06 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Değinmeler MUSTAFA ŞERİF ONARAN Sözün simyacısı bir ozan: Orhan Veli “kelimelerinse kifayetsiz olduğunu” bilmez miydi? Bilinmezse uzanan yolculukta dilin gücüne sığınır İlhan Berk: “Dilin gerçeklik sınırının nereye değin uzandığını, ‘gerçeklik ötesiyle’ ilişkisinin de nerede kesildiğini, nasıl kesildiğini, sonra da o Kaosu denemek istedim hep. Sadece bir merak da olabilir bu. Ama bunu denedim. Anlamı (ya da gerçeği) aşmadıkça şiirden söz edilemeyeceğini biliyorum çünkü.” Ancak bu gerçeği bilen İlhan Berk gibi bir ozan yazmanın büyüsünü bozabilir: İlhan Berk “Her şiiri bir öncekini yıkarak, yıka yıka yazmak... Yazmak budur.” Nesnenin öte yüzüne varmak için sezgilerimizle yaklaşmalıyız şiire: “Sözün silindiği; anlamı da saptamanın neredeyse olanaksız olduğu yerdedir şiir.” “Vuzuhu kurşuna dizmeli” diyen Ahmet Haşim de “anlaşılıveren şiirden hep kuşku duydu.” İmgeler anlamı gölgeler mi? Su da, taş da bir nesnedir eninde sonunda. Taşa imgeyle bakılırsa nesne olmaktan çıkar, bir başka duyarlık kazanır. “Taş da çürür” diyordu Ali Cengizkan. Taşın yaşama koşullarını biliyor, insanın duyarsızlığına yazıklanıyordu. İlhan Berk taşda da bir “tin” olabileceğini düşünüyor; “Bir kaldırım taşı. hiç gülmüş müdür?” Fotoğraf: Ara GÜLER derken, baskılara boyun eğen insanın onursuzluğunu düşündürüyor. “Gönüldendir şikâyet kimseden feryadımız yoktur” diyen Semai Mehmet Dede Efendi’nin yakınmasıyla taşların sessizliği aynı mıdır? K utsal Kitap “Başlangıçta söz vardı” diyor. Belki bir uğultu, belki bir sesti o söz. Giderek incelikler, derinlikler kazanan söze dönüştü, şiir dilinin oluşmasını sağladı. “Önce Şiir Vardı” sözünü “Kutsal Kitap”a bir gönderme olarak düşünmeli. Oktay Akbal şiir üzerine denemelerini “Önce Şiir Vardı” adlı bir kitapta topladı. Şeyh Galip’in dizesine uyarak, “Çaldım, veli, miri malı çaldım” demek istemem. O sözü ödünç alarak Hürriyet Gösteri’de şiir üzerine denemeler yazıyorum. O sözü bekleyen başka çalışmalar var. Anadolu insanı da edebiyat deyince önce şiiri anlar. Şiir geleneği eski olan uluslardan biriyiz. Bir dizedeki ayrıntıdan şiire bakılamazsa, o şiirin gizlerine varılamaz. Daha önemlisi, edebiyata bile şiirin düzencesinden bakmak gerekir. Çünkü şiir sözcük tutumunu gerektirir. Edebiyatın her alanında sözcük tutumu olmazsa, söz dağınıklığı içinde, düzeyli bir eser bile önemini yitirir. lam derinlikleri kazanmanın gizlerine varmalıyız. Alıştığımız sözlerle bilmediğimiz bir başka dünya kurulabilir mi? “Üstad elinde serteser ahenk olur lisan” diyen Yahya Kemal Beyatlı, söz ustalarının dile nasıl egemen olduklarını anlatmak istemiştir. Her ne kadar usta ozan şiir diline ivme kazandırmasını bilse de, dilin değişimi toplumsal değişimlere bağlıdır. Ozanın işi o değişen dile biçim vermektir. Nesnelerin ötesindeki gerçeği görmeden dile biçim verilebilir mi? Fazıl Hüsnü Dağlarca’ya inanarak söyleyelim: Değil mi ki ozan sözcüklerle görmesini bilir, nesnelerin ötesindeki gerçeğe varması gerekir. BİLİNMEZE DOĞRU Bir ozanın bilinmeze olan merakıdır nesnelerin öte yüzünü görmek. İlhan Berk’in “Şeyler Kitabı” “görünmezin ve sessizliğin dili”yle yazılan bir şiirler bütünüdür (ŞEYLER KİTABI, Yapı Kredi Yayınları, 2008). Suyun akışından taşın duruşuna, sümüklüböcekteki sevi birikiminden hiçbir şeye yaramayan çamur olmaya kadar, karmaşık bir nesneler dünyasında yaşıyoruz. Sıradan bir serçe, yalnızlığı seven bir harf, masadaki ruh yeteneği yazılmayı bekleyen nesnelerdir. Her nesnenin bir aylası var. Manzumeciler dolunayın aylasından kurtulamadıkları için, bizi yapay bir anlatı şiirinin alışkanlığına bırakmıştır. Oysa yoldan çıkmış nesnelerin de bir aylası var: Suç işlemenin, tarla sulamanın, dağa çıkmanın, tükürmenin, çamurun elinden tutmanın aylasını anlatan bir şiirin izini sürüyor İlhan berk. Belki bu yüzden, Memet Fuat, “Do kunduğu her şeyi şiir yapıyor” demişti İlhan Berk için. “f” harfinin de şiiri olur mu? İlhan Berk’e göre harf de bir nesnedir? “Belki de yalnızlığı çok insancıl buluyor, ondan.” Nesnelerin yalnızlığını sezmeden insanın yalnızlığını anlayabilir miyiz? Yalnızlığı anımsatmanın ötesinde harflerin, sayıların bir gizli anlamı olmalı. İlhan Berk’in şiiri bir bilinmeze yolculuktur. O bilinmezin öyle yönleri var ki, harflerle sayıları bunun dışında tutmak gerekir. Çünkü bu bilinmez, “Hurufilik”le açıklanamayacak kadar geniş boyutlar kazanır. Belki de yaşamanın gerçeği sayıların gizemiyle açıklanabilir. O derinlik bizi korkutabilir. Biz, İlhan Berk’in “3” için söyledikleriyle yetinelim. “3” bizim uğur sayımız olsun: “ ‘3’ esriktir, Hermestçidir. Alçak gönüllü, çalışkandır. Aşka inanır (Aşktan başka inanılacak ne var?) Bir akarsu gibi de vakti yoktur. Uyuyan bir su gibi de güzeldir. İç cebinden kuş sesleri eksik olmaz. Sonra da gerçeküstüdür. Bütün iyi şiirler gibi de suçluluk duygusu uyandırır.” (Hurufilik belki de bir dindi. Kurucusu Şehabettin Fazlullah peygamber soyundan geliyor, kendini “Mehdi” ilan ediyordu. Şeriata uymayan sözleri yüzünden öldürülmüş, ayaklarına ip bağlanıp sokaklarda sürüklenmişti. Yıl 1394). SÖZÜN SİLİNDİĞİ YERDE Nesnelerin gizli dünyasını gösterecek olan da sözcüklerdir. Ama sözcükler yeterli midir? “Onmazlığını tanıdım sözcüklerin” diyor İlhan Berk. Sözcüklerin o iyileşmez haliyle suya bakar: “Dinle, taşları, Sesini, sessizliğin.” İlhan Berk “anlatıma kavuşmuş her şeyin ölü” olduğuna inandığı için “görünmezin ve sessizliğin diliyle yazdı.” MASA Yalnızca nesnelerden biri mi masa? Yaşama serüvenimizdeki yeri nedir masanın? “Masa da masaymış ha” diyen Edip Cansever anahtar, süt, yumurta gibi somut nesneleri değil; yaşama sevincini, umutsuz sevileri, gökyüzünün sonsuzluğunu, uykusuzluğunu koyar masaya. Masayla insan bir bütündür artık, masa sıradan bir nesne değildir. İlhan Berk, “Her şeyin bir iç, bir dış dünyası olduğunu” bilir. Nesnelerin tini ayrı bir ağırlık oluşturduğuna göre “varoluş çok anlam içerir.” Bir yemek masası ile yazı masasının ayrı işlevleri olduğu gibi, tin yapıları da birbirine benzemez. Yemek masası “benmerkezci midir?” “Bir buyurgan. Katı. Ödünsüz. Akıllı bir tin de denebilir mi? Sessiz. Telaşsız. İyi.” “Bir yazı masasıysa bu, yanına pek yaklaşılmaz. Yaklaşılamaz çünkü, içine kapanmıştır. Kendini dinleyerek yaşar.” İlhan Berk’in yazı masası, “Masa da masaymış ha” dedirtecek ayrıntılarla yüklüdür: “Hep uzun, büyük masalarım oldu, hep uzun büyük masalarda çalıştım. Her şeyimi de üstüne doldurdum. En başta sözcükler, asıl da yazı araçları...” Masanın demirbaş gereçleri arasında pipolar da vardır. Değişik kalemlerin masada duruşu, Doğan Hızlan’ın kalem dünyasını anımsatır. Böyle bir hazırlık insana yazma coşkusu verebilir. İlhan Berk de buna inanıyor: “Yazının elinden tutmuyor mu, tersini ¥ kim söyleyebilir?” CUMHURİYET KİTAP SAYI 969 “Önce Şiir” derken; gereksiz sözcüklerden kurtulmanın dışında, alıştığımız sözcüklerden yeni söz değerleri, yeni anSAYFA 22 “Şeylerin en iyisi sudur. Bir akşam gördüğü yerleri anlattı bana. Gölgesiyle bıraktım suyu.”
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle