Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
¥ 1 *Konuğunu karşılamakta gösterdin büyük özen, 2a *ilk iş: bugün günlerden Çarşamba ya, 2b Salıdan filitledin evi; *kurtulmak için içinde yaşadığın şu köhnede yaz kış yakanı ve senin naçiz vücudunu bırakmayan rengârenk kalın, ince 3b ve dolgun karıncalardan, 3a 4 5a bölerek aklını ve GÜNLERİNİ eden zindan; ekmeğinin içinde, çorbanda, kaşkorselerinde, sabunlarında ve kitaplarının yaprakları arasında fütursuzca gezinenleri 5b yaralayıp öldürmekle geçirdiğin zamanını kırıntılar halinde kemirip taşıyan 5c yuvalarına, koca kış beslenen her şeyin her şeyin 6 artıklarıyla *KARINCALARI; bir günlüğüne de olsa etmekle telef bu 7 sömürgeci çalışkan ve inatçı kaltabanları, 8 9a hazırlandın konuğuna beş beşlik her ne kadar ölü izleri kuru bir kahverengi yeşille krokiler, nirengi noktaları ve plan kotelerle akmaktaysa da 9b duvarlarından aşağı... (s.18) ya, / 1. *Konuğunu karşılamakta büyük özen, gösterdin”. / 3a “içinde yaşadığın şu köhnede yaz kış yakanı ve senin naçiz vücudunu / 3b. bırakmayan rengârenk kalın, ince ve dolgun karıncalardan *kurtulmak için,/ 9a. her ne kadar ölü izleri kuru bir kahverengi yeşille krokiler, nirengi noktaları / 9b. ve plan kotelerle duvarlarından aşağı akmaktaysa da... / 2b. ilk iş: Salıdan evi filitledin;/ 5a. ekmeğinin içinde, çorbanda, kaşkorselerinde, sabunlarında ve kitaplarının / 5b. yaprakları arasında fütursuzca gezinenleri yaralayıp öldürmekle geçirdiğin / 5c. zamanını kırıntılar halinde kemirip yuvalarına taşıyan, / 4. aklını ve günlerini bölerek zindan; eden / 6. her şeyin her şeyin artıklarıyla koca kış beslenen *karıncaları;/ 7. bu sömürgeci çalışkan ve inatçı kaltabanları, bir günlüğüne de olsa telef etmekle / 8. konuğuna beş beşlik hazırlandın”. Yazar, ‘A’ metnini elde etmek için dizimbozuma olası bir F metninden başlamıştır; ya da, ilk yazım bir F metnidir. (4) içindeki satır numaraları ile yan çizgileri (/) silerek onu elde edebilirsiniz. Kimi birimler değişik konumlara, örneğin (2a, 1) bölümleri sona da getirilebilirse de, yukardaki (4) düzenlemesi ‘F’ gibi bir yüklemson yazımdan geliyor olabilir. F. İlk olası yüklemson yazım. “bugün günlerden Çarşamba ya, / *Konuğunu karşılamakta büyük özen, gösterdin”. içinde yaşadığın şu köhnede yaz kış yakanı ve senin naçiz vücudunu / bırakmayan rengârenk kalın, ince ve dolgun karıncalardan *kurtulmak için, / her ne kadar ölü izleri kuru bir kahverengi yeşille krokiler, nirengi noktaları / ve plan kotelerle duvarlarından aşağı akmaktaysa da... / ilk iş: Salıdan evi filitledin; ekmeğinin içinde, çorbanda, kaşkorselerinde, sabunlarında ve kitaplarının / yaprakları arasında fütursuzca gezinenleri yaralayıp öldürmekle geçirdiğin / zamanını kırıntılar halinde kemirip yuvalarına taşıyan, / aklını ve günlerini bölerek zindan; eden / her şeyin her şeyin artıklarıyla koca kış beslenen *karıncaları;/ bu sömürgeci çalışkan ve inatçı kaltabanları, bir günlüğüne de olsa telef etmekle / konuğuna beş beşlik hazırlandın. / Noktalama. Metin ne kadar dağınık olursa olsun, anlaşılabildiği sürece belleğe alınır, zor da olsa yeniden düzenlenir. Acaba akışı engellenmiş ama anlamlanabilir bir metin okununca içerik nasıl işleniyor? Öyle bir soru sorulabilir. Üstelik Erbil ‘Cüce’de bununla da yetinmemiş. Kimi bölümler ya hiç noktalama kullanılmadan ya da değişik bir noktalama ile yazılmış. Yazarın öteki metinlerinde de var o işlem.18 Dizimi eğri metinde noktalama doğru durur mu! Yazılı metinde anlam akışını düzenleyen noktalama, acaba gelişigüzel seçilebilir mi? Yazarın kendisi söylemiş: “Ben insanların tümünün yaralı ve hasta olduklarına inanıyorum. Hastalıklı insan Türkçenin normal düzeneğine uymaz. Sanatımın kaynağı da bu her insanda gördüğüm, zavallılıkla, delilikle ilgilidir”. Orada metni roman kişisine yazıdırıp noktalatıyorsa bütünüyle anlamsız bir seçim mi yapılıyor? Tosun o kanıda değil; Leylâ Erbil için: “büyük harf, küçük harf, nokta, virgül ona yetmez, dilediği gibi kullanır. ...” demiş. İlgilenmediği okuru şaşırtmaktan öte bir işlevi yoksa, Erbil noktalamaya neden başvurmuş? Yazar kullanmışsa bir ama Metin akışında “devrik” işlem uygulanacak yer vardır, uygulanamayacak yer vardır. Ayrıca yüklemson tümce ile devrik tümce oranlarına uymak gerekir. Tutarlı bir devrik oranı yüzde 2030 arasında çıkıyor. Bu parçada ise yalnızca onarım işlemine başvurulmuş. Anlamlanabilir ama bozuk dizimli bu bölünde uygulanan başka işlemler de var: düşünsel açıdan bozuk konumlama, mantıksal ilişkiler bakımından çarpık bağlaşım. Sonuncusu, gerek şiirde gerekse öteki yazınsal metinlerde de kullanıldığı için onu inceleme dışı bıraktım. Alt birimler içi konumlamaya pek dokunulmadan, birkaç yerde ilişki belirsizlenerek iki yönlüye çevrilmiş: 4. satırda “günlerini” (günler bölünüyor mu, zindan mı ediliyor?) ile 6. satırda “karıncaları” da (kemiren / telef edilen ) öyle. Salınan bağlaşımlar kimi yerde hem ileri gidiyor hem de geri dönüyor. Metin hastalama işlemi burada bitmiyor. O işlem Ayna (1968) öyküsünde de var.16 (3) “...Temelli eline kaldım ¡ kızın ¡ bıkıp usanmadan bekliyor beklesin ölmem ¡ daha ¡ çok gencim yapacak yığınla işim var ¡ bugün ¡ konuklarım gelecek bu kat ¡ benim ¡ samur kürkümü getir...”. Eski yazı döneminde Tanzimata kadar noktalama kullanılmıyor. Tümceler yüklemle bittiği için sonu belli. Ancak devrik tümce kullanılırsa, sona gelen belli bir öge olamayacağından tümce sonunu belirlemek olanaksız. O nedenle Dil Devrimi öncesinde: Türkçe bir tümce fiille biter denip devrik tümce okullarda yasaklanıyor. Üstelik de “kuralsız” olduğu ileri sürülüyor. O kuralsızlık onarım türü devrik tümceye gönderme yapıyor. D. Bozuk sıralı, yüklemson yazım. Son işlemi açıklamadan önce devrik dizimleri yüklemson dizime çevirmem gerekiyor. Ne diyordu Sabahattin Eyüboğlu bir yazısında (1956:76)17: “Bize Türkçe derslerinde garip bir alıştırma yaptırırlardı, şair dilini nesir diline çevirme. Bütün yaptığımız da fiilleri cümlelerin sonuna getirmek olurdu. ... Meğer tam tersi doğruymuş bu aldığımız dersin”. Demek ki, o işlem de bir işe yarıyormuş. Ben de ilk önce devrik bölümleri yüklemson dizime çevirdim. E. Olası ilk yazım. Bozuk dizimli yüklemson yazımdan mantıksal metnin ilk bölünüşüne ulaşılabilir. Nasıl bir sıra bozumu uygulandığını görmek için, ‘Ç’ bölümündeki satır numaraları korundu (4). Olağan dizimsel ilişki şöyle çıkıyor. (4)“2.a. bugün günlerden Çarşamba CUMHURİYET KİTAP SAYI 945 cı olmalı. Tosun, “Yazarken asla okuyucuyu düşünmedim” sözünü alıntılamış.19 O tutum ‘Karanlığın Günü’nde de yinelenmiş: “... Abdullah beyden, onun yargılarından bana ne? Unutulmaktan bana ne? Satmamasından bana ne? Ben beni yedi kişi anlasın istiyorum, yedi kişi yeter bana!.. Neden çok satmalıymışım yani?”... Öyleyse Erbil’in noktalaması anlamlı, dilediğince değil. Aykırı noktalamalarla yaratılan şaşılığa demek ki gerek var. Öylece yaratılan engeller kimi birimsel ilişkileri kesmiş. Tümce sonunda nokta ‘bitimlilik’ belirtir. Eğer üç nokta (...) konmuşsa, bu ‘uzatmalı bitimlilik’ yazar için bitmiş ama okura bırakılan eklemeler bulunduğu anlamına gelir. Virgül ile soru imi ise, ‘bitimsizlik’ anlatır. Erbil, üç virgül ile ‘uzatmalı bitimsizlik’i anlatıcıya bağlamış. Sözgelimi Şebnem Birkan söyleşisinde: “cezalandırmak için kendimi,,, kültürümüz dediğim dinimizle,,, başka kültür yaratması engellenmiş bir ulusuz çünkü,,, öteki dünya korkusuyla tutarız kendimizi,,, yalvarırlar bana,,, turistler,,, gözleriyle,,, kanlı tarihlerinden mi almışlar insanlık dersi,,, biz niye almamışız, nasıl da yufka yürek kesilmişler,,, bilmişler mi değerini insanın,,, turistler,,, ama tanımıyorlar bizi,,, onlar bana acırken benim soytarılar taburu soyarlar çantalarını,,,” içinde bu yorum açıkça sergilenmiş. Soru imi tamamlanması gereken bir eksikliği, dolayısıyla iletişen dinleyene tanınan bitimsizliği mi gösteriyor? Art arda üç soru imi (???) ile o beklenti yoğunlaştırılmış. İletişim ortamında iletişenler (ben, sen) ile bir de okur var: bana (,,,), sana (???), okura da (...) mı düşüyor? Karşıtlık burada olsa gerek. Her iletişim düzeninde kullanılan yineleme yaşamın ayrılmaz bir parçasıdır. Yazar, yazınsal olan her şeyi yineliyor. Kuşkusuz içerik parçalanması, şiirlerde olduğu gibi olağandışı sözcüksel bağdaşımlar bu incelemenin dışında kalıyor. Çevirisel sorun. Eğer, yazınsal metinlerde bu türden dizimbozum işlemleri uygulanıyorsa, böyle bir açıklama çevirmene de katkı sağlayabilir. Sık sık yineleniyorsa, yorucu bir süreç sayılan öyle işlemleri karşı dilde de çözmek gerekir. O zaman güçlük katlanır. Çevirmenlik zor iş. Bana göre gerek metin yazımında, gerekse öyle yazımların öğretiminde burada yapılan dizimsel çözümleme bir yol olarak kullanılabilir. Bir alıştırma da, isterse okur yapsın: (4)“...Aynasız da olsa süslendin anneciğinden kalma Coty’nin topak topak olmuş pudrasıyla, maskaralar, kalemler ve rujlar el yordamıyla. Mutlaka abartılı bir makyajdır ne ki sevmişindir abartıyı da her vakit; aynen gençliğinde olduğunca çektin bir uçtan bir uca kulaklar arası rayıFrido Kahlo kaşlar. Dudaklar nasıl taşıyor ırmaklar gibi denizlerden karalara çünkü yeni ve eski kızların ağızlarına sığmayan etli butlu dudaklarını gördükçe seninkileri bulmaktasın çok ince; yanaklar, şakaklar batmış aynı renk allığa, gözler kömür, ve saçlar!..” (Cüce, s.18) Noktalama silinirse, metin yalın tümcelerle yazılmalı ki yüklemardı salınımlar görülebilsin. Yoksa metin dil dışına itilir. Devrik sanılan bir tümce, ardından gelen ögelere bakınca, yüklemson çıkıveriyor: “...Temelli eline kaldım kızın bıkıp usanmadan bekliyor beklesin ölmem daha çok gencim yapacak yığınla işim var bugün konuklarım gelecek bu kat benim samur kürkümü getir...”. içinde altçizgili birimler öncesine de bağlanabilir sonrasına da. O salınımı Erbil, noktalamayı dışlayarak yakalamış. Bu salınım, noktalama kullanılmayan Tanzimat öncesi dönemde “Türkçe bir tümce fiil ile biter” biçiminde kurala bağlanmış görünüyor. O yüzden de “devrik” tümce “kuralsız” sayılıyor. Çünkü noktalama olmaksızın devrik tümcenin sonunu belirlemek güç. Tanıdığım, tanıştığım yazarlara, şairlere sorarım: “Türkçeye eklediğiniz yeni bir sözcük, uyandırdığınız yeni bir türev var mı?” diye. Genellikle yeni bağdaştırmalar ile elde ettikleri imgeler dışında bir yenilikten söz etmezler. Demek ki, olan sözlüğü yineliyorlar; şaşar kalırım. Oysa yazar kurguladığı öykü, roman, ... kadar anlattığı sözlüğü de işlemeli. Dil Devrimi’ndeki o coşkuyu yakalayan yazar az mı? ? Okan Üniversitesi, Çeviribilim Bölümü öğretim üyesi. Erbil, Leyla (2003): Cüce (novella), İş Bankası y. 93 s. 3 Basımı bitmiş olan Erbil kitaplarını bana bulan Okan Kütüphane müdürü Kenan Öztop’a teşekkür ediyorum. 4 Şebnem Birkan: Leyla Erbil’le kitaplarını konuştuk”, Cumhuriyet Kitap 03.06.2006. 5 Necip Tosun (http://tosunnecip.blogcu.com/3046293: Layla Erbil Öykücülüğü s.5) “... Yenilikçi tutumu dilde de sürer. Dili gerer, yeni anlamlar üretmeye çalışır, kendi deyimiyle öz Türkçecilerden de öz Türkçeci bir tutum sergiler. Kimi kez de dili hiçliğe, anlamsızlığa sürükler. Öykülerinde uzun tümceler kurar, dilin bir anlaşma aracı olduğuna aldırmaz. Kahramanı nasıl konuşuyorsa öyle aktarır. Büyük harf, küçük harf, nokta, virgül ona yetmez. Dilediği gibi kullanır. ... Cümleleri çoğunlukla kopuk bağlamsız ve düzeneksizdir. “Ben insanların tümünün yaralı ve hasta olduklarına inanıyorum. hastalıklı insan Türkçenin normal düzeneğine uymaz. Sanatımın kaynağı da bu her insanda gördüğüm, zavallılıkla, delilikle ilgilidir” diyen “Bir manik depressivin rahatlıkla uzunve soluksuz cümleler çıkarabileceğini biliyoruz ya da bir megalomaninin tekrarlar ve dönmelerle karışık obsesyonlara imza atabileceğini”. Her öyküde kahramanın ruh haline uygun bir dil anlayışını benimser. Yazarken asla okuyucuyu düşünmedim. ...der.” 6 Ahmet Oktay (2001) “Cüce: Girdap Metin”, Cumhuriyet Kitap 14.12.2001. Birinci bölüne gönderme yaparak: “Anlatımsal/biçemsel açıdan daha başlangıçta okuru kroke eder. ... Cüce bölümünün sonuna kadar alçalarak yükselerek sürüp gidecek olan bu atonal anlatım ve biçem, ussallığın da mantığın da her türlü hiyerarşinin de sınırlarını yıkar. Yazmanın, konuşmanın, anlatmanın; ne ad verilirse verilsin; hepsinin hızında inanılmaz bir artış olmuştur; bir hekimlik terimi seçilecek olursa, taşifaziden (tachyphaise) söz edilebilir.... Dil oyunları, sözcük dönüştürmeleri, dil sürçmeleri (lapsus) alay ve kara alay (= black humour’dan düz çeviri) iç içe geçmiştir. ... Kuşkusuz, sözcükler sessel (tonal) ve görsel özellikleriyle de çağrıştırır birbirini ama burada Freud’un “süeçmeler, patolojik koşullarda parafazilerin (sözcüklerin birbirinin yerini almasıyla beliren konuşma bozukluğu) bir tür ilk aşaması şeklinde kendilerini gösterirler” ... Burhan Günel “Leyla Erbil’in Cüce’si” ( http://www.evrenselbasim.com ; Evrensel Kültür sayı 122) “...Leyla Erbil’den gerçekliğin ve fantezinin tam ortasında, ‘dil cambazı’ bir anlatı.... Leyla Erbil’e özgü ‘dil cambazlığı’ ayrı yazıların konusu olmalı.” Füsun Akatlı: Leylâ Erbil Meydan Okuyor (http://www.radikal.com.tr) “... Bu çeşit bir dilbiçembiçim kazısıyla derinleştirilen bir metinde.... Leyla Erbil’in belki de en öne çıkan süregen özelliği meydan okuyuculuk, dil yapılarına, yerleşik değerlere, ...” Elif Türker (Kaçak Yayın, Ağustos 2005: www.viscosite.com) özetinde: “... Bu cümlelere klasik/geleneksel edebiyatın edebiyat iürünlerinin hiçbirinde rastlanmaz” deniyor. 7 Gönül bu ya, “paragraf” alıntısını hiç sevmem. Zorunlu olarak kullandım bugüne değin. Artık ona Türkçe sözlükte uyuyan güzel ile “bölün” diyeceğim. Eş uzunlukta olduğu için tutulma olasılığı var. 8 (Erbil, Leyla (2001): Cüce, T. İş Bankası y. 2003. s. 18, 1. bölün. T.S: Filit: ilaç püskürtme aracı , kaşkorse: fanila, fütursuz: umursamaz, telef et: öldür, kaltaban: hileci, kroki: çizim, nirengi noktası: belirleyici konum, plan koteler: görünen izler.kaşkorse (fanila), plan kote: tehlikeli iniş) 9 Türkçe sözlüğüne ayrıca bakmayı düşünüyorum. 10 “Tezer Özlü’den Leyla Erbil’e Mektuplar”, YKY y. 1995. 11 Yapısal dil incelemeleri tekanlamlı ya da düzanlamlı metinler için doğrudur. Yazınsal metinlerden çekilen örnekler de tek anlamlı metin parçaları olarak ele alınır, eğer anlam çözümlemesi yapılmıyorsa. 12 ¯ = ses perdesinde düşüş,= ses perdesinde çıkış. Anday, Melih Cevdet ( 1967)” Mikado’nun Çöpleri”, s. 201. 13 “Garson” (1936). Semaver, YKY 2006: 66. 14 Anday, agy. s. 248. 15 Aksal, Sabahattin Kudret (1965) “Kahvede Şenlik Var”, s. 423. 16 . “Ayna” öyküsünde (Gecede, 1968:34) birçok bölün (paragraf) noktalamasız. Devrik işlem içeren kimi sözlerde ilişkiler bir ileri bir geri kayıyor. Devrik sanılan bir tümce, ardından gelen ögelere okuyunca, yüklemson çıkıveriyor. 17 Eyüboğlu, Sabahattin (1973): Mavi ve Kara, Çan y. (1974): Sanat Üzerine Denemeler, Cem y. (1974): 18 (2002) Karanlığın Günü, İş Bankası Kültür y. s. 62, 64, 67, 70, 76. 19 (2002) Karanlığın Günü, s.191. 2 1 SAYFA 23