Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
? ce yaratılan bu tekdüzeliğe katılıp katılmama konusunda kimi çelişkilerle de yüz yüze kalır. Ama tekdüzeliğin çekici yapısı, insanları kendi tarafına yaklaştırmayı genelde başarır. Tekrar eden, birbirine benzer arzuları okşayan ve insanları tatmin eden ürünler, müşterisini çemberin dışında konumlanmaktan alıkoyar; dirençlerini kırar. Bir diğer deyişle tüketici haline gelen insan, “kurumlarından yakasını kurtaramadığı eğlence endüstrisinin ideolojisine dönüşür” (s. 96). Bu bağlamda kültür endüstrisinin kotardığı “sanat ürünü”yle de, sanat “metalaşır ve pazarlanabilir bir şekle gelir” (s. 96). Böylesine bir ortamda, tüm ürünlerin pazarlanıp tüketiciye sunulmasının en önemli yolu (bir süre sonra kendisi de sanata dönüşen) reklamdır. Adorno’nun deyişiyle reklam, “kültür endüstrisinin yaşam iksiridir ve reklamın arkasında, sistemin egemenliği gizlenmektedir; reklam damgası taşımayan her şeye ekonomik açıdan su götürür diye bakılmaktadır” (s. 101). Adorno, reklamın kültür endüstrisindeki zaferini “tüketicinin, sahte olduğu halde, bastırılması zor bir istekle ‘kültür’ metalarını alma ve kullanmaya devam etmesi” biçiminde açımlar (s. 107). Sonuçta kültür endüstrisi, çemberini tamamlamış ve nesnelerinin (müşterilerinin) kalbini fethetmeyi başarmıştır. ELEŞTİRİNİN ELEŞTİRİSİ Adorno, 1963’te yayımladığı “Kültür Endüstrisine Genel Bir Bakış” adlı makalesinde, “Kültür Endüstrisi” çalışmasına ve buradaki belirlemelere bir kez daha eğilir. Adorno’ya göre adı geçen endüstrinin yeni diye sunduğu şey, hep aynı olanın kılığının değiştirilmesinden ibarettir: “değişikliğin her yerde gizlediği, kültür üzerinde egemen olduğu günden beri değişmeden kalan kâr güdüsü gibi bir iskelettir” (s. 112). Kültür endüstrisinin başat etkinliği, kişiye sahte bireysellik sunmasıdır. Ürünler, bir kaçışın yarattığı sığınaktır; ancak bu, bir kaçıştan öte adeta kümelenmeyi ortaya çıkarır. Adorno için kültür endüstrisinin fizyolojisini “verimliliği arttırma, fotoğrafik sertlik ve netlik karışımı; diğer yanda bireyci tortular, hazırlanmış ve rasyonel eğilimli romantizmin ruh hali” oluşturur (s. 113). Adorno için tüm bunların insanları götürdüğü en önemli sonuç, koşulsuz ve bilinçten yoksun “uyumdur” (s. 117). Kültür endüstrisinde bilincin yerini uyumlu olma hali alır. Zaten dirençten / direnç gösterme ediminden uzaklaştıran yapısıyla kültür endüstrisinin, insanı ulaştıracağı farklı bir durak da söz konusu değildir: Bu durağın en arı ifadesi, “benzayıflığının teşvik edilmesi ve sömürülmesidir” (s.118). Az önce belirtilen bilinç gerilemesi veya yoksunluğu da, bu şekilde ortaya çıkmaktadır. KÜLTÜR VE YÖNETİM Kültür ile yönetim arasında bir bağ var mıdır? Adorno, bu soruyu olumlu şekilde yanıtlar. Çünkü ona göre “kültürden söz ediyorsak yönetimden de bilerek veya bilmeyerek söz ederiz” (s. 121). Ortaya attığı kültür endüstrisi kavramı ve onun biçimlendirici/birörnekleştirici, yönetenyönlendiren ve ürünlerini pazarlayan yapısı dikkate alındığında, Adorno kültür konusunda hassas CUMHURİYET KİTAP SAYI davranır. Ona göre, “kültüre özgü olan, yaşamın çıplak zorunluluklarından bağımsız olandır” (s. 123). Adorno için kültürün “dokunulmaz irrasyonelliğini en açık biçimde dışavurduğu yer, yönetimin kültürel olana yabancılaşmasıdır; kültür en fazla, onun hakkında en az deneyimi olanlara irrasyonel görünür” (s. 127). 19. yüzyıldan başlayarak (yararlıyararsız ayrımından hareketle) kültürün gerçek yaratıcılarının, yönetenler tarafından çoğunlukla hoş karşılanmaması veya en azından yöneticilerle tam bir uyum içinde bulunmayışı da gözden kaçmamalıdır. Adorno bu noktada, yönetimin kültürü biçimlendirişiyle bağlantılı olarak Nazileri örnek gösterir. Onların “özerkliği, bilinçliliği, kendiliğindenliği ve eleştirelliği yok edip”, bunlar yerine “biçimlendiriciliği, güçsüz topluluğu ve uyumu” koyduğunu vurgular (s. 139140). Adorno, yönetimlerin “doğru kavrama” başlığı altında, “öznenin boyun eğmesi ve körü körüne itaat etmesinin yolunun açıldığını” belirtir (s. 141). Yönetimin eskiden beri varolan hastalığı, kültür yönetiminde bir kez daha nükseder. Adorno’nun deyişiyle bu, kültürün “kitleleri işleme, propaganda ve turizm aracına dönüştürülmesidir” (s. 142). Kültürü kültür kılan, insana özgü varoluş koşullarının kişilere aktarılmasıdır, bunun eksik kalması kültürün kök salamamasına; bir anlamda kültürlenmenin gerçekleşmemesine neden olur. Adorno, bu belirlemelerin ardından, bir kültür politikasının nasıl olması gerektiği üzerine ipuçlarını da verir: “Eleştirel düşünceyi dışlamayan ve yönetim organının bir işlevi olmakla kalmayan bir kültür politikasıdır bu” (s. 145). Böylesine bir politika, kültürün tüketim nesnesi haline getirilmesine ve insanların baskı altına alınmasına engel olacak niteliktedir. Bugün Adorno’nun kültür endüstrisi kavramını ve aynı adlı makalesi ile bunları bütünleyen yan belirlemelerini güncel kılan nedir? Bunun yanıtı çok açık: Kültür endüstrisinin birörnekleştirici yapısının –belli farklarla sürüyor olması. Adorno’nun adı geçen makaleyi kaleme aldığı yıllarda, ağırlıklı şekilde propaganda ve özendirme yöntemi kültür endüstrisinin belirleyici ilkesiydi. Günümüzde bu ilke yine geçerli, ancak daha dolaylı ve “derli toplu” biçimde. Adeta bir fotoğraf ya da filmin montaj olup olmadığını anlamakta güçlük çektiğimiz gibi, 21. yüzyılın kültür endüstrisinin yönlendirmelerinin ayırdına varmakta zorlanıyoruz. Ancak ortada keskinleşen bir gerçek var: O da, bugünün kültür endüstrisi ve ürünlerinin kişileri, Adorno’nun makaleleri kaleme aldığı dönemden daha fazla nesneleştirip edilginleştirdiği. Şimdinin kültür endüstrisi, insanları daha çok tüketmeye, yalnızlaştırmaya; onun ancak toplum içinde birey ve bireysel özne olabileceği gerçeğini unutturup, bağlarından koparmaya çalıştığı da bir var olan. Aynı zamanda ürünleriyle, daha sarsılmaz bir fetişizm yaratıp kişinin, bundan doğan yeni cemaatler içinde yer almasını da sağlamakta. Bu da bize, Adorno’nun yazdıklarının güncelliğini ve haklılığını gösteriyor…? Kültür EndüstrisiKültür Yönetimi/ Theodor W. Adorno/ İletişim Yayınları / 152 s. 938 SAYFA 15