27 Aralık 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Onur Öymen’le ‘Çıkış Yolu’ ‘Kitabımı saptırmak istediler’ kendisi veren bir ülke haline getirmiştir. Şimdi Çıkış Yolu burası. Türkiye’nin AB gibi örgütlere, uluslararası ittifaklara üye olmak istemesi buna engel değildir. Uluslararası ittifakları bir teslimiyet olarak görmemek lazımdır. Ama ne yazık ki Türkiye’de bazı uluslararası örgütleri, bazı yabancı ülkeleri eleştirdiğiniz zaman, onların haksız, yanlış tutumlarını veya çifte standartlarını eleştirdiğiniz zaman size hemen rahatlıkla Batı karşıtı, AB karşıtı, Amerika düşmanı, NATO karşıtı gibi sıfatlar yapıştırabiliyorlar. OTOMATİK PİLOTA BAĞLA, GEL MANDACI OL… Son dönemlerde size yapılan da bu mu? Kitabınız sağcı kesim ve özellikle de sağcı medya tarafından çok eleştirildi... Tamamen yalan, yanıltıcı bilgi üzerine fırtına kopartmak istiyorlar. NATO, AB, ABD düşmanı mıyım? Hayır değilim. Ama bu çelişkileri, sıkıntıları ortaya koyduğunuz zaman suçlanıyorsunuz. Yani sadece ittifaklara üye olmak sizin ulusal çıkarlarınızı korumanıza yetmiyor. Tekrarlıyorum yetmiyor. Otomatik pilot görevi görmüyor. Mademki bir ittifak üyesiyiz, o zaman güvenliğimizi otomatik pilota bağlayabiliriz görüşü yanlış. AB aynı şekilde… Fransa Cumhurbaşkanı Sarkozy diyor ki, Türkiye’yi hiçbir zaman üye yapmayalım. Bunlara karşı mücadele edeceksiniz, yani üye olmak istiyorsanız her dediklerine boyun eğmeyeceksiniz. Bu kitaptan en rahatsız oldukları nokta Atatürk’ün bağımsızlık ve eşitlik yanlısı görüşlerini savunmasıdır. Atatürk’ün bugün bize yaşatılan durumlarda neler yaptığını dile getiren bir kitap olmasıdır. Onu hiç hazmedemiyorlar. Çünkü dünya görüşleri bambaşka. Onlar mandacıların dünya görüşünü benimsiyorlar. O nedenledir ki kitapta hiç yer almayan görüşler sanki yayımlanmış gibi yazıyorlar, eleştiriyorlar. Sanki bu kitapta Türkiye’nin AB üyeliğinden vazgeçmesi veya NATO’dan çıkması öneriliyormuş gibi, hiç aklımızdan bile geçmeyen düşünceler varmış gibi yayınlar yapmaya başladılar. BÜTÜN ÜLKELER EŞİT! Otomatik pilot görevi görmüyor dediniz. Kitabınızın etkili bir başlığı da “Ülkeler güvenliklerinin sağlanmasında ittifaklara tam olarak bel bağlayabilir mi?” Şimdi, George Orwell’in deyişiyle, eğer bütün ülkeler eşit ama bazıları daha eşit ise.. Bel de bağlanamaz.. Öyleyse?.. 1950’li yıllarda Türkiye NATO’ya girdikten hemen sonra bu otomatik pilot yaklaşımını benimsemiş. Fakat zamanla anlamış ki sadece bir ittifaka üye olmak Türkiye’nin güvenlik çıkarlarını korumak için yeterli değil. Mesela İsmet PaşaJohnson mektuplaşması. En haklı olduğu noktada bile Türkiye’nin Kıbrıs’a çıkması halinde bir Sovyet saldırısı olursa NATO’nun Türkiye’yi korumayacağını söylüyor Johnson. Şimdi bu nasıl bir müttefiklik? Küba krizi sırasında Amerika, Rusya ile anlaşıyor, Türkiye’nin haberi bile olmadan Türkiye’deki Jüpiter füzelerini çekmeyi kararlaştırıyor. Hani biz bu füzeleri Türkiye’de ittifakın bir gereği olarak tutuyorduk. Bülent Ecevit’in gerçekleştirdiği Kıbrıs Harekâtı’ndan sonra Amerikan Kongresi Türkiye’ye silah ambargosu uyguluyor. Bir müttefik ülke başka bir müt ¥ CUMHURİYET KİTAP SAYI 959 Koşullar, baskı yöntemleri, liderler ve en sonunda da halklar nasıl değişti? ‘Küreselleşelim, yaşasın ortak zihin! Ortak paylaşım!’ diyenler kimler? George Orwell’in deyişiyle, eğer bütün ülkeler eşit ama bazıları daha eşit ise “Ülkeler güvenliklerinin sağlanmasında ittifaklara tam olarak bel bağlayabilir mi? Razı olma politikaları ve bedelleri neler? Kimler neye razı oldu/oluyor? Dış baskılar yüzyılı… Osmanlı İmparatorluğu, Türkiye Cumhuriyeti hattı… Hawaii, Küba, Nikaragua, Haiti, Brezilya, Guatemala, Şili, Venezüella, Uzakdoğu, Ortadoğu, Afrika örnekleri… Sömürgecilerin dış darbe girişimleri ve sonuçları… Ulusların ortak köşeye sıkıştırılma noktaları, temel engebeler… Neler artık aynı değil? Türkiye bu resmin neresinde duruyor? Dünya, tarih hangi masalları bir daha anlatamayacak? Tüm bu soruların yanıtlarını tarih ile günümüz sarkacında en can alıcı noktalarıyla ele alan bir kitabı okuyoruz bugünlerde: ‘Çıkış YoluDış Baskılara Karşı Tam Bağımsızlığı Korumak’. Onur Öymen’le özellikle sağcı basın tarafından topa tutulan yeni kitabını konuştuk… SAYFA 4 Ë Gamze AKDEMİR “Kahramanı kadar gafili de haini de çok bir milletiz.” Atatürk, 1922 lus devletlerin ortaya çıkışından sonra yani 17. yüzyılın ortalarından itibaren dünyada dış politikada yeni bir döneme girildi. Kitabınızda önemle üzerinde durulan çıkış noktalarından biri de bu… Ulus devletlerin ön plana çıkmasından bir süre sonra, aralarındaki çıkar çatışmaları yoğunlaştı. Bu çatışmalar özellikle dünya savaşları döneminde ve savaşı izleyen yıllarda büsbütün önem kazandı. O dönemleri incelediğimiz zaman dünya devletlerinin gerçek politikalarını çok iyi anlayabiliyorsunuz. Bir de diğer devletleri yönlendirme, onların egemenliğini ellerinden alma çalışmalarının başlangıcı olarak sömürgecilik dönemi var tabii. Sömürgeciler devletleri siyasi, ekonomik, sosyal, askeri açılardan nasıl istismar ediyorlar, kitapta örnekleriyle anlatıyorum. Sömürgecilik bittikten sonra yeni sömürgecilik denilen dönem başlıyor. Farklı yöntemlerle aynı politikalar izleniyor. Onları da anlatmaya çalıştım. ORTAK KÜLTÜRÜMÜZ CNN! Koşullar değişti… Baskı yöntemleri değişti… Liderler değişti… Ve halklar da değişti… ‘Küreselleşelim, yaşasın ortak zihin! Ortak paylaşım!’ düsturu. “Emperyalist dış güçlerle çarpık bir entegrasyonla” haşır neşirlik… Kültür emperyalizmi tabii. Kültürleri aşındırmak, sakatlamak eylemleri artık daha hızlı, yoğun erişimli olarak cereyan ediyor. Bir devletin yönetimini etkilemek istiyorsanız, o devlet üzerinden kendi çıkarlarınıza hizmet etmek istiyorsanız sadece siyasi ve ekonomik yöntemler yetmiyor. İşin kültür boyutunu da medya boyutunu da değerlendirmeleri gerekiyor. Ve bunu yapıyorlar. Ve böylelikle “küreselleşme” adı altında ulusal değerler, ulusal çıkarlar, ulusal U kültür zaman içinde aşınmaya uğratılıyor. Yaşar Kemal’in bana bir tarihte dediği gibi: “Batılılar Doğu kültürü hakkında, Doğu edebiyatı hakkında çok daha fazla şey bilirlerdi, fakat şimdi tüm dünyaya bir CNN kültürü hâkim oldu.” Ve bu tazyik altında püskürtme de çok ama çok zorlu görünüyor ne dersiniz? Siyasetçilere, basına ve bilim insanlarına çok şey düşüyor. Gayet tabii kendinizi dünyadan tecrit edemezsiniz, gayet tabii ki dünyayla ilişkiniz olacak. Mesele bu ilişkileri sürdürürken, diğer ülkelerle bağlar kurarken nasıl dik durulacağını bilmek. Atatürk’ün döneminde de bu bağlar kurulmuştu, bunu yaparken unutulmaması gereken kendi çıkarlarınızı, ulusun bağımsızlığını ve kendi kendine karar verme kabiliyetinizi muhafaza etmektir. İşin en can alıcı tarafı orasıdır. GÜLE GÜLE ULUS DEVLET ANLAYIŞI! Biraz daha, özellikle ülkemiz bağlamında açalım. Ülkede neredeyse mandacılık istemleri Meclis’e taşındı taşınacak… Kitabımın adı da bu noktada karamsar değildir, adı üstünde “çıkış yolu”na ışık tutmaya gayret etmektedir. Kurtuluş Savaşı döneminde de, Erzurum ve Sıvas Kongreleri sırasında da Türkiye’yi bir Amerikan mandası altına sokmak isteyenler çıkmıştı. Halide Edip’lerden başlayarak Atatürk’ün en yakın arkadaşları da vardı aralarında. İstanbul’da bir Wilson Derneği kurarak Amerika’ya manda olmak için müracaat bile etmişlerdir. Atatürk bu tecrübeyi yaşamış ve bunlara karşı çok sert tepki göstermiş. “Ya istiklal ya ölüm” düşüncesi buradan kaynaklanıyor. Yabancıların telkinleriyle bir ülkenin hiçbir zaman yükselemeyeceğini, kalkınamayacağını söylemiş ve Türkiye Cumhuriyeti’ni kendi kararını
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle