Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Ian McEwan’dan ‘Sahilde’... Sahilde bülbül öter mi? Ian McEwan’a 2007 yılında İngiliz Kitap Ödülleri Yılın En İyi Kitabı ve Yılın En İyi Yazarı ödüllerini kazandıran Sahilde, yeni evli bir çiftin ilk gecesinden yola çıkarak evlilik ve cinsellik konularına farklı bakış açıları sunan, dokunaklı bir roman. Ë Sedat DEMİR an McEwan’ın, okuru ile yaptığı sadakat sözleşmesi bundan yıllar önce imzalandı ve her yeni romanında artan okur sayısıyla bu gizil anlaşmanın sağlamlığı pekişti. Ünlü yazar Harold Pinter’ın senaristliği eşliğinde sinemaya aktarılan ödüllü öykülerinin ardından yazdığı Yabancı Kucak’tan bugüne, sadece yaşamı raydan çıkaran sürprizleri değil, en bilindik temaları içeren kurmacalarını seçkin biçemde sunarak meraklısını hiçbir zaman şaşırtmadı. Bu romanında kurgudaki becerisini ustalıkla sergilerken, ötedeki kıtadan eşseslisi Saul Bellow’un romanla ilgili övgüleri duyuluyordu. John Fowles’ın, “McEwan daha şimdiden kendi üslubunu ve kendi dünyasını yaratmış bulunuyor, onu okumak dürtüsüne kimse karşı koyamaz” şeklinde konuşmasının üzerindense uzun bir süre geçti. Bu süre içinde, Türk okurunun da hayranlığını kazanan McEwan, skandallarıyla kopardığı gürültüden daha büyük olan Kefaret ve onun başyapıtı olarak değerlendirilen Sonsuz Aşk gibi romanları kaleme aldı. İyi ile kötünün savaşımının en yeni halinin gerçekçi biçimde saptandığı Amsterdam’da Düello ise iki kişinin arasında kalan kösnül dünyanın –ya da aşkve sapkınlığın akılcı ifadelerle kodlandığı Sonsuz Aşk kadar etkileyici. Batı’nın savaş sonrası dediği dönemi soluklayan Ian McEwan, yine bu çağı yapıtlarının genelinde vurgulamaktan da geri kalmaz. Hatta Suçsuz adlı romanında öyküsünü o yılların rengiyle belirli kılıp güçlendirirken, yine birkaç yıl önce de 11 Eylül’e yakın tuttuğu bir felaket romanı olan Cumartesi’de, yeryüzündeki kaosun kişi üzerindeki ürpertici etkisi yansıtılır. Bu arada Ian McEwan, anlatılarına erteleme eylemiyle gerilim katarken, bir yandan da klasik bir eğilimle ülkesinde kendisinden önce realist yapıyı bulup inşa edenlerin yeni okumalarını cümlelerinde sürekli hissettirmiştir. II. dünya savaşından hemen sonra doğan McEwan, çocukluktan yetişkinliğe geçiş sırasında, açıkçası birçok değişime, dünyanın kabuğunu yırtıp liberal giysilerini özgürlük kavgalarıyla üzerine geçirmesine tanık olur. Tanıklığının izleri birçok romanında okunsa da, bu izlenimlerinin yoğunlu siyle birlikte asla kabul etmeyen, Amerikan tarzı tüketim kültürüne hiç mi hiç bulaşmayan, aradığımızda içinde Beatles’ı göremediğimiz, yani Katolik katılığındaki baskıların hâlâ duvar gibi yükseldiği toplumlarının birer üyeleriydi. İstekleri sıradandı. O gece Florence, sadece karşısında sesi şefkatli bir erkeği dinlemeyi umuyor; Edward ise, yeni eşinin anlayamayacağı biçimde fantezilerle süslediği bir cinsel tatmin anı tasarlıyordu. McEwan bu yapıtında, resmi tutuculuğun sonuçlarını aşk ve evlilik düzleminde değerlendiriyor. Yer yer takipçileriyle tuhaf diyaloglar kuran günümüz gazetelerinin cinsel derman sunan sayfalarına ve acemi gençlerin cinsel yakınlaşmalarını komedi düzeyine indirgemiş görünüyor. Ancak tam aksine, içerikte de roman, asla ucuzluğa şans tanımayan ve parodi olmaktan kesinlikle çok daha üst bir merkezde, insanlığın ve tarihin ortak derdini çözümleyen nitelikte. ÇARESİZLİKLERLE DOLU TARİH Duyarlılığıyla devam eden seyri içinde, dönemin kapalı toplum yapısını tüm çıplaklığıyla ortaya sererken, evlendiklerinde çok mutlu olacaklarını varsayan, entelektüel açıdan yetişkin olmalarına karşın cinsel bilgi açısından çocuk kalan bu iki gence, Edward Mayhew ve Florence Ponting’e, gerdek geceleri, hiç de hoş olmayan bir şakayı yavaş yavaş hazırlamaya devam eder. Yanlış anlaşılmalarla Edward’ın sabırsızlığı ile koşut ilerleyen duyarsızlığı ve Florence’ın tiksinme duygusunun haz görgüsünden önde yürümesi daha doğrusu sıkışmışlıkla büyünün bozulması balayını tam anlamıyla bir kâbusa çevirir; ay, onların karanlığını ışığa boğmak yerine sadece donuk ve yarım siluetini gösterir. Sorunsalın çözülmeye yüz tuttuğu bir anda, deniz kenarında genç kız, bir kuşun ötüşünü bülbülünkine benzetir, genç adam ise şakımanın daha kötü sesli bir kuşa ait olduğunu, bülbülün, yani kızcağızın aradığı çocuksu romantizmin bu sahilde kanat çırpmadığını söyler. Bu, pek derin bir metafor olmasa da, anlamlı ve açıklayıcı... Elbette, novella tarzında işlenen Sahilde, sadece kimsenin tanımadığı bu iki gencin aşk ve cinsellik arayışlarının mutsuzlukla biten hikâyelerini okura ulaştırmak için yazılmamış. Ian McEwan’ın eşsiz gözlem gücüyle, farklı kurgu tekniğiyle ve sıradan insanın belleğiyle yapılmış, son devrimlerini gerçekleştirmemiş toplumun çaresizliklerle dolu tarihinden bir sayfa çıkarıyor ortaya. Bunu yaparken kendi alışıldık cesur, cüretkâr dilinden yararlanıyor; en az, bu devrimlerin sonrasında, yine farklı erotik bir yolculuğa sahip, içinde şehvetli bir akademisyenin barındığı ‘Ölen Hayvan’ın yazarı Philip Roth’un kullandığı kadar. Öte yandan, hikâyesinin ortasından yükselen bir radyo haberi, AngloSakson ses tonuyla duyulurken; kahramanlarının, Thomas Hardy’nin anlatı kurma geleneğinin cisimleşmiş karakterlerinde olduğu gibi, affedilmeleri (özgürleşmeleri) evliliklerine bağlı olan yazgılarını gözden geçiren dilinde, belirgin bir İngiliz aksanı var. Bütün açıklığıyla aşkı ve cinselliği, şu an bizim toplumumuzdan bile anlayış ve ilke olarak uzakta duran dönemin İngiltere’sini ve 60’ların Batı portresini çizmeyi başarıyor; yine beğenisi yüksek edebiyat okuruna onların istediklerini sunarak, yani anlaşmasına sadık kalarak. ? Sahilde/ Ian McEwan/ Çeviren: İlknur Özdemir/ Turkuvaz Kitap/ 152 s. CUMHURİYET KİTAP SAYI 959 I Ian McEwan, eşsiz gözlem gücüyle, farklı kurgu tekniğiyle ve sıradan insanın belleğiyle yapılmış, son devrimlerini gerçekleştirmemiş toplumun çaresizliklerle dolu tarihinden bir sayfa çıkarıyor ortaya. ğuna son kitabında rastlıyoruz. DEVRİMDEN ÖNCE Geçen yıl ülkesinde yayımlanan Sahilde, 1962 yılını betimlemesine rağmen romanın gerçek zamanı, aslında günümüz. Günümüzden 60’lara bakarken McEwan’ın bu romanda yaptığı, devrin fotoğraflarını sarartıp, onlara anı hüznü eklemek. O yıllarda ergenliğinin ortasında olan yazar, özel bir anda olup bitenleri dillendirirken, romanının tümü satirik bir kovalamaca gibi görünüyor. Ancak bu, onun eğlenceli numarasıdır; metninde alttan alta, diğer romanlarında yaptığı gibi, sadece okurunun trajediye karşı sabrını ölçer. Hatta metnin içeriğini toparlayan cümleyle en başta karşılaşılır ve McEwan, eğitimli iki Londralı gencin, cinsellikle aşk üzerine deneyimlerinden ve çevrelerinin bu çetrefilli noktalardaki algılarından sözü açarak, ipin ucunu hemen okurun eline tutuşturuverir: “Gençtiler, eğitimliydiler ve o geceye, düğün gecelerine kadar ikisi de kimseyle yatmamıştı; cinsel sorunlar üzerinde konuşmanın neredeyse olanaksız olduğu bir çağda yaşıyorlardı.” İlk karşılaşmalarını, planlarını, düşlerini, korkularını, geçmişe ait hikâyelerini, kendilerinin hatırlamaları ve anlatıcı olarak yazarın araya girmesiyle öğrendiğimiz güvey Edward, tarih kitapları yazmayı hedeflerken genç kız Florence, küçük ama başarılı bir orkestrada sonsuza kadar keman çalmayı arzu eder. Biri kasaba okulunun müdü rü, diğeri oldukça başarılı bir işadamı olan dünürler de, çocukları için bütün imkânları sağladıklarını düşünürler. Ancak yenilikleri takip eden bu iki gencin okuma masalarında her ne kadar Nabokov, Iris Murdoch (Florence’ın annesinin arkadaşı), Agnus Wilson dursa da, cinsel devrimin adını dahi duymayan, feminizmin ideolojik sırlarını henüz kamuya açmayan, rock’ı felsefe SAYFA 6