06 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

¥ özü açısından, hem ülkemizde hem de Batı’da benimsenmiş olan ‘deneme’ türünün atası ve öncüsü sayılabilir. Üstelik, türe adını veren Montaigne’den çok önce! Montaigne bile, XVI. yüzyılın sonlarına doğru Katoliklerle Reformcular arasında “barış içinde birlikte yaşam” yollarının araştırılmasına yönelik iki yıl aralıksız süren Paris, Almanya, İsviçre, İtalya, Bordeaux (Fransa) yolculuğu sonucu Denemeler’ini yazabildi. YERYÜZÜ YALNIZI... Sözü yeni kitabınıza getirelim isterseniz… Leman Gölü Yalnızı adını vermeniz beni ‘yalnızlık’ teması üzerine düşündürdü ve peşi sıra da şu soruyu sordurdu; kendi yalnızlığını özgür kılan insana mahsus bir ayrıcalık mıdır gezmek, görmek ve bakmak? Gurbet, yâd el, zaten ‘yalnızlık’ demek değil mi? Aslında, insan da, bir tür yeryüzü yalnızı! Çünkü, yaşam sınırlı ve sınırlı sürenin sonunda, değişmeyen ‘ölüm’ gerçeği var!Kitabın ‘Armağan’ bölümünde vurguladığım gibi, seçtiğim isimle dünün ve bugünün İsviçre’sinde yaşamı belirli bir yalnızlıkla kuşatılmış kimi sanatçılara ve bir de benim için değerli bir varlığa göndermede bulundum. Peki Uğur Bey, İsviçre üzerine yazmak nasıl oldu, nereden doğdu, oraya dair yazmanın türlü sebepleri olmuştur, anlatın istiyorum… 2004’ten bu yana, yani beş yıldır, bu ülkeye gidip geliyorum: 2004, 2005, 2006, 2007 ve 2008! Bu uzun süre içinde, sürekli notlar aldım; denemeleri tek tek yazmayı sürdürdüm. Böyle bir yaklaşım, beni aşan ama aynı zamanda yazma alışkanlığımın bir parçası olan bir çalışma yöntemi! Gerçi ilk deneme, ‘Lozan Sürgünü’, yıllar önce kaleme alınmıştı. Altmışlı yılların içinde. Bir bakıma, Cezayir Bağımsızlık Savaşı’nın kendi ölçeğinde İsviçre’ye yansıması, yüzyılın böylesi önemli bir olayına İsviçre’nin tanıklığı. Zaman içinde ürün, kitap boyutuna ulaştı. Toplam otuz dört deneme! Resimsiz 308 sayfa! Kendi kendime sormadan da edemiyorum: Acaba, kimi denemeler konmasa mıydı? Resme ilişkin altı deneme, örneğin? Sonuçta, artık geçen yıl, bu biçimiyle dosya yayınevinin elindeydi diyebiliriz. Kitapta ağırlıklı olarak sanat adamları üzerinden yol alınır, onların bölgeye ilişkin an’ları, anıları yer bulur… Çoğu kez bir harita ya da coğrafya, birtakım kişilerle sanat, yazın ve bilimin aracılığıyla ölümsüzlüğe kavuşmakta. Onların savaşımıyla, yaşamöyküsüyle, bıraktığı örnekle... Bu yolla, aynı zamanda, o toprakları da tanımış oluyorsunuz! Geçmişte, Remzi Oğuz Arık’ın kullandığı başlık gibi: “Cografyadan Vatana” dönüşen bir süreç! Okur nasıl kitabın sayfalarını çeviriyorsa, ben de kentleri dolaştıkça sevdiğim, tanıdığım, aşina olduğum isimlerle karşılaştım her köşe bucakta: Kuzeyde Thomas Mann, Giacometti, Dürrenmatt, Walser, Loetscher; güneyde Dostoyevski, Borges, Céline; ortada Gibbon, Simenon, Corbusier, Maria Tsvetaeva, ve doğal olarak her yerde de J.J. Rousseau! Brecht çıkar kimi kez karşımıza, kimi kez de Hemingway, Céline, Courbet… Öte yandan bizim yazarlarımızla karşılaşınca da meraklanırız… Kişilerin kitap sayfaları boyunca görünmesi, aynı zamanda ‘içindekiler’in de bir çeşit sergilenişi sayılabilir: Doğa, kentler, kişiler, sonra resim ve yazın dünyasının öne çıkmış simaları! Ülkenin değişik bölgelerinde alanları, sokakları, otelleri, evleri, varlıklarıyla CUMHURİYET KİTAP SAYI 969 bir dönem zenginleştirmiş yabancılarla onun toprağında yatan sürgünler ve öteki konuklar. Kaldı ki, bu soylu ve yalnız sürgünlerle birlikte, kitaptaki alt katman yani, siyasal boyut da ortaya çıkmış olur: ‘Rousseau ile Nâzım’, ‘Chillon Kalebendi’, ‘Gustave Courbet’, ‘Üç Sığınmacı’, ‘Lozan Sürgünü’, ‘Einstein ve Kafka’, Genç Holbein’in yaşamındaki kopukluk ile ‘Odéon Kahvesi’ gibi... Evet, gerçekten, Türk yazarları da çıkıyor çokluk okurun karşısına. Yahya Kemal sözgelimi. Chillon Şatosu’nun güneş görmeyen, nemli mahzenlerinde ya da Altdorf kasabasının orta yerinde, Wilhelm Tell Anıtı’nın yükseldiği küçük ve sevimli meydancığında. Yazdığı eski bir şiirle Altor Şehri de, orayı ve özgürlük duygusunu anlatmış: “Tell şarkısıyla beslenen İsviçre bilmiyor/ en zorlu ihtilalleri, hürriyet uğruna!” Ve İsviçre Gölleri de, Ahmet Haşim’den bir dizeyle açılır okurun gözünde. Bir bakıma, Rousseau romantizminin gölgesi de yansır bu mavikülrengi sulara. Kaldı ki, bir başka ‘romantik’ daha var bu sularla haşır neşir: Schiller! Adını taşıyan bir gemi, Göl’e ters yönde dikili ‘Schiller Kayası’, Rossini’nin operalaştırdığı Wilhelm Tell oyunu! Göllerde yandan çarklı vapurlarla dolaşırken, hep Boğaz köylerini düşünür insan. Yeşilin azalışını, betonun sinsi, amansız ve önlenemeyen ilerlemesini. “SÜRGÜN ZOR ZANAAT”! Sıkça Türkiye’ye gelip dayanır metinleriniz. Tabii bu durum biraz üzüntülü sözcüklerle dile gelir… Sık karşılaştırma yaparsınız, ister istemez. Yâd eldeki insan, aslında, kendisini ülkesinden kopmuş saymaz; onu hep yüreğinde (kısa bir süre önce yitirdiğimiz Mahmud Derviş “koynunda” diyor), sırtında, belleğinde ve bilincinde taşır. Ondan kopmaz, ayrılmış olmaz; hep onunla birliktedir. Yakup Kadri’nin, Refik Halit’in, Nâzım Hikmet’in bıkmadan dile getirdiği biçimde. Onları düşünürsek, gerçekten, “sürgün zor zanaat”! Evet, isteyerek istemeyerek, sık sık Türkiye’ye gelip dayanıyor kalemin ucu. İshak Sükutî’yle birlikte Abdullah Cevdet’in bu ülkede yayımladığı Osmanlı dergisi, Cenevre’de yirmi sekiz yıl yayımlanan İctihad ! Yüzyılı çoktan geçti, bu girişimlerin başlangıcı. Bolşevik girişiminden, Lenin ve arkadaşlarından, Iskra gazetesinden çok önce! Ama, ya sonuçları? Ölüler susuyorlar, ama ya canlılar ne diyorlar bu duruma? Tabii bunların pek çoğu da var olan değerlerimizin gün yüzüne çıkışında ya da onların sunumundaki eksikliklerdendir… Acaba sunum eksikliği mi söz konusu, yoksa? Peki kıyaslama yapar mısınız kimileyin; şu anlamda söylüyorum, denir ya, “ülkem gibisi yok”. Siz de dillendirir misiniz? Karşılaştırma yapınca, öylesi bir tümce olumsuz anlamda da kullanılabilir kuşkusuz! Son olarak, bundan sonraki güzergâh nasıl olacak, merak ediyorum? Koşullar olgunlaşır ve gerekli olanağı sağlarsa, niye Ortadoğu olmasın? Acılar, özlemler, ayrılıklar ve sürgün üreten o kutsal topraklar! Savaşın kaynağı ve kendisi olan odak! ? *[email protected] Leman Gölü Yalnızı/ Uğur Kökden/ YKY/ 304 s. SAYFA 17
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle