Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Adorno’nun “Kültür EndüstrisiKültür Yönetimi” üzerine… Kültürün endüstrileşmesi risi ve ürünlerinin gündeme gelişini imler. Kültür endüstrisi tüketici olan, tüketmek için üreten, tüketmek adına yaşayan ve kısıtlı serbest zamana sahip “bireyleri”, ürünleriyle bütünleştiren ve mekanikkarmaşık hayatı çekilir kılan bir “alan” sunar. Bir diğer deyişle adı geçen endüstri ve ürünleri, tüketicileri birörnekleştiren ve tek boyutluluğu hızlandıran bir yapıdadır. Buradaki temel amaç ise, estetikten yoksun (seri olarak üretilen kötü kopyakitch) ürünler aracılığıyla tatmin sağlamaktır. Bir sektöre dönüşen “kültür” ve ürünleri, belirli çizelge ve müşteri kimliğine uygun şekilde piyasaya sürülür. Bunun dışındakiler, “yabancı” veya “işlevsiz” (getirisi olmayan) biçiminde nitelenir. Böylelikle kültür endüstrisi, birörnekleştirme harekâtı başlatır ve kitle toplumunun yaratılmasına kapı aralanır. Kitle toplumu denen şey, nesne (salt tüketici) durumundaki ve davranışları önceden belirlenmiş “bireylerden” oluşur, Adorno bunu şöyle resmeder: “Herkes kendiliğinden, önceden birtakım göstergelere göre belirlenmiş düzeyine uygun davranmalı ve belli başlı tüketici tipleri için üretilmiş kitlesel üretim kategorilerinden kendine denk düşene yönelmelidir. Tüketiciler, araştırma kuruluşları tarafından çizilen ve propaganda amacıyla kullanılanlardan ayırt edilemeyen haritalarda kırmızı, yeşil ve mavi alanlarla değişik gelir gruplarına göre ayrılarak birer istatistik malzemesine dönüşür” (s. 51). Bir başka deyişle tüketici, her an endüstrinin ürettiklerine bağımlı olan/olması beklenen sahte (pseudo) özneler biçiminde konumlanır. Tüketici de tüketecekleri de (ve bunun zamanı da) zaten bellidir: “Kültür endüstrisinin ürünleri, insanlar perişan halde olsalar bile canlı bir biçimde tüketilecektir. Bu ürünlerin her biri, ister iş saatlerinde ister onun benzeri dinlence saatlerinde herkesi ayakta tutan dev ekonomi çarkının bir modelidir” (s. 56). yacağının güvencesi elde edilmiş olur. Kültür endüstrisinin temel amaçlarından biri de, hafif sanat (eğlence) ile yüksek sanatı uzlaştırmak; iç içe geçirmek ve nihayet birbirine dönüştürmektir. Böylece tüketicinin “gereksinimi” karşılanırken, bir yanda da eğlenmesi sağlanmaktadır. Eğlence Adorno’ya göre “geç kapitalizmde çalışmanın uzantısıdır” (s. 68). Bu bağlamda, çalışma zamanının dışındaki vakit, kültür endüstrisi tarafından doldurulur. Başkaca söylenecek olursa saf (kişinin rahatladığı, ama tüm çağrışımlara açık olduğu) eğlence, kültür endüstrisinin eğlence anlayışınca ötelenir. Burada esas olan, hazzın kamçılanmasıdır. Arzu nesneleri yaratılarak, tüketici onlara yönlendirilir. Bu anlamda kültür endüstrisi, “yüceltmeden çok, baskı kuran” bir niteliğe bürünür (s. 72). İnsan, denetim altına alınırken yaşamdan kaçırılır da: “(…)Bugün sistem içinde belirleyici olan şey, tüketicinin iplerini elden bırakmama, bir an olsun direnişin mümkün olduğunu sezdirmeme gerekliliğidir. Endüstriyel kültürün ilkesi, bir yandan tüm tüketici gereksinimlerinin kültür endüstrisi tarafından giderilebileceğini göstermek, öte yandan da bu gereksinimleri insanın hep bir tüketici, sadece kültür endüstrisinin bir nesnesi olarak yaşamasını sağlayacak biçimde düzenlemektir. (…) Kültür endüstrisi ve onun tüm dalları, gündelik yaşamdan kaçış vaat eder” (s. 75). Adorno’ya göre kültür endüstrisi “düşünmemekle eşdeğer bir eğlenceyi” dayatır, bu da bir kaçıştır, “direnme güdüsünden uzaklaşma”dır. Fakat bunun arkasından gelen, “Halk ne ister?” sorusuyla, “öznellikleri yok edilmeye çalışılan insanlara, ‘düşünen özneler’ olarak” seslenilir. Sorunun yanıtı bir “karşı çıkış” içerse bile, kültür endüstrisinin “insanlara aşıladığı ve tutarlı hale gelen dirençsizlik” kolayca söküp atılamaz (s. 7879). Genel anlamda endüstri insana, müşteri ve çalışan olarak eğilir. Aynı endüstriyel zihniyet, çalışanlara “akılsal örgütlenme” modeli önerir; onların sisteme uyumu için çaba harcar. Buradan bakıldığında insanlara, hem çalışma hayatında hem de kültür endüstrisi bağlamında “seçme özgürlüğüne sahip ‘bireyler’ oldukları” söylense de, kişiler, “her durumda birer nesne Adorno’ya göre endüstrinin yeni diye sunduğu şey, konumundadır” (s. 8182). hep aynı olanın kılığının değiştirilmesinden ibarettir. İnsan, kültür endüstrisinCUMHURİYET KİTAP SAYI “Kültür Endüstrisi” adlı makale, 1944’te Theodor Ludwing Wiesengrund Adorno (Theodor W. Adorno) tarafından kaleme alınmış; 1947’de Max Horkheimer ile birlikte oluşturdukları Aydınlanmanın Diyalektiği başlıklı kitapla geniş kitlelere ulaşmıştır. Bugün Kültür EndüstrisiKültür Yönetimi başlığıyla yeniden okuyucuyla buluşan ve sunuşunu J.M. Bernstein’ın yaptığı eser, güncelliğini korumakta mıdır? Daha da önemlisi, kültür endüstrisi açılımı günümüzde geçerli midir? “Taklit olanı, mutlak olanın yerine koyan” (s. 61) kültür endüstrisi, daha da ileri giderek, taklidin çoğaltılması ve pazarlanmasını üstlenir. Endüstriyi oluşturan tekeller, sunup pazarladıklarıyla ilintili olarak bedeni özgür bırakıp ruha saldırmaktadır. Adorno, Tocqueville’in yardımıyla şu belirlemeyi yapar: Hükümdar [Adorno’ya göre günün kültür tekelleriA.B], “Benim gibi düşünmeli ya da ölmelisin” demez, “Benim gibi düşünmemekte özgürsün; yaşamın, malın, mülkün sende kalacak, ama bugünden itibaren aramızda yabancısın” biçiminde seslenmektedir (s. 6364). Bir başka deyişle uyumsuz olan dışlanır; yoksun kılınır. Buradaki temel kural, çarkın dönmesidir. Kültür tekelleri, hem üretimi hem de tüketimi belirler; denenmemiş/piyasanın çerçevesinin dışındaki herhangi bir şeye şüpheyle yaklaşır. Her şey, piyasanın kuralları içinde/izin verildiği ölçüde, sürekli değişmeli ve üretimtüketim dengesi devam etmelidir. Ancak bu şekilde kültür tekellerince çizilen sınırın dışına çıkılma ? Ali BULUNMAZ “Hakikatin yalan, yalanın da hakikat gibi göründüğü bir dönemeçteyiz şimdi. (…) Her düşünce, daha önce kültür endüstrisinin merkezlerinde biçimlendirilmiş olarak geliyor bize. Böyle bir ön biçimlendirmenin izini taşımayan şeylerse, inandırıcılıktan yoksun bulunuyor.” (*) KÜLTÜR ENDÜSTRİSİ dorno’nun “kültür endüstrisi” kavramlaştırmasını anlamak için, öncelikle zeminde yer alan “araçsal akıl” belirlemesi çözümlenmelidir. Modern Batı dünyasında aklın araçsallaşması, kişinin aklıyla doğa üzerinde hâkimiyet kurması, onu dönüştürmesi biçiminde açıklanabilir. Kapitalist üretim şeklinin (kâr ve tüketim amaçlı üretimin) yaygınlaşması, bireye de bu gözlükle bakılmasını sağlamış ve yararlılık ilkesi, bireyin değerlendirilmesinde önemli rol oynamıştır. Bu da bir kölelik şeklidir, ancak söz konusu kölelik dolaylı bir niteliğe sahiptir. İşte tam bu nokta, kültür endüstSAYFA 14 A ? 938