Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Tevfik Çavdar’la “Türkiye’nin Yüzyılına Romanın Tanıklığı”nı konuştuk. ? Gamze ERBİL itabınızın girişine Fethi Naci’nin “Cumhuriyet’in gerçek tarihi, biliyorsunuz, şimdilik ancak romanlarda okunabiliyor” sözünü almışsınız. Sizi böyle bir çalışmayı yapmaya iten daha çok tarihe yönelik bir ilgi mi? Yoksa romanın ayrı bir yeri ve belirleyiciliği mi var? Fethi Naci’nin sözü sadece Türkiye için değil, dünya romanları açısından da geçerlidir. Ben on yaşımdan bu yana bir roman tutkunuyum. İlk okumalarımın temelinde Jules Verne önemli bir yer tutar. Onun romanlarında dünya coğrafyasını keşfettim (Kaptan Grant’ın Çocukları), botaniği, jeolojik oluşumları öğrendim (Esrarlı Ada). Bu yaklaşımım günümüze kadar devam etti. Hugo’nun “Sefiller”i Sanayi Devrimi Avrupası’na, 1832 işçi ayaklanmalarına daha bir yakından bakmamı sağladı. Kendi çağlarını ve toplumların gerçeklerini bana yansıtan hep romanlar oldu. Çarlık Rusyası’nı bana tüm boyutlarıyla Gogol, Tolstoy, Dostoyevski, Turgenyev vb. yazarların yapıtları tanıttı. Okumalarım sürdükçe gerçekçi ve toplumcu yapıtlar benim açımdan daha bir önem kazandı. Dickens, Zola, Gorki benim adeta öğretmenlerim oldu. Roman hem toplumuma ve çağıma ışık tuttuğu, hem de bir yazın ürünü olduğu için daima çalışma masamda yerini aldı. Kitabı hazırlamanız ne kadar sürdü? Romanları tekrar mı okudunuz? Kitabı hazırlama süresini yıl ya da ayla sınırlamam mümkün değil. Yaklaşık altmış yıldır romana yönelik eleştiri, değerlendirme ya da tanıtım yazılarım çeşitli dergilerde yer aldı. Bunlar arasında Pazar Postası, Yeditepe, Dost, Yeni Ufuklar, Papirüs, soL, Cönk vb. sayabiliriz. Romanları kuşkusuz ki, kitabın yazılışı sürecinde yeniden gözden geçirdim. Kitaptaki isimleri ve eserlerini neye göre belirlediniz? Eksik bıraktığınızı düşündüğünüz isimler oldu mu? Kitapta yer alan yazarları ve yapıtları seçerken Türkiye’nin geçen yüzyıl içerisindeki siyasal, sosyal ve ekonomik serüveninin başat noktaları dikkate alındı. Kuşkusuz ki, eksik bıraktığım yapıtlar ve yazarlar oldu. Örneğin; Oğuz Atay bunların başında gelmektedir. Yıldız Ecevit’in Atay’a yönelik yapıtı sanırım bu noksanı giderecek boyuttadır. Aziz Nesin’i ise tüm yapıtlarıyla insanımızı yansıtan bir yazar olarak gelecekte yapılacak çalışmalara bıraktım. Doğaldır ki, bu doğrultuda yapılacak irdelemeler genç kuşaklara ait olacaktır. Diğer yandan yeni yetişen finans kesiminde yönetici olan kuşakları başarı ile irdeleyen İnci Aral’ın üçlemesine değinmemem de bir eksiklik sayılabilir. Ne var ki, böyle bir kitabın sınırları da yazarı zorluyor. Günümüz piyasasında, çok satanlar dışında on formanın üzerine çıkan kitaplar okunmuyor ya da satın alınamıyor. Kitapta, “Milli Mücadele romana yansıdı mı?” başlıklı bir bölüm var. Gerçekten yansıdı mı? Milli Mücadele tarihi için dönemin romanı bir “referans” olarak görülebilir mi? Milli Mücadele romana tüm boyutlarıyla yansımadı. Halide Edip “Ateşten Gömlek” ve “Vurun Kahpeye” yapıtlarıyla bir ölçüde yansıtmaya çalıştı. Ne var ki, sınırlı birkaç romanın dışında örnek veremiyoruz. Dinamo’nun “Kutsal İsyan”ı ise K Romanın tarihe tanıklığı İktisatçı ve yazar Tevfik Çavdar’ın Yazılama yayınevinden çıkan son kitabı “Türkiye’nin yüzyılına romanın tanıklığı”, ülkemiz tarihinde romanın vazgeçilmez bir referans olduğunu bir kez daha gösteriyor. Batılılaşma çabalarından, 40’lı yılların karanlığına; Çukurova’dan İstanbul’a; Türkiye’deki siyasal travmanın romana yansıması başlığıyla ele alınan 80’ler döneminden bugüne... Yakup Kadri, Kemal Tahir, Ahmet Hamdi Tanpınar, Sabahattin Ali, Attilâ İlhan, Oya Baydar ve daha birçok önemli ismin kalemleri aracılığıyla tarihe tanıklıklarını değerlendiriyor Çavdar. “Türkiye’nin yüzyılına romanın tanıklığı” eksiğiyle, fazlasıyla geçen asrın köşe taşlarını yerli yerine yerleştiriyor. Tevfik Çavdar ile “romanın tanıklığı” üzerine kısa bir sohbet ettik. bu noksanı doldurmaktan uzak. Bu durum, aydınlarımızın “Milli Mücadele” treninin son vagonuna en geç atlamasına bağlıyorum. Türkiye’de yazarlar “Milli Mücadele” sürecini sadece “Çılgın” hamasetten ibaret olarak gördüklerinden, olayı tüm boyutlarıyla ele almaktan uzak kalmışlardır. Yalnız Kemal Tahir, “Yorgun Savaşçı”da soruna gerçek boyutlarıyla değinmeye çalışmıştır. nomide kapitalistleşme sürecini fark eden ve bunu romana döken olmamıştır. 1950’den sonra da bu aymazlık devam etmiştir. 196080 arası baş gösteren gençlik hareketlerinin sınıfsal tahlili yapılmadığı gibi, liderleri, kutsanma derecesinde ele alınmıştır. 1960’ın ikinci yarısından itibaren 1980’e kadar “üstü örtülü” bir sınıf savaşımının gündemde olduğu gerçeği “sağsol” gençlik çatışmasına indirgenmiştir. 1980’den sonra ise genç kuşak yazarlar artık “sermaye”nin küreselleşmesinin arkasındaki gerçeği bile görmekten uzaktırlar. Bireysel fantezileri serüvenleri yansıtarak tatmin olmaktadırlar. Perihan Mağden, Elif Şafak, hatta Nazlı Eray bu saptamanın en güzel örneklerini vermektedir. Ne yazık ki, ne çağlarının, ne de toplumlarının acımasız gerçekleri onları ilgilendirmemektedir. Ezilenler, sömürülenler ve yoksullar romana nasıl yansıdı? Ezilenler, sömürülenler romana yansımadı. 19501965 döneminde öne çıkan köy gerçeğini yansıtan romanlar bu konuyu feodal ilişkiler temelinde ele aldılar. Ne yazık ki, kapitalist sömürü romana pek konu olmadı. Orhan Kemal bunu yapmaya çalıştı. Sabahattin Ali öykülerinde ele aldı. Faik Baysal’da bazı örneklerini gördük, Fahri Erdinç de öykü temelinde değindi. Fakat kitapta da değindiğim gibi hiçbiri yeterli etkinlikte değildi. Ahmet Hamdi Tanpınar’ın Huzur romanına bir bölüm ayırmanızın nedeni nedir? Ahmet Hamdi Tanpınar “Türkiye İnkilabı” diye adlandırılan süreçte kendini hep “sahnenin dışında” hissedenlerdendir. “Sahnenin Dışındakiler”, “Mahur Beste” ve “ Saatleri Ayarlama Enstitüsü” Tanpınar’ın bu ikircikli ruh halini ortaya koyar. Huzur bir yerde, o günlerin deyimiyle “inkılaba” yönelik bir iç hesaplaşmadır. Tanpınar ve onun kuşağının iç “huzur”larını bulma çabasıdır. İstanbul, sahaflar, camiiler, medreseler ve musiki her yer ve dem bu “huzur”u arayan izler taşır. Tanpınar CHP üyesidir, milletvekilidir. Buna karşın yetersiz inkılabın tüm çıkmazlarını kendinde barındırır. Huzur bu nedenle önemli bir yapıttır. Tarihe tanıklıktır. TEMEL TEZ Kitabın, cumhuriyetin ilk yılları ve roman konusundaki temel tezi, Batılılaşma kavrayışının eksikli haliyle romana yansıdığı şeklinde. Temelde yoksullukta kendisini ifade eden kapitalistleşmenin ekonomik boyutunun gözardı edilmesinin aydın hareketi ve romandaki karşılığını biraz daha açabilir misiniz. Diğer dönemlere ilişkin benzer saptamalar yapılabilir mi? Cumhuriyetin ilk yıllarında simgeleşen “Batılılışma” hareketi sadece “Burjuva Yaşam Biçimini” taklitle sınırlı kaldığı için yazarlarımızca eleştirilmiştir. Peyami Sefa, Mahmut Yesari ve hatta Falih Rıfkı bu doğrultuda yapıtlar vermişlerdir. Eko ŞAİR, ROMANCI VE DÜŞÜNÜR... Genel olarak romanı ele almanıza karşın kitabınızda bir bölümü de Nâzım Hikmet’in Memleketimden İnsan Manzaraları için ayırmışsınız. Bunun nedeni nedir? Ve son olarak belli dönemlerde romanda solun öne çıkmasının nedeni nedir? Nâzım benim için sadece şair değildir. Romancıdır, düşünürdür. “İnsan Manzaraları” 1940’lar Türkiyesi’nin en gerçekçi resmidir. Bu nedenle kitaba alınmıştır. Şu noktanın altını çizmekte yarar var: Türkiye’nin okullarında okutulan “Resmi Tarih”, solu silen, sahnenin dışına atan bir anlatımdır. O günlerde ve sonraları irtica diye nitelenen “İslami Referans”lı tüm kişi ve kurumlar siyasi partilerin örgütlerinde yer almışlardır. CHP de buna dahildir. Sol hem düşünce hem de siyaset olarak yasaklıdır. Nefes alacak tek pencere yazındır, şiirdir, romandır. Bu nedenle sol yazın alanında öne çıkmıştır. Yazın erleri çok eziyet çekmişlerdir. Kitapta yer alan birçok yazarın yaşamöyküsü bu acılarla doludur. Aynı acılara ortak olan birçok yazara yer veremedim ama hepsi yüreğimdedir. Bunun yanı sıra sol yazın, öncelikle roman ve öykü yüzyıllık “Türk İnkılap Süreci” (19082008) ile de yüzleşmeyi başarmıştır. ? Türkiye’nin Yüzyılına Romanın Tanıklığı / Tevfik Çavdar / YAZILAMA yayınevi/ 190 s. KİTAP SAYI 938 Tevfik Çavdar SAYFA 6 CUMHURİYET