27 Aralık 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Şiir Atlası CEVAT ÇAPAN Mbongeni Khumalo/ Şiirler/ Çeviren: İlyas Tunç bongeni Khumalo, 15 Temmuz 1976’da, Pimville, Soweto’da doğdu. Dizelerini, seyirciler önünde seslendiren bir sahne şairi. Şiir ve kısa öyküleri, Kotaz, New Coin, Global Fire, Tribute, Timbila ve Botsotso gibi dergilerde görüldü. 1999’da Güney Afrika İngiliz Akademisi Ödülü’nü kazandı. İlk kitabı, “Apocrypha” (Şüpheli Yazılar), 2003’te Bila Yayınları’ndan çıktı. Bir de aynı yıl, aynı yayınevinden “Throbbing Ink” (Zonklayan Mürekkep) adlı ortak kitabı yayımlandı. YAŞAM BOŞ GEZENİN BOŞ KALFASIDIR Bazıları yaşarlar yoksulluk içinde Kendi çabalarıyla Bozarlar oyun/kurallarını özgürlüğün! Asitli gözyaşları dökerek Kan işeyerek Pisleterek bombalar yüklü/üsleri! Kesip dilimleyerek insaneti kurusunu “Zeytinyağlı mı istersiniz?” Simple x grubu düşer Bitişikteki arkadaşın Oy sandığıkafatasına. Ekonomistler çiziyor grafiklerini Soyut şeylerin Para tanrısı Koşuyor özel cennetine Gülmek için gizlice Nasıl da dönüyor güneş Yaratılmış dünyayla birlikte İnanmak için durağandevinimine! Baş rahip Götürüyor topluluğunu Vaktinden önce sona eren Yemekli bir davete! Cennet başlangıçtır Cehennemdir yolun sonu! Adaleti yönetiyor suçlular Suçsuzlar çürüyor kodeslerde! (Kefalet yok tıkın içeri) Bir suçtur, aşk Romantiklik sürülüyor yeraltına!!! Yanlış kimlik tespiti yapılmış Suçlular dolaşıyorlar Bugünlerde Kravatlı, takım elbiseli Gökyüzündeki bir etli böreğin Bilinen yalanlarını satarak Güneş, çürük bir meyvedir Sadece yeterince uzun olanlar Koparabilecekler onu... Yasak bir meyvedir, ay Yapay, olağanüstü yıldızlar Karpit lambası uçlar üretiyorlar Gidiş yok Ötesine yıldızların!!! Esniyor gökyüzü Ve damlatıyor salyasını Yeryüzüne Mevsimin ilk yağmurları! Diyor insanlar buna. Şeytan, bir çakaldır İnsan şekline bürünmüş Kurbanlık bir koyundur, tanrı Yaşam, boş gezenin boş kalfasıdır Bitlerin sardığı Paçavralar içinde! Dünya Çevirmiş kendini yoksulluğa, 365 gün 6 saat Kösnü yemeği verilmeyecek! Gazetelerradyolartelevizyonlar Yalanlar satıyor fahiş fiyata!! Gençlerin akılları Yoksun bırakılıyor gerçeklikten... SAYFA 26 Saygılar sunarım herkese Unutup adını anmadığım M “Besleyeceğiz biz, onları yalanlarla Uysal ve genç olmalarına rağmen, hâlâ!” Üniversiteler bir sinagog Dazlak felsefelerinden bahseden Aydınlarımız halk avcıları! Yorgun eşek Sonunda oturuyor kıçının üzerine, Ve kabul ediyor cahilliğini. Bir kasabakoyun çığlığıdır Parlamento cenneti! PAYLAŞIYORUM YAŞAMIMI SİZİNLE Paylaşıyorum yaşamımı Sizinle Güvenseniz de Güvenmeseniz de Saygın adıma Kötü şöhretime, Paylaşıyorum yaşamımı sizinle... Mirasyedi biriydi babacığım Okul ayakkabıları alamadı bana Çıplak ayak gittim bu yüzden okula. Mankafamın suyla dolu olduğunu, Söylerdi öğretmen. 1986’da ilköğretimde, Sayeye kabul etti beni Sigara içen kardeşler derneğine Okul tuvaletleri arkasında Musi High Okulu’ndan diğer amajita Tüttürüyorken bir kenevir sarması. 1988’de standart beş, uzman Bir hapçı oldum Paylaşıyorum yaşamımı Sizinle Güvenseniz de Güvenmeseniz de Saygın adıma Kötü şöhretime, Paylaşıyorum yaşamımı sizinle... Suç vardı bir zamanlar, 1989’da arkadaşlarım, Hap aldılar, tecavüz ettiler sırayla Bir komşu kızına Gözlerimin önünde uluorta Rol yapmıyordum ben Kaçırdım çünkü çukuru (tam) Her neyse, birlikte havlamışlardı Aynı derinin köpekleri. Ufak işler becerdik, hırsızlık yaptık 1990’da; Yakalamıştı bizi Kleinbaas suçüstü Dövmüştü, kilitlemişti sonra Bir tuvalete‚ ‘Her şey yapıyorum ben sizler uğruna Ama kötüye kullanıyorsunuz arkadaşlığımı! Polis çağıracağım! Pasaklı, küçük kâffirler sizi!’ ‘Hadi gidin, çulsuz kâffirler, hadi gidin...’ Deyinceye kadar babası 1991’de polis vurdu beni Ölmedim ama. Paylaşıyorum yaşamımı Sizinle Güvenseniz de Güvenmeseniz de Saygın adıma Kötü şöhretime, Paylaşıyorum yaşamımı sizinle... Karar verdim 1995’te taraflı bir şair olmaya Bu öyküyü anlatmamın Budur nedeni Paylaşıyorum yaşamımı Sizinle... 1996’da Moulin Rouge Uluslararası Oteli’nde Son verdi bir fahişe ergenliğime Evet, paylaşıyorum Yaşamımı sizinle. Beni bu dünyaya getiren, Elvada demeden giden Saygılar sunarım Saygılar sunarım aileme Batırdığı için kayığımı Yaşam okyanusunda Saygılar sunarım Saygılar sunarım komşularıma Komşuluk yapmamaları bir fırındır Cehennem ateşi gibi ruhumu yakan Saygılar sunarım Saygılar sunarım arkadaşlarıma Ele verdikleri için beni, Sırlarımı sattıkları için düşmanlarıma Saygılar sunarım Saygılar sunarım filozoflara, Öğretmenlere Yalanlar öğrettikleri için bana Yansıttıkları için biten bir gerçeği Saygılar sunarım Saygılar sunarım vaizlere Sahtelik öğütledikleri, Ve kutsal bir kitap verdikleri için Kültürümü karşısına alan Saygılar sunarım Saygılar sunarım toplumuma Adalet, diye yalvarır gün doğarken Felç eder adaleti öğle vakti Saygılar sunarım Saygılar sunarım askerlere Ateş ettikleri için silahsız, Savunmasız insanlara Zalim bir özgürlük sağladıkları için bana Saygılar sunarım Saygılar sunarım polislere Tutukladıkları için oyundaki çocukları Sünnet ettikleri için çocukluk dönemlerini Hapishane sopalarıyla Saygılar sunarım Saygılar sunarım barış yargıçlarına Suçlu buldukları için kurbanlarını Adil olmayan ‘yasalar’ın Saygılar sunarım Saygılar sunarım valilere Yırtıp parçaladıkları için ülkemi, Mülkiyet hakkını istedikleri için Gökyüzünün altındaki her şeyin Saygılar sunarım Saygılar sunarım yazarlara Yanlış yönlendirdikleri için halkları Düşlemler içinde Saygılar sunarım Saygılar sunarım herkese Unutup adını anmadığım BERBAT (YATAK) İŞ (nerdeyse kısa bir öykü olan şiir) eski bir Azanya Halk Özgürlük Ordusu askeriydi kibarkenelerin/poli tiklerin son hedefinin bir fahişenin hastalıklı uylukları arasında uzandığını fark edip evine dönen. bu yüzden devam etti gümüş kurşunlarını atmaya kocaman kalçalardan iki dağ arasındaki kasık çalılığında. budala bir gündü, bir Pazar günüydü belki, ama yoktu neşeli bir şey o güneş gününde, belki Pazartesi’ydi gerçi saklansa da ay, bulutsuz gökyüzünün arkasında. ya da Salı’ydı belki seçilecek uygun, terbiyeli bir şey olmasa da o seçme gününde. diyorlar ki doğrulttu gerilla bazukasının ucunu, dölsuyu evresindeyken, tam ortasına kara çalılığın. çiftleşme savaşı sırasında, karar verdi fahişe, kapamaya gerilla atığı kapısını, ama devrim tiksindi onun içorganlarından, yırtıverdi krallığını kaputun. belki duyumsadı fahişe, yandığını ciğerlerinde, püskürtünceye kadar üç yüzyıllık sömürge işgalinin krema benzeri özünü. diyorlar ki gerilla püskürtmeden önce, haykırdı fahişe, ‘SÜRE DOLDU!!!’, ama, iyi eğitilmiş bir gerillaydı ki hemen hemen becermişti bir goril gibi, çığlık attığı bildirildi, fahişenin, sonradan ‘KORUMA GÖREVLİSİ! KORUMA GÖREVLİSİ!’ yasaklayıcı emir yetkisine rağmen, devam ediyordu yanmaya gerillanın arzu ateşi, doğası gereği. bu yüzden, fırlattılar onlar, gerillayı onuncu katın penceresinden çıplak utancının orta yerine!! evet, stephenbantubiko gibi, ölüyordu çırıl çıplak beton zeminde, siyah ve güzeldi. sembolikti diyorlar, ölümü, kahramancaydı! Ahlak Dersi: düşünün/yazın ölmeden, yaşayın inancınız uğruna, çünkü yaşam öylesine kısadır ki yer vermez acınıza... (on haziran, iki bin iki) CUMHURİYET KİTAP SAYI 959 SAYGI Saygılar sunarım Saygılar sunarım babama
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle