24 Kasım 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

¥ Abdülhak Şinasi Hisar’ın Mütareke dönemi yazılarını kapsıyor. Tutkunun Romanı: Leyla Gencer/ Zeynep Oral/ Doğan Kitap/ 282 s. “Tutkunun Romanı Leyla Gencer”, “La Diva Turca” diye anılan Leyla Gencer’in romanı. Yeniden yayımlanırken okurlara yeni belgeler de sunan kitapta, yazarların 1950’li yıllarda Leyla Gencer’e ilişkin yazılarından oluşan bir seçki, kitabın sonuna eklenen ‘Ülkem beni hatırladı’ bölümünde yer alıyor. Bu yazılar ayrıca Türkiye’nin sanat dünyasının üzerindeki ‘Bizans Oyunları’na da ışık tutmayı amaçlıyor. Nişantaşı... Nişantaşı... Renkli Sinemaskop Yıllar/ Süha Tuğtepe/ Doğan Kitap/ 218 s. Haydar Ergülen’in “Her öğlen Süha’yı göreceğini, tezgâhından kitap seçip sohbet edeceğini bilerek Nişantaşı’nda çalışmanın keyfi başkaydı. Yakın arkadaşım, sevdiğim bir şair, göçebe bir dünyalı, ama Nişantaşı’nın da en ‘kıymetli değer’lerinden biriydi. Bunca dostluk biriktiren bir adam kim bilir ne güzel hatıralar da biriktirmiştir” dediği Süha Tuğtepe’nin bu kitabı, Nişantaşı’nı, Nişantaşı’nın eski yaşantısını ve insanlarını anlatırken yazarın kendi anılarına da yer veriyor. Hegel’in Uluslararası İlişkiler Kuramı: Dünya Tini, Devlet ve Savaş/ Faruk Yalvaç/ Phoenix Yay,/ 120 s. Uluslararası ilişkilerle ilgili olarak çok tartışmalı tezler ileri süren Hegel, devleti her şeyden önce tanrısal ve ahlaki bir kurum olarak görür. Devletler arasında anlaşmazlık olduğunda, bu anlaşmazlığın gerekirse savaşla çözülebileceğini söyler. Savaşın halkların etik yapısını koruduğunu belirtir. Bu görüşler, savaşı kolektif mantıksızlığın bir sonucu olarak görenlere yadırgayıcı gelebilir. Fakat Hegel, aslında çok daha önemli bir gerçeğe parmak basar. Burjuva toplumunun bencil insanının kendisinden başka şeyler düşünmesini sağlayacak bir çözüm arar. Faruk Yalvaç da Hegel’in dünya tininin tarihi ve insanın bu etik mükemmelliğe ulaşma mücadelesine ait görüşlerini aktarıyor. Faruk Yalvaç’ın “Rousseau ve Uluslararası İlişkiler” adlı kitabı da Phoenix Yayınevi tarafından yayımlanıyor. Dalai Lama/ Franz Binder/ Çeviren: Nafize Mertoğlu/ Arkadaş Yayınevi/ 182 s. Doğu Tibetli bir çiftçi ailesinin oğlu olan 14. Dalai Lama, beş yaşında Tibet’in ruhani ve dünyevi önderi olarak taç giyer. Komünist Çin, 1959 yılında Tibet’i işgal edince, Hindistan’da sürgünde yaşamaya başlar. Daha barışçıl ve hoşgörülü bir dünya için bıkmadan, usanmadan verdiği çabalar, tüm dünyaya yaptığı sayısız geziler, yazdığı kitaplar, verdiği konferanslar ve önde gelen siyasetçi, bilim adamı ve dini liderlerle yaptığı sohbetleriyle, barış ve hoşgörüye dayanan misyonu ile siyaset ve inanç sınırlarını aşarak insanlara ulaşmayı başarır. “Dalai Lama” kitabında Franz Binder, ayrıntılara Tibet’in ruhani ve dünyevi önderinin bir portresini çiziyor. Çok sayıda resimle zenginleştirilmiş olan kitapta, dünyanın çatısında bağımsız krallıktan yarım asırlık esarete uzanan öykü, 14. Dalai Lama’nın özyaşamöyküsüyle iç içe geçiyor. CUMHURİYET KİTAP SAYI 959 Bir Kumbara Öyküsü/ Hazırlayan: Gökhan Akçura/ Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları/ 234 s. İş Bankası’nın düzenlediği “Bir Kumbara Öyküsü” başlıklı sergi ile aynı ismi taşıyan ve Gökhan Akçura tarafından kaleme alınan kitap, “İş Bankası Kumbarası”nın doğuş süreci, kumbaraların Türkiye’ye gelişi ve dağıtılması, tasarruf bilincinin oluşumu için yapılan iletişim ve reklam çalışmaları ve kumbaranın toplumsal hayata etkilerini anlatıyor. Kitapta, sergilenen koleksiyonun fotoğraflarına da yer veriliyor. Hepiniz Suçlusunuz/ Burhan Dodanlı/ Güncel Yayıncılık/ 248 s. “Askeri savcı bu iddianameyi sırf kelle istemek gerekçesiyle hazırlamış, yanlış tahliller ve gerçekdışı birtakım şeylerle karşımıza gelmiştir. Biz yaptıklarımızı inkâr etmiyoruz, fakat yapmadıklarımızı da kabul etmiyoruz. Biz iddia edildiği gibi, anayasayı ihlal etmiş değiliz. Dost ve düşman, bunu iyi bilmelidir ki, hiçbir karşılık beklemeden varlığımızı Türkiye halklarına ve Türkiye’nin bağımsızlığına adamış kimseleriz. Kendimizi, bildiğimiz yola armağan etmişizdir. Bu sebeple ölüm bize vız gelir...” Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan’ı infazını izleyen tek gazeteci olan Burhan Dodanlı’nın, Deniz Gezmiş’in savunmasından alıntılara da yer verdiği bu çalışmada dava sürecini ve sonrasını inceliyor. Ölümden Acı/ Guy de Maupassant/ Çeviren: TahsinYücel/ Can Yayınları/ 222 s. Guy de Maupassant’ın yaşamının son yıllarında kaleme aldığı “Ölümden Acı”, yaşlılığın eşiğine gelmiş bir ressamın, sevgilisinin kızına yönelen aşkını şaşırtıcı bir ayrıntıcılıkla anlatır. Roman, yitip giden gençliğinin izini soylu sevgilisinin güzel kızında sürmeye çabalayan ressam Olivier Bertin’in gelgitlerle örülü yaşamına olduğu kadar, metresi Kontes de Guilleroy’nın yaşlanmaya karşı umutsuz direnişine de ayna tutar. Alışılmış bir aşk serüveni anlatmanın çok ötesinde, insanoğlunun karmaşık yapısını ele veren bu 19. yüzyıl romanını, Tahsin Yücel’in Türkçesiyle okurla buluşuyor. Cinsiyet Belası Feminizm ve Kimliğin Altüst Edilmesi/ Judith Butler/ Çeviren: Başak Ertür/ Metis Yayınları/ 246 s. 1990’da yayımlandığında feminist kuramda ve toplumsal cinsiyet araştırmalarında çığır açan, queer kuramın öncü metinlerinden sayılan “Cinsiyet Belası”nda Judith Butler, cinsiyetin ne ölçüde “doğal” olduğunu sorgulayarak, cinsiyetin performatif yapısına dair kışkırtıcı savını ilk kez ortaya koyuyor ve “Feminist düşünce ve hareketin temeli olarak görülen ‘kadın’ kimliği hangi varsayımlarla mümkündür, ne ölçüde tutarlı ve istikrarlıdır? Cinsiyet, toplumsal cinsiyet ve arzu arasında belirli bir süreklilik varsaymak kimlik politikalarına nasıl kısıtlamalar getirir? Cinsel farklılığın oluşumuna dair yapısalcı psikanalitik değerlendirme, Freud’un melankoli kuramıyla harmanlanarak yeniden ele alındığında ortaya nasıl bir tablo çıkar?” gibi birbiriyle bağlantılı pek çok tartışmayı birden barındırıyor. LeviStrauss, Freud, Lacan, Irigaray, Wittig ve Kristeva’nın metinlerine yaratıcı bir eleştirel okuma getiren, Foucaultcu yaklaşımından Foucault’nun kendi metinlerini bile muaf tutmayan Butler’ın bu yapıtının yalnızca muhafazakâr çevrelerde değil, özgürlükçü oluşumlarda da karşılaşılan homofobi ile mücadele etmeyi amaçlıyor. Yaz Yağmuru/ Marguerite Duras/ Çeviren: İsmail Yerguz/ Sel Yayıncılık/ 138 s. “Jeanne ve Ernesto için olayların, günlerin süresi, biçimi aynı değildir artık. Erkek kardeşlerin ve kız kardeşlerin sevgisi önemini yitirmiştir (...) Bu değişiklikleri Jeanne ve Ernesto zar sor hissedebilmişlerdir. Çok bulanık, hiçbir zaman dile getirilmemiş, kendiliğinden ve son derece doğal bir biçimde ortaya çıkmış, son derece tutarlı, tam bir gelişme olduğu söylenebilecek değişikliklerdir söz konusu olan.” Romanın kahramanı Ernesto, kalabalık ve yoksul bir ailede yaşar. Yaşadığı çevre, onun bir dâhi olmasını engelleyemez. Ernesto ve kız kardeşi Jeanne, yaşadıkları suç ortaklığını ensest bir ilişkiye dönüştürürler. Büyülenmenin ve çocukluğun sonu olan yaz yağmurundan sonra onları ayrılık bekler... KoMedya/ Yalçın Pekşen/ Say Yayınları/ 176 s. “Bizden önce gazeteciliğe başlayan Batılılar haber aramak, bulmak ve yazmak için ‘5 N, 1 K’ formülünü yaratmışlardı. Ancak bizde Medya Center’lar, Medya Tower’lar, Medya Plaza’lar kurulduktan sonra ortaya yeni bir formül atıldı: Buna ‘5 Y, 1 S’ formülü deniyordu. Yani 5 YE, 1 Söyle...” Yalçın Pekşen “KoMedya” adlı bu kitabında, basının toplum içindeki yerine eleştirel bir bakış açısı ile değiniyor. Mektuplar/ Hasan Basri Akgiray/ Scala Yay./ 104 s. Hasan Basri Akgiray, bu kitabında yer alan yazılarını mektup türü olarak nitelerken şunu da ekliyor: “Tanrıya, doğaya mektup yazısını ‘mektup’ olarak tanımlamak da pek yerinde olmuyor aslında. Şundan ki, tanrıya ya da doğaya yazılan mektubun alıcısı veya yanıtlayıcısı olmadığından ‘mektup’un bir ayağı eksik kalıyor. Ne var ki, bu noksanlık, kanımca, yazının mektup olarak nitelenmesine engel teşkil etmiyor.” Akgiray, “Mektuplar”da doksan yıllık yaşamı boyunca edindiği deneyim ve gözlemlerini topluma iletmeyi ve 21. yüzyılla çelişen dogmaları irdelemeyi amaçlıyor. Hayat Yazısı Jorge Semprun/ Gerard De Cortanze/ Çeviren: Nükhet İzet/ Doruk Yay./ 230 s. Avrupalı kimliğinin bağlandığı dilller olan İspanyolca ve Fransızca, Jorge Semprun’un yazı coğrafyasının renklerini taşır romanlarına, anlatılarına. 20. yüzyılın savaş çağı Avrupası’nda dönem insanının yaşamını altüst eden savaşın tanığı olması, yaşadığı Bucherwald cehennemini de gözler önüne serer. O süreç, romanlarının ana izleği, yazarlık dokusunun rengini oluşturur. Eylül 1943’ten Nisan 1945’e kadarki sürecin tutsaklığı ona yeni bir duyuş, yeni bir bakış kazandırır. İspanyol Komünist Partisi’nin neferliğinden, sosyalist Felife Gonzalez’in kurduğu İspanyol hükümetinde kültür bakanlığına uzanan yaşam... Gerard de Contanze, Semprun’un yaşamında bir tür yazgıya dönüşecek siyasal serüveniyle ¥ SAYFA 33
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle