20 Nisan 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

OKURLARA İnci Aral, otuz yılı aşan uğraşını anlatıyor ‘Unutmak’ta. Tolga Meriç’in sorularına verdiği yanıtlarda kendini romanlarından birinin kahramanı gibi irdeliyor. Parçalanıp dağılmış bir aile, beslemelerle paylaşılmış odalar, parasız yatılı okullar, mektuplar, yolculuklar, uçurumlar, şehirler, şarkılar, aşklar ve hepsinden daha büyük bir aşkla bağlanılmış kitaplarla kâğıtlar. ‘Unutmak’ İnci Aral’ı yakından tanımak için iyi bir fırsat. Aral’la kitabını konuştuk. Can Yayınları’nın “Dünya Şiiri” dizisinde yer alan “99 BeyitDivan Şiirinden Beyitler ve Çözümlemeleri” adlı kitabı, üç edebiyat öğretmeni hazırlamış: Makbule Aras, Asuman Susam, Melike Koçak. Üçü de eski edebiyat alanındaki çalışmalarının yanı sıra yeni edebiyatla da yakından ilgili. Edebiyat dergilerinde yazıları yayımlanıyor; şiirleri, öyküleri var. Melike Koçak, “Nezihe Meriç’in Öykülerinde Kadın Temi” başlıklı lisans tezinin de sahibi. Konur Ertop kitapla ilgili ilginç gözlemler ve görüşler sunuyor okurlarımıza. Leyla Erbil’in ‘Cüce’si çetin bir okuma süreci öneriyor okurlarına. ‘Cüce’ üzerine ilk ve önemli değerlendirmeyi, yayımlandığı günlerde Ahmet Oktay yapmıştı. Oktay’ın bu kapsamlı bir çözümlemesini dergimizde yayımlamıştık. Ömer Demircan ise sözdizimi açısından ele alıyor ‘Cüce’yi. Bol kitaplı günler… eposta: [email protected] [email protected] DÜZELTME: 944. sayımızın 16. sayfasındaki başlık ‘Günümüz şiiri İkinci Yeni ile hesaplaşıyor’ olacaktır. Düzeltir, okurlarımızdan ve yazarımızdan özür dileriz. Mehmet Başaran’ın ‘Yüreğin Sesi Zeytin Ülkesi’ üzerine Edremit’te bir öğretmen Yazar, ozan, eğitimci Mehmet Başaran’ın “Yüreğin Sesi Zeytin Ülkesi” adlı yapıtı 1980’li yıllarda Yazko yayınları arasında çıkmıştı. Şimdiyse gözden geçirilmiş ve genişletilmiş yeni baskısıyla, “Yıllardan Sonra” adlı ek bölümüyle okurlara sunuluyor. Öykü, deneme tadındaki yazılarda, Başaran’ın 1940’lardan bugüne uzanan, onurlu yaşamına tanık olurken yurdumuzun geriye götürülüşünü de içimiz burkularak izliyoruz. Edremit ve yöresindeki insanların yaşamından kesitler sunan Başaran, yurdumuzu güzelliyor şiir diliyle. mış. Sözgelimi; Havran’ın köyü Hallaçlar’da okul yok; ama her yıl yirmi otuz hafız yetiştiren Çerkez Hoca var. İnsanları, yaşadıkları Tantalos işkencesinden kurtarmak için yola çıkıyor Köy Enstitülü aydınlanmacı eğitimciler. Ne yazık ki önleri kesiliyor, önleri kesildiği gibi, evlerine baskın düzenlenip kitaplıkları yağmalanıyor. Dönem, demokrasiye geçiş adı altında ulaşılan Demokrat Parti dönemi. Gezici Başöğretmen olarak görev yapan Başaran, köyleri dolaştığı için yöreyi iyi tanıyor. Zeytin toplamaya gelen tayfaların yaşamlarını yansıtırken içiniz burkuluyor. Küme küme, ‘oda’ denilen, yaşanması zor yerlerde, aylarca barınıp zeytin topluyorlar. İçlerinde, okullarından alınıp getirilen öğrenciler de bulunuyor. Hayvan bağlansa durmayacak yerlerde barınıyor işçiler. Kaz Dağı’nda, çam ormanlarının derinliklerinde, sularıyla ünlü Şarlak’ı, Tahtakuşlar’ı, Sütüven’i, Hasanboğuldu’yu vb. anlatıyor Başaran, bu