08 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

? Kura’nın Şarkısı ? Nevzad SUDİ A suman Tümer, 1999 yılında Oktay Akbal adına düzenlenen öykü yarışmasında birincilik ödülü kazanan başarılı bir öykü yazarı. “Kura’nın Şarkısı” onun ilk romanı. Konu bakımından ilginç bir roman. Kura, Anadolu’da doğan, Gürcistan topraklarında yol aldıktan sonra, Aras Irmağı’yla birleşip Hazar Denizi’ne dökülen akarsuyun adı. Adını bu akarsudan alan Kura, ince yapılı, sarı saçlı, lacivert gözlü, güzel sesli, babasının işi nedeniyle yerleştikleri Amerika’da uzun yıllar müzik öğrenimi görmüş, “sadece şarkı söylemek ve ruhunu uçurmak” isteyen bir genç kız. Ana soyu bakımından Gürcü kökenli olan Kura’nın, adını aldığı akarsuyun Anadolu’dan çıkıp Gürcistan topraklarına geçmesi, genç kızın kökenini araştırıp sorgulamasıyla sanki bir özdeşim gösterir gibidir. Amerika’dan İstanbul’a, teyzesi Seda’nın yanına gelen Kura, ailesinin kökleriyle ilgili bilgilere ulaşabilmiş, ana soyunun ilk yerleşim yeri olan yukarı Acara’nın Nikazueli köyünden başlayarak ailenin tüm bireylerini tanımak ve yaşamlarını öğrenmek olanağını elde edebilmiştir. Asuman Tümer, Kura’nın ailesindeki bireyleri o denli ayrıntılı ve gerçekçi bir yaklaşımla anlatmaktadır ki okurun dikkati ve ilgisi sürekli uyanık tutulmaktadır. Anneanne Mehtap hanımın, tüm özelliklerinin yanı sıra, Amerika’ya giderken bile yanında götürdüğü Hacı Şakir sabunlarıyla banyo yapmasının, odasına bu sabunun kokusunun sinmiş Asuman Tümer, başarılı bir öykü yazarı. olmasının anlatılması, bu tür bir yaklaşımın ilginç bir örneğini oluşturuyor. Kimi aile bireylerinin yaşamöyküleri doğumlarından ölümlerine değin sürdürülüyor. Doğallıkla yaşamöykülerinin çarpıcı yönleriyle romanda yer alması, romanı renklendiriyor, ilgiyi çoğaltıyor. Bu arada bireylerin yaşamlarına koşut olarak o yılların tarihsel, siyasal, toplumsal ve yazınsal olaylarına, oluşumlarına, akımlarına yer verilmesi de anlatılanları varsıllaştırıyor. Kura’nın ailesinde erkeklerden çok kadınların güçlü olduğu, tüm aile bireylerinin her konuda ana soyundan etkilendikleri, anaerkil bir toplum düzenini yeğleyen bir düşünceyi benimsedikleri gözlemleniyor. Nikazueli köyündeki Gürcü beyinin eşi olan Şeker, her bakımdan güçlü bir kadın. Öyle ki, çiftlikte çalışan nalbant sarhoş Nezim’in, Fatma’nın oğluna sarkıntılık etmesi üzerine onu ormana götürüp tüfeği kafasına dayadığı, o günden sonra da Nezim’in bir daha ortalıkta görülmediği söylentisi, Şeker’in Nezim’i gözünü kırpmadan öldürmüş olabileceği kuşkusuna yol açmış, çevresinde korkulan ve sayılan bir kadın konumuna getirmiştir onu. ADAPAZARI’NA GÖÇ... Rusya ile Osmanlı Devleti arasındaki savaşta, Ruslar Acara bölgesini ele geçirince, Kura’nın ailesi “yetmiş iki millet yaşar” denilen Adapazarı ilçesine göç etmek zorunda kalır. Ailenin bundan sonraki yaşamları Adapazarı’nda geçer. Yazar, roman kişilerine ilişkin zaman dilimlerinde, gerek yurtiçinde, gerek yurtdışında geçen tüm olayları, roma nın ana konusunu ve kurgusunu zedelemeden, gerçek yönleriyle ve ustalıkla anlatmaktadır. Örneğin padişah Abdülhamit’in baskılı yönetimi, İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin etkinlikleri, Sultan Reşat, Sultan Vahdettin dönemleri, 1917 yılında Rusya’da gerçekleşen Bolşevik Devrimi, İkinci Dünya Savaşı, Türkiye’nin durumu, Varlık Vergisi olayı, 1946 yılında kurulan Demokrat Parti, Yassıada yargılamaları gibi konular açık bir dille okuyucuya iletilmektedir. Yazar, Türkiye’deki yazınsal etkinliklerden söz ederken “yayın hayatına başlayan Ses, Küllük, Yeni Edebiyat, Varlık dergileri” ile “Orhan Veli, Oktay Rifat, Melih Cevdet gibi serbest ölçüyle şiir yazan şairler halkın ilgisini çekiyordu” diye yazıyor. 1940 yılında kendi şiirlerimin de yayımlandığı, toplumcu gerçekçi kesimin ürünlerini yayımlayan Ses dergisi ile Dahiliye Vekâleti’nin buyruğuyla kapatılan, bu nedenle de ancak bir sayı çıkabilen Küllük dergisinden söz edilmesinin beni çok etkilediğini belirtmek isterim. 1965 yılından 1978 yılına değin görev yaptığım Adapazarı’nda saygın bir işadamı olan dostum Fikri Figen’in dokuzon yaşlarındaki küçük kızı Asuman’ın yıllar sonra bir roman yazarı olarak karşıma çıkması da beni etkileyen, övünç duyduğum bir şaşkınlık olmuştur. Asuman Tümer’i kutluyor, nice öykülere, romanlara diyorum. ? Kura’nın Şarkısı/ Asuman Tümer/ Dünya Ağacı Yayınları, Kasım 2007/ 408 s. Yaşamayı Öğretmek ? Hasan AKARSU C eyhun Atuf Kansu (07 Aralık 191917 Mart 1978), toplumcu ozanlarımızdan. Şiirleriyle ve yazılarıyla yazınımızda önemli yeri olan Kansu’nun “Köy Öğretmenine Mektuplar” adlı deneme yapıtı, 1964’te Toplum Yayınları’ndan çıkmıştı. Aradan 43 yıl geçtikten sonra yapıtın yeni basımının yapılması sevindirici. Oğlu Işık Kansu, yazdığı önsözde, geçen süre içinde Anadolu köylerinin boşaldığını vurgularken, bugün yoksulluğun aynı biçimde sürdüğünü, “bilisiz bir zavallı halkın” karşıdevrimin peşinden sürüklendiğini, aydınlanmacıların da yenildiğini anımsatıyor. Yapıtın ilk baskısını yapan Remzi İnanç da 1965’te Türk Dil Kurumu Ödülü’nü alan “Köy Öğretmenine Mektuplar”ın yeniden basılmasından duyduğu sevincini dile getiriyor. YİRMİ DENEME YAZISI “Köy Öğretmenine Mektuplar”da, yirmi deneme yazısı yer alıyor. Ceyhun Atuf Kansu, köylünün eğitilmesiyle ilgili düşüncelerini, bir köy öğretmenine mektuplar yazarak yansıtıyor. İmgelemindeki bu öğretmenin Akpınar Köy Enstitüsü’nü bitirdiğini anlıyoruz. Kimi kez, köy enstitüsünü bitiren bir öğretmenin sorunlar karşısında çaresiz kalışını da sorgulamadan edemiyoruz. Sözgelimi; “Seyran Kız” adlı mektupta, Seyran Kız’ın vereme yakalandığı, ailesinin yoksul olduğu, sağaltım için gerekli önlemleri alamadığı belirtiliyor. Köy öğretmeninin de elinden bir şey gelmemesi üzücü. Köy öğretmeni, öğrencilerine Atatürk ilkelerini öğretecek, Atatürk’ü sevdirecek. Yazar, öğretmenin bunu nasıl yapması gerektiğini anlatıyor. Atatürk’ün, tüm ulusun öğretmeni olduğunu, tanrı ile insanlar arasındaki engeli kaldırdığını vurguluyor: “…Atatürk’ün ilkeleri de, bir yurtseverin ilkeleridir, yurdu o güneşli bahçelere çevirmek isteyenin ilkeleri! Bu mektubumda da Atatürk’ten konuştuk. Gözlerinden öptüm.” (s.18) Seyran Kız’ın kasaba doktoruna götürülmesi, doktorun ilgisizliği, parayı öne çıkarması anlatılırken, köyde verilen iğneleri vuracak bir kişinin bile bulunmayışı gerçeği, yürek sızlatıyor. İki saatlik yol gidip ambar memuruna iğne vurduruluyor. Verem aşısı yapıp köyden hızla uzaklaşan, kaçan sağlıkçıları da eleştiriyor yazar. Köyde gaz lambası, elektrik ışığı çelişkisine değinerek, ulusun “içten ışımasını” istiyor, uygarlığa böyle erişilebileceğini belirtiyor. Zeynel Ağa, cumhuriyete karşı çıkarken, köy muhtarı, Sakarya Savaşı’nda Mustafa Kemal Paşa’yı tanıdığını belirterek ona sahip çıkıyor. Yazar da eski düzenle yeni düzenin çarpışacağı gerçeğini vurguluyor. Çocuklarını yitiren Çakır ailesinin çözümü kente göç etmekte arayışı, yaşanan gerçeklerden. Ancak kentlerdeki gecekondulaşma da sağlıklı değil, çözüm getirmiyor KİTAP SAYI ? SAYFA 20 CUMHURİYET 938
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle