07 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

? Falcının Öpücüğü ? Stella ACUMAN “F alcının Öpücüğü”, 1900’lü yılların başında ABD’ye göç etmiş Sefarad Yahudisi bir ailenin öyküsünü anlatıyor. Romanın kahramanı Nona Brenda, ailesini ve çocuk felci hastalığıyla mücadelesini çok içtenlikle aktarmış kitabında... Türk okurlara ilginç gelen, içimizden bir aile dedirten tarafları da var romanın, çünkü aile Türk Yahudilerinden. Türk kültüründen, örf ve âdetlerinden hiç kopmadan Amerika’da kendilerine kurdukları dünyada, diğer Türk Yahudi ailelerle, ama sadece kendileri gibi Sefarad ailelerle, iç içe yaşamışlar. Bugüne kadar gerek Yahudi yazarların romanlarında, gerek dolaştığım ülkelerde, geçmiş zamanda Türkiye’den çeşitli nedenlerden dolayı dünyanın dört bir yanına göç etmiş Yahudilerin hayatlarında Türkiye’nin bir başka yeri olduğunu okudum ve gördüm. Yazarlar bu duygularını kelimelerin arasında zaman zaman hüzün, sevgi ve özlem olarak dile getirirler. Yazamayanların duygularını ise, Türkiye’den söz edildiğinde yüzlerine ani yerleşen hüzünlü ifade eden, gözlere dolan birkaç damla gözyaşından anlarsınız. Brenda’nın 5 yaşına kadar sağlıklı yaşadığı yıllarında, adını aldığı büyükannesi falcı Nona Benvetura’yla ilgili anıları kitapta ayrıntılarıyla anlatılmış. Sefarad ve Aşkenazların farklı âdetlerine de romanda yer verilmiş: “Kadın teyze 13 yaşındayken bir Türk sultanı tarafından kaçırılmış, hareme yerleştirilmiş,1908’de Çanakkale’de olmuş bu. Ailem ayrıntıları anlatmaz, olaya en büyük sırlarından biri olarak bakardı. Senin gibi çok güzeldi o da derlerdi bana, eğer uslu bir kız olmazsam onun başına gelen benim de başıma gelebilirdi. Bu yüzden de nazar değmemesi için ailem elinden geleni yapardı.” Ayrıca nazar gidermek için neler yapıldığı da ayrıntılarıyla anlatılmış, “Türklerin çoğu kem gözü uzaklaştırmak için üzerlerine bir şeyler takardı, gerçek mavi göz gibi duran bir nazar boncuğu, minik bir el ya da iç çamaşırına iğnelenmiş karanfille karışık küçük bir sarmısak kesesi..” FALCI BÜYÜKANNE... Yazar, kadın teyzenin hikâyesini ilk kez 4 yaşındayken annesi ile teyzeleri Allegre ve Sultana konuşurken duyar. Kadın teyzenin hastaları iyileştirmek için yaptığı ilaçlar da ailede sık sık anlatılır. Brenda, kadın teyzenin soyundan gelen, büyük anne falcı Nona Behora’yı, sıradan büyükannelere benzemediği için daha çok seviyor ve ona saygı duyuyor: “Onun evini ziyaret etmeyi sabırsızlıkla bekliyordum, Türkiye’den gelen ilginç şeyler, bir sürü ıvır zıvır vardı. Pek çok Türk kadıCUMHURİYET KİTAP SAYI nının taktığı yemeni denen pullu başörtüleri, nargile ağızlıkları, uzun ve kısa saplı pirinç cezveler, büyükbabama ait eskimiş el oyması bir ud ve büyükannemin kristal küre uyarlaması olan opak bir dilek topu. Her şeye dokunabilir ve bakabilirdim ama son derece dikkatli olmam gerekiyordu. Tüm falcılık türlerini uyguladığı halde Nona’nın asıl işi Türk kahvesi fincanındaki telveleri şaşırtıcı doğrulukta yorumlamaktı. Burada geçmişinizi ve geleceğinizi görürdü. Lanetlenmişseniz bunu da görürdü. Öyle bir durumda büyü çözmede de ustaydı. Elinizi uzattığınızda avcunuza bakar ve onun hiç bilemeyeceği size özel bir şey söylerdi. Tarot kartları okurdu...” ÇOCUK FECİYLE MÜCADELE Alınan tüm önlemlere ve nazar giderici eşyalara rağmen Brenda 1954 sonbaharında çocuk felci aşısı geliştirilmek üzereyken çocuk felcine yakalanır. Çocuk felciyle mücadelenin de anlatıldığı roman, oldukça etkileyici ve bu tür hastalıklarla mücadele konusunda toplum olarak biraz daha fazla düşünmemiz gerektiğini sağlıyor: “Amerika’da çocuk felcine yakalanacak son çocuktum, ya da ailem buna inanıyordu, araştırmacı bilim adamları otuz yıllarını verip, on yedi binin üzerinde denek hayvanını aşı geliştirmek için feda etmiş, milyonlar harcamıştı, ama benim için geç kalınmıştı. Binlerce şanssız kişi 1954’ün son büyük salgınına yakalandık. 1955’e kadar daha hafif on bin vaka teşhis edildi ve 1960’ın sonlarına doğru çocuk felci hastalığı bu ülkede fiilen bitti.” Yazar, hastalığın aşamalarını ve hissettiklerini de ayrıntılarıyla anlatmış. Brenda’nın ailesi de hastalığın nereden kaynaklandığını hep sorgulamış, nazar boncuğunun ve yapılan tüm ‘kocakarı’ ilaçlarının fayda etmemesine de akıl erdirememişler... Romanda Brenda’nın kimliğini nasıl sorguladığı, ne olduklarını nasıl araştırdığı da anlatılıyor: “Tarihimiz başından beri aklımı karıştırıyordu, İspanyol mu, Yahudi mi, Türk mü olduğumuzdan hiçbir zaman emin olamadım. En az haftada bir kez yetişkinlere gerçekten Yahudi olup olmadığımızı soruyordum. Sorularıma yanıt olarak hızlı hızlı konuşurdu annem. Başlama yine, senin bütün arkadaşlarının olabileceğinden daha Yahudiyiz biz, en üst sınıfından, Seferad Yahudisi’yiz. Ama tam olarak Türk değiliz değil mi dediğimde de Türk’üz elbette derdi.” Falcının Öpücüğü’nü okurken, yeme içme alışkanlıklarından yaşam biçimlerine, hatta Türkçe küfürlere kadar her şeyiyle Türk olan bu ailenin, Amerika’da Türkiye’de yaşar gibi yaşadığını görüyoruz. Kitap öyle güzel kurgulanmış ki okur bir anda kendini kitabın içinde buluyor ve Brenda’nın ailesini yakını gibi hissediyor. ? Falcının Öpücüğü/ Everest/ Brenda Serotte/ Çeviri:Zeynep Seyhan/ 294 s. 938 ? SAYFA 19
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle