var” (s. 41). İsmail’in iç döküşleri bunlarla bitmez, yeni arkadaşları onun babasını merak etmişlerdir. İsmail babasını anlatmaya başlar. Babası ona sıkıca sarılmaz, seni seviyorum, demez. Çünkü sevgisini göstermekten korkar. Fakat İsmail bilir ki, aslında babası onu çok sever. Arkadaşlarıyla sohbetin koyulaştığı bir anda beklenmedik bir şey olur. Fadime’nin deniz dibinde bulduğu lamba onu masal ülkesine sürükler ve öykü daha da heyecanlı bir serüvene dönüşür. Bu lambanın kimin lambası olduğunu, İsmail’i hangi gezegene götürdüğünü, orada neler olduğunu anlatacak değilim. Sınıfta en çok kavga ettiği kız arkadaşı Kutlu’yla sorunlarını nasıl çözdüklerini söylemeyeceğim. Okuyanlar öğrenecek bu serüvenin sonunu… Kitabın adındaki “68 kuşağı”nın nasıl bir “kuşak” olduğunu, bu kuşağın ne işe yaradığını, İsmail’in onunla ne yaptığını yazıp, kitabın sürprizini bozacak da değilim! Doğa, masallar ve düşler İsmail’i çağırmıştır, o da gitmiştir… Büyüklere bunu anlatmak o kadar kolay olacak mıdır? Bunun yanıtını kitabın sonunda bulacağız. Gerçeküstü ve gerçeğin iç içe geçtiği öyküde, olaylar üçüncü tekil şahıs ağzıyla aktarılmış. Fantastik olmasına karşın, kurgunun gerçek yaşamdaki karşılığını bulmak hiç de zor değil. Okulla, ailesiyle, yaşadığı çevreyle ilgili yakınmaları olan İsmail’le birlikte çıktığımız yolculuk bizi çocuk dünyasına felsefi açıdan da bakma olanağı tanıyor. Eğitim ve terbiye yöntemleri üzerinde düşünmek isteyen yetişkinler için de bir olanak… Anlatıcı her bölümün sonunda, İsmail’e seslenir. “İsmail nerdesin?”, “İsmail babanı anlatacak mısın?”, “İsmail uzayda hayat var mı?”… Yazarın bunu bir yabancılaştırma etmeni olarak kullandığı seziliyor. Böylelikle okurun anlatılan öyküye dışarıdan bakarken, kendi üzerinde düşünmesi de sağlanmış. Çünkü insanların okuduklarında şaşırdıkları, güldükleri, kızdıkları, neşelendikleri hayatlar aslında kendi hayatlarıdır. Yazar yabancılaştırma tekniği ile çocuk okuru sorgulamalara yöneltiyor. Her bölümün sonundaki soru biçimindeki bu saptamalar okuru durduruyor ve düşündürüyor… Sonra yoluna yeniden devam ediyor okur. Anlatıcının İsmail’e laf atması, dokunması hoşuna gidecek çocukların, edebiyatın farklı bir penceresinden davet alacaklar. İsmail’e seslensem derdim ki: İsmail, senin zamanında yalnızca Anadolu Lisesi Sınavları Necdet vardı; biliyor musun, artık Seviye Neydim Belirleme Sınavları var; hem de her yıl… Sonra ALES, KPSS, KPDS… Şaşırma İsmail, üzülme İsmail… Neyse ki, hiç büyümez roman kahramanları… Kim bilir, belki siz de seslenmek istersiniz İsmail’e… Ya da kendinize… İyi okumalar. ? *İsmail ve Babamın 68 Kuşağı/ Necdet Neydim/ Resimleyen: Gökçe Akgül/Çizmeli Kedi Yayınları/ 74s./ 8+ www.maviselyener.com Çocuk ve genç okurlara fuar sürprizleri Ë Aytül AKAL İstanbul Kitap Fuarı (31 Ekim8 Kasım) yaklaşıyor. Yayıncılara, çocuk ve genç okurlarını fuarda hangi REMZİ [email protected], yeni kitap larla buluşturmayı planlaResimlerle 100 Hayvan, resimli ansiklopedi dıklarını sorduk. Öyle çok kitap saydıALTIN [email protected], ÖZYÜREK [email protected] lar ki çok heyecanlandık. Fuar için haSevgi Dolu Bir Yürek, Canan Tan, öykü Köpeğim Miyav Dedi Aziz Sivaslıoğlu (öykü) Şakacı Hortlak İşbaşında, Melek Güngör, roman zırlanan kitaplar sürpriz de olsa, çocuk Çocuklar Sevgi Doludur Adnan Çakmakçıoğlu Cadılık Parayla mı?, Nur İçözü, roman ve genç okurlarımıza yayınevlerinden (öykü) Ödülü Ben Kaptım (Sihirli Kardeşim Dizisinin 2. çıkacak yepyeni kitapların içinden hiç Kitabı), Anne Mazer, öykü Marifetli Kalem İ.Hakkı Sunat (öykü) olmazsa beşinin adını fısıldamak için Kaza Süsü (Küçük Sırlar Dizisinin 2. Kitabı), Emily Aslan Niçin Kükrer? Burhan Ger Blake, roman sayfalarımızda yer ayırmadan duraKüçük Öyküler Büyük Dersler Aziz Sivaslıoğlu ? Nilay Yılmaz İstanbul Bilgi Üniversitesi İnönü Cad. No: 28 Kuştepe/ İstanbul Tel: 0216 381 17 50 www.nilayyilmaz.com [email protected] SAYFA 25 28. madık. Fuara kadar her hafta öğrenebildiklerimizi size de duyuracagiz. Gerisini keşfetmek size kalmış. Fuara gelirseniz, bütün kitaplar orada olacak... Bunlar ve başka birçok kitap... MARSIK [email protected] Kahraman Kedi Zıp Zıp Kedilere Karşı, Alberto Pez, öykü Burun, Yekta Kopan, öykü CUMHURİYET KİTAP SAYI 1025
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle