08 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

M ehmet Anıl, “ilk roman”ını beş yıl önce ilk kitap olarak yayımlamış, bu süre içinde üç roman yayımlama başarısı göstermiş bir yazar. Adını beş yıldır duyduğumuz bir yazıncı. Dergilerde görünmeden üreten, kendi dünyasında yaşadığı izlenimi veren biri… Roman dünyamızın kapısını ilk kez Geri Gelmemek Üzere (Can, 2003) adlı kitabıyla aralamıştı Anıl. Bu romanı için bir yazı kaleme almıştım o sıra “Kitaplar Adası”nda. M. Sadık ASLANKARA Kitaplar Adası Roman Zamanı Sonradan kendisini de tanıdım. Kitap fuarlarında ayaküzeri söyleşilerimiz oldu. Bir yazarla nice dostluk kurmuş olursanız olun, saatler boyu süren konuşmalar yapın istediğiniz denli, yine de yazarı tam olarak tanıdığınızı söyleyebilir misiniz? Dostluk yaptığınız, konuştuğunuz insan pek çok romanı, öyküyü, oyunu, denemeyi şunu bunu kaleme almış insandır da yazarın kendisi değildir yine de, bana sorarsanız. Yazar, en çok, ama en çok yazdıklarındadır derim. Peki bunun dışındaki zamanlarda kimdir o, yazar değil midir? Bir soru daha: Kitaplarını alımladığınız yazarları tanıdığınızda, bunların, okuduklarınızın yazarı olmaktan çok daha farklı kişilikler yansıttığı gibisinden bir duyguya kaptırdığınız olmamış mıdır kendinizi? Can Yayınları dağarında yer alan iki romanını daha okudum bu arada onun: Bitik (2005), Pembe Otobüs (2007)… Kitapları okurken saatler boyunca, hatta birkaç gün süresince birlikte oldum yazarıyla. Satır satır, sözcük sözcük… İki yılda bir roman yayımladığına göre, şu sıra yenisi üzerinde çalıştığı da kestirilebilir Mehmet Anıl’ın… “Geri Gelmemek Üzere”den “Bitik”e… Mehmet Anıl’ın romanları “yeni” elbette, iyi de ne kadar “yeni roman” acaba? Bu soruya yanıt verebilmek için gelin andığım romanlarda koşut kurgularla kısa bir yolculuğa çıkalım birlikte… Geri Gelmemek Üzere’de, geçmişteki çocukluğundan, gençliğinden, aile, okul, iş ortamından, yaşam deneyimlerinden roman zamanının şimdisine dek dolantılarıyla, ayrıntılarıyla eksiksiz aktarılan, bütünlük içinde sunulan bir kahramanla tanıştırıyor bizi yazar: Mehmet Ali Pargalı. Kısa bir roman zamanına yayılan yapıtta, mutsuz geçmişinden kaçan, bunu reddedip kendine özgür, mutlu yaşam biçerken daha mutsuz bir yaşam batağına gömülen Mehmet Ali’nin artık tam anlamıyla kısır döngüde yuvarlanışına tanıklık yapıyoruz. Kısacık bir roman zamanına yayılan, ama kahramanın yaklaşık kırk yıllık yaşamını içine alan roman evreni iki farklı düzlemle ele alınıyor. Evrenlerin birbirine girişimi ise geriye dönüşle sağlanıyor. Kahramanımız derin bir yalnızlık içindedir. Yalnızlığı, kalabalıktaki yalnızlık biçiminde karşımıza çıkabildiği gibi yalnızken yalnızlık olarak da önümüzü kesebiliyor. Bu anlamda açık ya da kapalı bir intihar yönsemesi hep önümüzü kesecektir romanda. Öte yandan “Ölümsüz aşkım, biricik Gül’üm” (27) dediği gizli tutkusu da vardır Mehmet Ali’nin. Bu kadarcık veri bile, roman kişisinin olgusal olduğu denli enikonu sanallık taşıyan bir evren üzerinde gidip gelmelerle kurulu yaşantı sürdürdüğünü göstermeye yetiyor. Yukarıda kısacık notladığım izlekler, belirgin biçimde Bitik’te de karşımıza çıkıyor. SAYFA 24 Mehmet Anıl’ın romanları Nasıl? Anlatıcı Âdem, işini babası, karısını annesi aracılığıyla bulmuştur. Bu yüzden “ev paşalığı” düşmüştür onun payına yalnızca. “Amaçsız kalan bir erkeğin hayatını ne kurtarır? Yanıt basit: Aşk!…” (17, 21, 18) Aşk için yine karısını seçmiştir Âdem. Belki de “görücü usulü”yle (20) evlendiği Mine’ye âşık olmayı deneyerek yaşamına anlam katacaktır “bütün hayatı kendini kandırmakla geçen” (30) kahramanımız. “Her şeyi… karımı daha çok sevebilmek için yaptım.” (42) “Biricik karımı elinden tutup başka bir erkeğin kollarına attım.” “…Ona âşık olmak için başka bir erkeğe kışkırt(tım).” (48) “…Karıma sevgili adayı aramaya başladım.” (49) “…Her şey yolunda giderse işin sonunda karımı tekrardan elde etmiş olmam gerekiyordu.” (51) “Ne affedilmez bir hata! Karımı ihtiyatsızca kendimden uzaklaştırmıştım.” (73) Bitik’teki bu kırılma noktası, romanın da temel öğesini oluşturuyor. Ölesiye âşık olunan Gül’den sonra ölümcül aşkla yabancılaştırılan Mine. Sonrasında kadına ulaşma çabalayışı… Geri Gelmemek Üzere’de olduğu gibi Bitik’te de toplumsal dokuyu örüntülemede, roman evrenini bu dokuya yerleştirmede hem bunu bilinçle yeğleyen bir yazarın tutumunu sergiliyor Anıl, hem de bu işin altından ustalıkla kalkıyor. Zorlamadan, gerekeni gerektiği gibi roman evrenine yerleştirip kahramanlarını bu yönde davrandırarak. “Bitik”ten “Pembe Otobüs”e… İlk ikisinde karşımıza çıkan ussal, duygusal yarılmalar Anıl’ın üçüncü romanı Pembe Otobüs’te de önümüze geliyor… Mehmet Ali’den sonra Âdem, Âdem’den sonra UğurDemir ikilisi… Pembe Otobüs’te de öncekilerde görüldüğünce bir geri dönüşle açılıyor evren. Bu kez anlatıcı Uğur. Ne var ki yazar, Uğur’u, Demir’in yapılandırılışında da görevlendiriyor. Bu çerçevede aynı gövdede birbiriyle çelişen, yer yer de birbirini bütünleyen iki karakter olarak uç veriyor roman kahramanları. İkilinin çapraz dolantılı ilişkisi aracılığıyla on üç kişilik grubun on yedi yıl önce üniversitede başlayan birlikteliğini gözler önüne sererken yazar yine toplumsal, bireysel oluntulara çekiyor dikkatimizi. Uğur, kendi iç konuşmalarıyla grubu tanıtıyor bize: “Bunca zamanı boşa geçirmişler, heba etmişler, az gitmişler uz git mişler, okumamışlar, sormamışlar, merak etmemişler, kuşkulanmamışlar, itiraz etmemişler, uğraşmamışlar, bırakıvermişler…” (48) “Birlik olmanın yanıltıcı aldırmazlığı içindeyiz.” (63) Sonra yine bir kadın… Adı “İyi” olan kadın da Gül, Mine gibi tıpkı ölümcül tutkuların simgesidir. Uğur’un dıştan anlatımıyla tanıdığımız grup, bir “pembe otobüs”te yol almaktadır. Bu, “Uyaroğlu yolcuları”nın (118) “Uyaroğlugiller”in taşıtıdır (127). “Pembe boyalı küresel değişim otobüsünün gaflet halindeki gönüllü”leridir bunlar, (101, 102) ya da “pembe otobüsü(n) suskun yolcuları” (106). Hatta “tozpembe”dir (118) otobüs. Ne var ki düzenin isterlerine ayak uydurup yol alan günümüz insanını anlatıyor görünse de, bir 12 Eylül dönemi, toplumun siyasallıktan arındırılması, bugünkü açmazların kaynağına yöneliş romanı da değil Pembe Otobüs. Ama Anıl, eylemleri, kılgılarıyla kendilerini neredeyse bile bile, hatta tasarlayarak güç duruma düşüren bu insanları ele alıp işliyor romanlarında. “Yeni Roman”cı mı Yeni Romanlar Yazarı mı?… Anılar, kahramanları yönlendiren en önemli temel öğe Mehmet Anıl’ın romanlarında. Geri dönüş, anımsama, çağrışım vb. çok önemli bu nedenle. Anılar devreye girdiğinde erkek kahramanlar, kendi geçmişlerine dönük koyu birer sorgucu kesiliyor hemence. Bir yan daha var onun romanlarında. İçinden çıktıkları grubu uzaktan izleme isteği, geçmişte yaşananları günle karşılaştırma arzusu. Kahramanlar, işaile birliklerinin bağlayıcı olamadığını izliyor sürekli, röntgenci gibi. Bu arada kendilerini güç duruma düşürmekten, neredeyse mutluluk duyuyorlar, yıkımın üzerlerine gelişini bekliyorlar âdeta kışkırtıcı bir tevekkülle. Buna biz, kendine eziyet etme, acı çektirme sorunsalı açısından da bakabiliriz. “Acı çekme”, gide gide profesyonelle şen eyleme dönüşüyor da denebilir. Nitekim kahramanların ya kavuşamayıp yandıkları, ya da kavuşmuşlarsa kahroldukları aşk yıkımları var. Başkalarınca aranılır olup olmadıkları da önem taşıyor bu nedenle. Körü körüne bağlanışla eziyet kertesinde kendini teslim ediş arasında gidip geliyor kişiler. Üstelik tutucular da; sonra sıkı kurallarla kuşatılmış görünüyorlar çepeçevre, ama buna yol açan kendileri. Mehmet Anıl, her üç romanda da eksiksiz yapılandırılmış erkek kahramanlar çıkarıyor karşımıza. Söz konusu erkekler, bireysel, toplumsal koşulların sıra dışı yaptığı her şeye hazır konmuş, “hiçbir işin sonunu getirememiş” (Bitik, 103), eriştiklerine başkaları aracılığıyla ulaşmış, yoğun anne baskısı yaşamış kişiler. Yazar, sıradan, sıra dışı olmak üzere işlevli ya da yığma pek çok ayrıntıyı yerleştirirken romana; kadın kahramanlar yaratmaktan özellikle kaçınıyor. Sonuçta, kadınlarla ilgili ayrıntıları, dıştan, hatta bir ölçüde bulanık birer “erkek aktarımı” halinde bırakıyor. Nitekim erkeklerin, sevgiliye (eşe) ya da anneye bakışında ilginç örtüşmeler görülmüyor değil. Kahramanlar, bu baskın kadın tipleriyle baş edemiyor bir türlü, sonuçta da kadınların yoğun etkisi altında kalıyorlar. Ellerindeki yapbozu, sonradan bir araya getirmeye çalışsalar da bir türlü toparlayamıyor roman kişileri. Başka birilerinin desteğine gereksinim duyuyorlar, beceriksizlikle örülü bu zavallı yaşama biçimlerinin ortasında. Böylece başarısız kalacağı, ötesinde dağılıp savrulacağı bir sonucun peşin kabullenicisi oluyor kahramanlar. sözgelimi Bitik’in roman kahramanı şöyle düşünmekten alamıyor kendini: “Ne yapacağım şimdi? Kendimden nefret ediyorum. Yaşamımı ilgilendiren en önemli konularda dahi hep yanlış şartları oluşturuyorum çevremde.” (102, 118) Bunun sonunda yanlışlık öylesine büyüyor ki, erkek kahramanlar bunu çözümlemek için şiddete başvuruyor, her üç romanda da açık biçimde gözlemek olanaklı bu durumu. Şiddet, temelde, kişinin kendisine yönelik, ama başkalarına zarar verme noktasına da varabiliyor bu şiddet tutkusu. Yanılmıyorsam eğer yazar, bir yenilginin, hazırcılık çıkmazının, sorunsuz yaşama sonucunda önümüze gelen bir “huzur battı”nın romanıyla buluşturuyor bizi her kezinde. Evet, işte bu yanıyla romanımızda yeni bir erkek kahraman olarak alınabilir onun karakterleri. Farklı bir Oblomov’la karşı karşıya olduğumuz da düşünülebilir hatta. Ortak bir payda altında toplanabilecek kahramanları “yeni” olsa da romanlar için “yeni” demenin olanağı var mı peki? Soruya dikkatle yanaşmak gerekiyor. “İsmail”, “Gül” vb. düşsel gerçeklikte temel öğeler yerleştirerek, anlatımda polisiye kurgu örgüsüyle gerilim yaratarak, sürprizli açılımlarla roman evrenine beklenmedik odalar ekleyerek romandaki “yeni”lik beslenebilir elbette, ama bütün bunlar romanı “yeni”lemeye yetecek veriler olarak görünmüyor yine de bana göre. Dostoyevski, Proust, Kafka, Joyce, Faulkner ne yapmıştır ya da başkaları ne yapmıştır da kimi “yeni”liklerden söz edilmiştir romanda, bunu yanıtlamadan yukarıdaki soruya geçilebilir mi?… “Kitaplar Adası”nda, Geri Gelmemek Üzere için kaleme aldığım yazıda, “şimdilik bir okuma armağanı verebiliriz yazarına. Bundan sonraki romanında hesabından düşmek üzere” demiştim. Bu kanıyı sürdürüyorum. Yazınımız açısından “yeni” sayabileceğimiz roman kahramanlarının bir “yeni” romanda karşımıza çıkması yönündeki beklentimizi Mehmet Anıl’ın gelecekte verimleyeceği romanlarına bırakacağız o halde. ? KİTAP SAYI 938 CUMHURİYET
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle