26 Nisan 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

İnci Aral’la ‘Unutmak’ Doğumundan bugüne kadar özel hayatıyla, çocukluğu, fırtınalı gençliği, parçalanıp dağılmış ailesi, parasız yatılı okulları, uçurumları, yolları, şehirleri ve aşklarıyla insan İnci Aral’ın kapılarını okuruna açıyor Unutmak. Hiçbir şeyi atlamadan, gizlemeden. Bir Anadolu kentinde başlayan yazarlık hayatına her dolaştığı kentte katmanlar ekleyen, zenginleştiren, mücadelelerle bugünkü yerine gelen duyarlı bir yazarın edebiyata ve kendi yazdıklarına bakışı da var Unutmak’ta. Aral’la ‘Unutmak’ı konuştuk. Yazarlığımın çekirdeği belki de içimdeydi yüz yüze gelerek konuştuğumuz birçok bölüm de oldu. Ancak gündelik dilin savrukluğuyla, yavanlığıyla baş etmek gerekiyordu. Konuşmalarımızın bant çözümlerini her seferinde yeniden ele aldım, kitabın ruhuna uygun yazılı dile dönüştürdüm. Kurguyu yaptıktan sonra da akışa uygun biçimde bölümleri yeniden yazıp süzerek düzenledim. Sorular metni sürükledi ve içeriği belirledi ama kitap yine de bir romanın yazılış sürecini, zamanını ve emeğini talep etti benden. Metnin bütünü az çok ortaya çıktıktan sonra çalışma o kadar tutkulu bir biçimde ilerledi ki önceden öngöremediğimiz bir biçimde söyleşi tanımının ötesine taştı. Unutma kavramı üzerine yeniden düşündüğüm, hayatımın ve yazarlığımın muhasebesini yaptığım, bu süre içinde iğneden ipliğe ülkemin geçirdiği dönemleri yansıttığım çoksesli bir anlatıya, birden fazla kanalda akan bir metne dönüştü. “Unutmak”la yeniden anımsadığınız geçmiş, acı da verdi mi size? Yaşadıklarınızla yeniden yüzleşmek üzerinizde nasıl bir etki yarattı? çok şeyi paylaşıyorsunuz okurla, yerliyersiz bir tedirginlik de var mı içinizde, niçin? Bir yandan içtenlikle mahremlik sınırının bıçak sırtında duruyor, bir yandan da kendimi terapide hissediyordum. Başlangıçta belli bir tedirginlik de vardı ama artık yok. Geçen yıl okuduğum Doris Lessing’in “Tenimin Altında” adlı anıları hayatın edebiyata aktarılmasının öylesine cesur ve ustalıklı bir örneğiydi ki bana da cesaret vermişti. Tabii, okurla neyi, nasıl, hangi dille paylaştığınız çok önemli. Trajik, inişli çıkışlı serüvenler hayatı belki ilginç kılar ama onu ancak edebiyatla özgün ve etkileyici hale getirebilirsiniz. Benim hayatım birçok insanın hayatıdır. Ama deneyimli bir yazar olarak kendi ben’imi edebiyat alanına taşımanın kurallarını ilgilendirir. Değişik kitaplarımda aşkı sorguladım, konuya bakış açımı yansıtmaya çalıştım. Yazdıklarımda en çok aşkın imkânsızlığı üzerinde durdum. Anne babamın aşklarının doğrudan değil ama tanık olduğum kadarıyla bana yansıyan bazı olumsuz yanları da oldu. İkisi de tutkulu insanlardı. Sonra babamın hastalığı ortak hayatlarının tümünü ele geçirdi. Belki de bu nedenle yeterli sevgi ve ilgiyi görme şansım olmadı. Onlarla hayatımın ilk on yılını paylaşabildim. İkisi de öldükten sonra geride bıraktıkları mektuplarla öğrendim daha çok aşklarını ve bu daha çok hikâyesiyle bağlandığım bir gerçek oldu. Arayışlarımı ise “Unutmak”ta anlatıyorum. YAZMAK: GÜVENLİ SIĞINAK Erken yaşta hem annenizi hem de babanızı kaybetmeniz, bir bakıma sığınağınızı yitirdiğiniz anlamına da gelebilir mi? Edebiyat bu açıdan bir liman oldu mu sizin için, yoksa daha da derinleştirdi mi yaralarınızı? Yuvamın, ailemin dağılması, akraba evlerinde, yatılı okullarda büyümüş olmam hem aşırı duyarlı hem de gerektiğinde dirençli, güçlü olmamı sağlamış olabilir. Kişiliğimdeki çatışmalar insanın ruh hallerine duyduğum ilgiyi çoğalttı. Bütün yazdıklarımda insanı daha derinden kavrayıp anlatmak istedim. Kitaplara kendimi bildim bileli çok ilgi duydum. Onlar en iyi arkadaşım oldular, yalnızlığımı giderdiler, beni avutup olgunlaştırdılar. Yazmaksa kesinlikle en güvenli sığınağım oldu ve beni iyileştirdi. Yaralarımı deşerek, temizleyerek yaptım bunu. Yazmak kendimi bulmamda, gerçekleştirmemde sayısız yol açtı önümde. Gerçekten de önemli olaylar, yıkımlar yaşamışsınız; okuyunca ben de çok şaşırdım; hiç kendinize, bunları yaşamasaydım bir yazar olabilir miydim acaba, diye sorduğunuz oldu mu; olmadıysa ben sorayım izninizle. Mutsuz çocukluğumu, o günlerin yaşama biçimlerini, eşyalarını, mekânlarını, okuma yazma serüvenimi, kimsesizliğimi yenebilmek ve kim olduğumu anlayabilmek için gösterdiğim çabayı kitapta açıklıkla anlattım. Yine de yaşadıklarımız hiçbir zaman tek başına bizi yazar yapmaya yetmez. Yazarlık edebiyata ilgi, merak ve yatkınlık gerektiriyor her şeyden önce. Ben on bir yaşımda, annemin küçük bir ajandaya yazdığı duygu ve hatırlayışların diliyle karşılaştım ve edebiyatın gücünü keşfettim. Yazarlığımın çekirdeği belki de içimdeydi. Çünkü sonraki yirmi yıl boyunca gizli bir hayalin peşinde koştum. Kitaplara, kâğıtlara tutkuyla bağlandım. Kendimi yazmaya hazırladım ve ilk hikâyemi yayımladıktan sonra da edebiyatı hayatımın önüne koydum. Yazarlık size gerçek hayatın vermediklerini verebildi mi, söz gelimi mutluluğu yakalayabildiniz mi, yalnızlığı atabildiniz mi üstünüzden; iyi ki yazıyorum diyor musunuz sık sık? İnsan gerçekte hayattan ne beklediğini çok geç keşfediyor. O zaman da geri dönüş olanağı azalıyor. Mutluluk tanımı ise değişken. Ben kendime uygun olanı, anlamlı ve değerli saydıklarımı aramaya erken yaşta başladım. Yanlış yollara girdiğim de oldu. Ama sanırım geri dönmeyi ve yeniden başlamayı göze alacak güç ve kararlılıktaydım. Gidiş gelişlerimin bedellerini de ucuz pa ¥ CUMHURİYET KİTAP SAYI 945 Ë Şahin YILDIRIM öyle bir kitabı hazırlamaya hangi nedenlerle gerek duydunuz? Bir yazarla yapılan uzun söyleşinin etkisi ve önemi edebiyat içinde kalınarak yol alınmış olmasıyla ilgilidir. Bunu sağlamak için de söyleşiyi yapacak kişinin yazdıklarınızın ruhuyla, sizin diliniz ve sesinizle yakınlık kurabilmesi ve edebi kavrayışının genel çizginin üstünde olması gerekir. Kötü soruların sizin cevaplarınızı da aşındırma ve sığlaştırma tehlikesi vardır çünkü. Ayrıca karşınızdakinin birikiminden, çalışma titizliğinden kuşku duymamanız, belli bir duyarlık ve içtenlik ilişkisinde buluşmanız da beklenir. 1998’de kendi hayatımdan yola çıkarak yazdığım “İçimden Kuşlar Göçüyor” çok sevilmişti ama o kitabı çok kısa bulanlar ‘keşke daha geniş ve ayrıntılı olsaydı’ diyenler oldu. Tolga Meriç bu çalışmayı önerdiğinde biraz da bunu düşündüm. Anılarımı tek başıma da yazabilirdim kuşkusuz ama ilk soruları gördüğümde hikâyemin o sorularla daha da genişleyip çeşitlenerek bir tür bellek yolculuğuna dönüşeceğini hissettim. Şimdi yanılmamış olduğumu görüyorum. Kitabı birlikte ilerlettiğimiz iki yıllık süre içinde Tolga’yla ortak heyecanımız hiç sönmedi. Sonuçta doğumumdan bugüne bir insan hikâyesi, birbirini tamamlayan bölümlerden oluşan bir yazar portresi, en önemlisi de ilgi çekici bir kitap çıktı ortaya. Hayatın nasıl olup da edebiyata ve edebiyatın da yazıya dahil olabildiğini göstermesi açısından yol açıcı, dili ve içtenliğiyle daha önce yazdıklarımdan farklı tatlar taşıyan bir anlatı oldu Unutmak. “Anlatı”nızı “nehir söyleşi”lerden farklı kılan nedir? Çalışmaya yazılı olarak başladık. Bunu ben istedim. Sorular bana geliyor ben de onları edebi bir metni, daha doğrusu bir hikâyeyi üretir gibi cevaplıyordum. Kitap ilerledikçe Tolga’yla B İNCİTEN ANILAR... Zaman zaman gerginleştim. Unutup gömdüğüme inandığım bazı anılar beni incitti ve bazen de öfkelendirdi. Yanıtlamayı önce reddettiğim, geçmişe gitmeye direndiğim sorular oldu. Bazen bunları hafifseyerek anlatma eğilimi gösterdim ve dilim ancak üçüncü beşinci defa yazarken çözülebildi. Kimi sorular belleğimin en alt katmanlarına uzanıyor, beni derin kazılara zorluyordu. Böylece gizleyip yok saydığım birçok şey su yüzüne çıkıyor, canımı yakıyor hatta beni ağlatıyordu. Aylarca uyuyamadım. Sonra kendime dışardan, bir roman kahramanı gibi bakmaya başladığımı hissettim. Kendimi daha iyi görüp tanıma olanağı bulduğumu fark ettim. Bulunduğum edebi alanda, anlattığım ‘ben’e karşı tavrım tarafsız, acımasız, çözümleyici bir duruma geldi. Yazdığım kişiyi; zayıf ve güçlü yanları, çelişki ve açmazları, yoksun kaldıkları ve başarma inadıyla anlatılmaya değer buluyordum. Öte yandan bu büyük bir yüzleşmeydi ve ruhsal bakımdan yorucu, hırpalayıcıydı. Görünür olmak kimi sakıncaları da taşıyabilir beraberinde, Unutmak’ta bir biliyor olmam önemlidir. Ayrıca kitabın mahremle ilişkisini ve kendi mahrem çizgimi baştan belirlemiştim. Kitapta mahrem’in ne olduğu, ne olması gerektiği üzerinde de durdum ve tanımladığım sınırı korumaya çalıştım. Çocukluğunuzu anlatırken anne babanızın arasında büyük bir aşk olduğunu dile getiriyorsunuz. Böyle bir örneğinizin olması sizin aşk olgusuna hem eserlerinizde hem de özel hayatınızda bakışınızı nasıl etkiledi? Özel yaşantınızda mutsuzluklara da neden oldu mu bu örnek, sizi arayışlara itti mi? Beni hem kişisel hem de yazarlığım açısından çok ilgilendirdi. Aşk herkesi SAYFA 4
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle