Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Ölümünün 20. yılında... Yusuf Atılgan Az sayıda yapıt vermesine karşın edebiyatımızda önemli bir yere sahip olan Yusuf Atılgan, bundan yirmi yıl önce, 9 Ekim 1989’da aramızdan ayrıldı. Atılgan, 1921 Manisa doğumluydu. Askeri öğrenci olarak devam ettiği İÜ Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’nü bitirdi. Askeri lisede bir yıl edebiyat öğretmenliği yaptıktan sonra yaşamının otuz yılını (19461976) geçireceği Manisa’nın Hacırahmanlı köyüne yerleşti. Orada çiftçilikle uğraştı. İstanbul’a geçince bazı yayınevlerinde danışmanlık, çevirmenlik ve redaktörlük yaptı. Ë Aydoğan YAVAŞLI usuf Atılgan’ı n en çok bilinen yapıtı, hiç kuşkusuz Anayurt Oteli’dir. Bu roman, 1987’de aynı adla sinemaya da aktarıldı. Anayurt Oteli’nin kahramanı, Zebercet adında bir otel kâtibidir. Sıradan ilişkiler içinde yitip gitmiş, hemen her günü birbirinin aynı olan bu “tip”, gecikmeli bir Ankara treniyle gelip otelde yalnızca bir gece kalan bir kadının yaşamına girmesiyle bütün özdenetimini yitirir. Zebercet’in aniden ruhsal patlamalar yaşamasında, takıntılarının ortaya çıkmasında o bir gecelik konuk kadının hiçbir günahı yoktur. Gelgelelim Zebercet, Manisa’nın serin gölgelikli sokaklarında savrulmaya, doyurulmamış yüzüyle karşılaşmaya başlar. Artık ip kopmuştur. Zebercet’in içindeki yanardağ birden patlamış, önüne geleni yıkıp yakmaya başlamıştır. Kendini bir hiç olarak görmektedir o. Tıpkı Kafka’nın hamamböceği gibidir; sağ veya ölü bile değildir. Y Aylak Adam, Yusuf Atılgan’ın insan ruhunun ne kadar derinlerine inebileceğinin kanıtlandığı bir roman gibidir. 195758’de Yunus Nadi Roman Armağanı’nı da alan bu romanında Atılgan, anlaşılması zor bir karakterin zaman zaman baş kaldıran, zaman zamansa çevresinde olup bitenlere garip bir biçimde duyarsız kalışının kent ortamında geçen hikâyesini anlatıyor. Canistan, Atılgan’ın tamamlayamadan aramızdan ayrıldığı son romanıdır. Bu romanında, Milli Mücadele yıllarında gelişip trajik bir biçimde sonlanan, düşündürücü bir aşk hikâyesi anlatılır. İkinci Meşrutiyet yıllarında bir çiftlikte yanaşma olarak çalışan Selim’in, Manisa köylerinde geçen sürükleyici yaşamı, savaş yıllarının tozu dumanı içinde yitişi, ordan oraya savruluşu başarılı bir biçimde aktarılır. Yazar, romanının “Sanık” bölümünü yazmadan aramızdan ayrılmıştı ancak, gene de Canistan’a “yarım kalmış” demek doğru olmaz. Yusuf Atılgan, geride sayıca çok yapıt bırakmadı. Ancak, az yazmasına karşın hikâye ve roman sanatımıza önemli katkıları oldu. Kaleme aldığı metinlerdeki kurgu sağlamlığı, dil işçiliği, özenli üslubu, yeni anlatım olanakları sağlama denemeleri, onu edebiyatımızın öncü yazarları arasına sokmuştur. O, yüzde yüz bizim olan insanları ne kadar iyi tanığını, Bodur Minareden Öte’de topladığı hikâyelerinde de göstermiş; kentli, kasabalı ya da köylü; insanların günlük yaşamdaki zayıflıklarını, güçlü yanlarını, sorunlarını ve duyarlıklarını cesur, hatırda kalır betimlemelerle ele almıştır. Atılgan’ın “tip”leri, yaşamın karmaşası karşısında ya çok duyarsız, ya da fazlasıyla alıngan, bunun için de yalnızlığı, bunaltıyı adeta seçmiş insanlardır. Kendilerini kesinlikle özgür hissetmeyen bu insanlar, kuşatılmışlıklarını bir biçimde delip öteye geçmek için akla hayale gelmedik fanteziler kurar, daha sonra da kurdukları fantezilerin yarattığı kara deliklerde yutulup giderler. Çatışkıları, yakalarını bir türlü bırakmaz. Aramızdan ayrılışının yirminci yılında Atılgan’ı yeniden okumak, insan yanımıza doğru yeni bir adım daha atmak demek olacaktır.? SAYFA 19 CUMHURİYET KİTAP SAYI 1025