güzellikler içindeki yörenin zeytin ağalarını, V.Z’leri de anlatırken, köylere okul yapılmasına karşı çıkışlarını, kadınkız peşinde neler yaptıklarını da vurguluyor. Yunan’a kurşun atanlar arasında olmadıkları halde, savaşmış gibi gösterilip ödüllendirildiklerini de belirtiyor. Halktan bir örnek insan, Berber Hüseyin Efendi’yi de tanıtıyor bize. Onun nasıl aydınlıktan yana biri olduğuna tanık oluyoruz. ACILAR. MUTLULUKLAR BİR ARADA Başaran, eşi Birsen Hatun’la acıları, mutlulukları bir arada yaşıyor. En zor anlarında bile birbirilerini yalnız bırakmıyorlar. Kızlarının yüreği delik doğması büyük acılar yaşatıyor onlara. Başaran, bu yapıtına “Yüreğin Sesi” derken kızının yüreğinin sesini katıyor:”Ölümün mü, yaşamın mı yakınlarından gelir bu ses? Başımı göğsüne dayarım, içimi tedirginlikle dolduran delik bir lastik topun sesi gibi fıs fıs fıs! Duyuyor musun yüreğin sesini? Doğuştanmış. Doktor çok önemli diyor. Ancak Avrupa’da ameliyat edilebilirmiş, ama çok para gerekliymiş…” (s.118) Ve ölümün yakınlarında vuran yüreklerin parasız ameliyat edileceği günlerin geleceği umuduyla yazıyor, yaşıyor Başaran. Görevini hakkıyla yaptığı için sürgün ediliyor başka bölgeye, yüksünmüyor, yılmıyor. Yapıtın “Yıllardan Sonra” bölümünde, Başaran, yeniden o yöreye gittiğinde yaşadıklarını, duyumsadıklarını yansıtıyor. “Bir kez suyunu içen, bir daha kopamaz buradan” demeleri boşuna değil Edremitlilerin. Başaranlar gezilerinde, Şap Dağı’nın karşılarında bir çeşme başında durduklarında, Büyükşapçılı olan yaşlı köylünün sözleri, Başaran gibi bir eğitimciye en büyük ödül olarak geliyor:”Deniz’le Filiz çeşmeden su içerlerken ‘merhaba’ dedim ona. ‘Karşıki köyden misin?’ ‘He ya, Büyükşapçılıyım.’ ‘Ne güzel bir okulunuz var, ta buralardan göz alıyor beyazlığı.’ Adam dalgınlaştı bir: ‘Öyledir, güzeldir okulumuz’ dedi. ‘Öldüyse Tanrı rahmet eylesin, sağısa ömrü uzun olsun. Bir Ë Hasan AKARSU öy Enstitüleri’nin “Ocak tüttüreceğiz” diyerek yetiştirdiği donanımlı kuşağın acılarına tanıklık etmek hüzün veriyor insana. Onlar, yurdun her köşesine, aydınlanma uğruna dağılırken, üzerlerinde estirilen hava, kuşkuları da birlikte getiriyor: “Aman kardeşim dikkatli ol, yerin de kulakları vardır bu ülkede. Köşebaşlarındaki gizli gözler, yüzünü incelerler; alnındaki çizgilerden, gözlerinden, aklından geçenleri izlemeye çalışırlar…” (s.11) Onlar, kendi yurdunda, sürekli izlenen olmanın, kuşkuyla bakılmanın acısını yüreklerinde duyumsayıp yaşadılar; ama Olimpos’ta oturanların da rahatını kaçırdılar. Issız dağ başlarında “binlerce aydınlık öncüsü” olarak “Toprağı göverteceğiz, ocak tüttüreceğiz!” dediler. Mehmet Başaran, Zeytin Ülkesine, Edremit’e, Gezici Başöğretmen olarak atandığında karşılaştığı olumlu ve olumsuz durumları anlatıyor bize. Başkentin “evet efendimci” genel müdürüyle, yöredeki eğitimci Lütfü Engin’i karşılaştırıyor, onun elli okul parasıyla, nasıl yetmiş beş okul yaptırdığını belirtiyor. Tanrıların doruklarında eyleştiği kutsal dağları, Kaz Dağlarını gezdikçe daha çok seviyor. Enstitü çıkışlılara kuşkulu gözlerle bakılıp ikinci sınıf öğretmen gibi davranılsa da bu önyargıları yok etmeyi başarıyor onlar. Edremit’te Mustafa Seyit Sütüven’i buluyor Başaran ve onunla karşılaşmasını anlatıyor:”…İyi ki Hamdi Baba uyarmış, yüzünü görünce, ağzımı açmadan geri dönebilirdim. Fazlaca asık, fazlaca içine kapanık, dünyaya küsmüş gibi bir hali var. Adımı, Orhan Burian’ın, Bedri Rahmi’nin selamlarını söyledim. Değişiverdi: Kara gözleri korlaştı, ışıyı ışıyıverdi yüzü. Dili çözüldü. Ne de olsa, küçük bir kasabada, geniş soluklar almayı özlüyor. Şiirleri gibi yalın, sade bir insan…” (s.35) O doğa güzel, verimli, insanlar bilgisiz bırakıl K Gezici Başöğretmen Mehmet Başaran vardı, o yaptırdıydı onu…’ Deniz’in ela gözleri ışıdı: ‘Neler duyuyoruz baba?’ Birden yüzümün kırışıklıkları düzelmiş, saçlarımın akı gitmiş, yirmi beş yaşım çıkıvermişti ortaya…” (s.208) Çanakkale Savaşları’nda etkili olan Koca Seyit’in köyüne okul yapılamıyor o yıllarda. Koca Seyit, köyüne okul yapıldığını göremeden, Havran’da bir zeytinyağı fabrikasında hamallık yaparken ölüyor. Eğitimin başındaki aymazlar yüzünden. Zeytin Ülkesi’nin haraçmezat satıldığına tanık oluyorlar gezilerinde. Türkmen köyü olan Çamcı köyüne cami yapıldığını görüyorlar. 12 Eylül’ün armağanı bir cami oluyor. Akçay kararıyor, kesilmiş, köklenmiş zeytin ağaçları, azgınlaşan talan iç burkuyor o yörede. Kaz Dağı kan yitiriyor. Güzellikler de olmuyor değil. Sözgelimi; Sabahattin Ali Sokağı levhası asıyor TYS. Güre Belediyesi, Sabahattin Ali’nin öldürülüşünün 50. yıldönümünde Öykü Yarışması açıyor. Sabahattin Ali ki, “İnsan olmak dokunuyor onuruma” derken, Köy Enstitülerini gördükten sonra: “İnsan olmak dokunmuyor onuruma”, “İnsan olmak onur veriyor bana” diyen yazarımız. Yörenin yağmalanması ne değin çirkinse, ekinsel etkinlikler o değin güzel. Kaz Dağı’nda, altın arayan şirketlere, “Zeytinyağımız altınımızdan değerlidir” diyerek karşı çıkan Edremit yöresi halkı yeni bir Kurtuluş Savaşı verirken ulusumuzu gönendiriyor. Kaz Dağı’nın tek yürek oluşuyla övünüyoruz. Mehmet Başaran, çalışmalarıyla, yapıtlarıyla övünç duyduğumuz sanatçımız. Yüreğinin sesiyle, Zeytin Ülkesi’nde, yurdunda, ak bir anıt gibi yükseliyor, Ferit Oğuz’un, Tonguç’un, Hasan Ali Yücel’in sesi gibi yankılanıyor aydınlık yarınlara. ? (*) Yüreğin Sesi Zeytin Ülkesi (Deneme)Mehmet Başaran, Cumhuriyet Kitapları, Aralık 2007 , 262 s. TURHAN GÜNAY Mehmet Başaran İmtiyaz Sahibi: Cumhuriyet Vakfı adına İlhan Selçuk?Genel Yayın Yönetmeni: İbrahim Yıldız?Yayın Yönetmeni: Turhan Günay? Sorumlu Müdür: Güray Öz?Görsel Yönetmen: Dilek Akıskalı?Yayımlayan: Yeni Gün Haber Ajansı Basın ve YayıncılıkA.Ş.?İdare Merkezi: Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sok. No: 2, 34381 Şişli İstanbul, Tel: 0 (212) 343 72 74 (20 hat) Faks: 0(212) 343 72 64?Baskı: DPC Doğan Medya Tesisleri, Hoşdere Yolu, 34850 Esenyurt İSTANBUL.?Cumhuriyet Reklam: Genel Müdür: Özlem Ayden/ Reklam Müdürü: Eylem Çevik?Tel: 0 (212) 25198 74750 (212) 343 72 74?Yerel süreli yayın?Cumhuriyet Gazetesinin ücretsiz ekidir. CUMHURİYET KİTAP SAYI 945 SAYFA 3
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle