27 Nisan 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

¥ Bu durum romanın yazılışında değil ama, çocuk işçilik konusunun işlenmesinde kolaylık sağlamış olabilir. Aynı şekilde belli bir zorluğu da var hiç kuşkusuz. Romanı birtakım teknik bilgilere boğmamanız gerekiyor. Benim işimle Arat’ın işinin benzerlik taşımasına gelince… Burada zorluktan kastınız otobiyografik öğelerse, çok istesek bile yaşadıklarımızı yazamayacağımızı söylemem gerekiyor. Kaldı ki otobiyografik öğeler edebiyata dahildir, tıpkı otosansür gibi. Roman ilerledikçe Amida çıkar karşımıza! Amida, Diyarbakır efsanelerinden çıkıp gelen bir kahraman, değil mi? Amida, Muhsine Helimoğlu Yavuz’un Diyarbakır Efsaneleri kitabından çıkıp gelen bir kadın kahraman. Amida kahramanına, Evliya Çelebi’nin metinlerinde de rastladım. Amlâk kızlarından Amida, Diyarbakır’a hükümdarlık ediyor, Yunus peygamberin çizip verdiği kalkan biçimindeki kaleyi yaptırıyor. Diyarbakır, adını bizim kadın hükümdardan alıyor: Diyarı Bikr, yani Kız Kenti… Romana da adını veriyor. EN UYGUN KENT Peki şunu sorayım: Diyarbakır’ın romanın ana mekânı seçilmesindeki sebepleriniz neler? Az önce sözünü ettiğimiz, daha doğrusu sıraladığımız konu dağarcığına uygun kent olarak mı gördünüz Diyarbakır’ı? Amida romanının konu dağarcığına en uygun kent Diyarbakır gerçekten. Örneğin, Türkiye’nin hangi büyük kentinde araştırma yaparsanız yapın, çocuk işçilerin ailelerinin çok büyük bir bölümünün Güneydoğu kökenli olduğunu göreceksiniz. Yoksulluk insanları göç etmeye zorluyor. Bölgede, çatışmalardan dolayı zorunlu göç de söz konusu. Çocuk işçiliğini önlemeniz için bu etkenleri göz önünde tutmanız, buna göre sosyal politikalar uygulamanız gerekiyor. Bu çerçevede, çocuk işçiliğini önlemenin yolu bölgeye yatırım yapılıp istihdamın artırılmasından, yoksulluğun önlenip insanların kendilerini rahatça ifade edebilmelerine kadar pek çok şeyin yerinde çözümlenmesine bağlı olduğunu görüyorsunuz. Diyarbakır’ı seçmemin tek nedeni çocuk işçilik konusu değil. Bükreş’te Carmen’in ağzından çıkan, “Kadınlar senin için ölsün” cümlesi, Diyarbakır’da uzun bir cümleye dönüşmeye başlıyor. Yol Diyarbakır’a çıkınca, son çeyrek yüzyılda hayatımızı farklı boyutlarıyla etkileyen kimi olaylar da ister istemez romana giriyor. Amida, “Gencim, güzelim, başörtülüyüm, Kürdüm ve sen benimle gönlünü eğlendiriyorsun” diyor. Sahiden biz kimiz, farklı aidiyet duygularıyla kendimizi nereye ait hissediyoruz? Evet, roman kapalı bir kadınla gelen bir aşk romanı, ama aynı zamanda bir kent romanı da. Bir zamanlar kente hükümdarlık eden Amida’nın kentinde, Mezopotamya topraklarında, bir açık hava müzesindesiniz… Mıgırdiç Margosyan’ın Hançepek mahallesinde dolaşıyorsunuz, Anton Dayı’nın Gâvur Mahallesi’ndeki Surp Giragos Ermeni Kilisesi’ne gidiyorsunuz. Surlardan Hevsel Bahçeleri’ne, Dicle’ye, Kırklar Dağı’na, Ongözlü Köprü’ye bakıyor ve bu kentin ruhunu hissediyorsunuz. Romanın anakarakterlerinden biri de, insanda birbirine zıt duygular hissettiren Diyarbakır, hiç kuşkusuz. Peki, Doğu’yu yazmak, oraya gitmek, orayı kurgulamak zor oldu mu? Denir ya, Doğu’yu yazmak hep risklidir… Nereden gelir bu risk? CUMHURİYET KİTAP SAYI 959 Roman için özel olarak değil ama, işim ve edebiyatsanat etkinlikleri nedeniyle Doğu’ya ve Diyarbakır’a sık sık gittim. Diyarbakır’ı yazmak için Diyarbakırlı olmak ya da Diyarbakır’da yaşamak gerekmiyor. Öyle olsaydı, benim bir Adana romanı ya da en azından bir Adana öyküsü yazmam gerekirdi. Alain RobbeGrillet, modern romanın bir araştırma olduğunu söyler. Diyarbakır üzerine çok şey okudum. Odamda günlerce Diyarbakır’la yatıp Diyarbakır’la kalktım. Doğu ya da Batı; bizim insanlarla, kültürlerle, akraba kültürlerle bağlarımız var. Yazmak risklidir, yazıdan korkarım. Romanın ana konularından birisi de Kürt sorunudur… Romanın ana konularından biri de Kürt sorunudur. Ülkenin bir Kürt sorunu olduğu romanın ilk bölümünde Arat’ın, Amerikalı Robert’a verdiği yanıttan da bellidir. Ancak romanda, küresel gücün ya da süper devletlerin Kürt sorununu çözemeyeceği hissettirilir. Savaşa karşı çıkılır, anaların Cuma Anası, Cumartesi Anası diye bölünmelerine karşı çıkılır, insanın yaşama hakkı, insanların bir arada yaşamaları savunulur… Ama bakın romanın ortalarına doğru, karakterlerinizden Ahmet Derviş’le Arat’ın tartışması vardır. Derviş sert çıkar Arat’a: “Bu bölgede yüzlerce insan öldürüldü. Yüzlercesi de işkenceden geçirildi. Savaşı, kanı, ölümü yaşayan biziz. Siz ne yaptınız? Sırça köşklerinizde oturup ahkâm kesmekten başka.” Doğu’da böylesine haykırışlar yüksek seviyede!.. Ahmet Derviş’in Arat’a sorduğu soruları Ankara’da, İstanbul’da, İzmir’de, Adana’da yaşayan pek çok arkadaşımız, bu arada Kürt kökenli arkadaşlarımız da çoğu zaman kendi kendilerine sordular, bence. Arat’ın, temsil ettiği kuşağın, Türkiye solunun üzerinden silindir gibi geçen 12 Eylül darbesi, diğer yanda reel sosyalizmin yenilgisi ve doğru dürüst bir hesaplaşma bile yapılamadan ülkenin bir bölgesinde başlayan çatışmalar… Türkiye, bugün de pek çok sorunun kaynağı olan bu olumsuz tabloyu yaşadı. 80’ler ve 90’lar boyunca Türkiye solunun belini ne kadar doğrulttuğu, meseleleri ne kadar tahlil ettiği, insanları ne kadar kucaklayabildiği tartışılır. Her kesimin kendine göre bir kusuru var, ancak bu trajediye hiç kimse evet dememeli. Peki, Arat’ın dediği gibi, edebiyat bir aktarım aracı mı sizce de? Hepsinin trajedisini edebiyat mı anlatacak? Roman, “Kadınlar senin için ölsün” diyen Carmen’in; “Korkarım kadınlar sizi çok üzecek” diyen Köstenceli Münevver Reşit’in; amcaların pislik yaptığı çocuk işçi Uğur’un; Diyarbakır 5 No’lu Askeri Cezaevi’nde ölüm oruçlarından, tecritten, işkenceden geçen Rizgarî’nin; dağdaki Muhsin’in; Muhsin’in anası Halti Hazey’in; polis baskınında öldüğü sanılan, ancak yaşadığı anlaşılan Ermeni asıllı Simla’nın; “Bu erkekler niye böyle? Kadınlardan her istediklerini elde etmeye hakları olduğunu mu sanıyorlar?” diye soran Serpil’in; “Ak memelerden korkağa pay düşmez” diyen Amida’nın; insana birbirine karşıt duyguları hissettiren bir kentin ve bütün bu insanları ve Diyarbakır’ı tanıyan, yaşadıklarını kurgulayan Arat’ın yasını tutuyor. Evet, edebiyat insanın ve hayatın trajedisini anlatır. ? [email protected] Amida, Eğer Sana Gelemezsem/ Özcan Karabulut/ Can Yayınları/ 316 s. SAYFA 17
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle