08 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

B ir edebiyat dergisi neden çıkar? Dergiyi çıkaranların bir edebiyat anlayışı vardır. O anlayışın etkili olmasını isterler. Belki de bir bölge dergisidir. O bölgedeki edebiyatçılara yer açmaya, bölgeye özgü değerleri öne çıkarmaya çalışırlar. Böylece o bölgenin önemini göstermek isterler. Mustafa Şerif ONARAN Değinmeler Bir önyazıyla amacını açıklayan dergiler kimi zaman öyle geniş bir açılım içine girerler ki, bu görüşlerini gerçekleştiremeden kapanıp giderler. Süreli yayınların belli aralarla çıkması gerekir: Aylık, iki aylık, mevsimlik, yıllık... Alışılan süre bir edebiyat dergisinin ayda bir çıkmasıdır. Ay dediğiniz çabucak geçer. Geniş bir hazırlık içinde değilseniz dergiyi yetiştirmek için yığma yazıları kullanmak zorunda kalırsınız. Oysa, yığma dediğimiz, bilgi aktarımıyla yüklü, derleme izlenimi bırakan, yeni bir görüş getirmeyen yazılar; okunmadan geçilen, ölü yazılardır. Bir dergi yönetmeni ister ki, biçem özelliği olan, yeni bir görüş kazandıran, deneme tadındaki yazılarla dergiye çekicilik kazandırsın, edebiyatta işlevi olan bir dergi haline getirsin. Edebiyata geniş açıdan bakınca, değişik görüşleri paylaşan, ortak değerler üzerinde duran bir derginin daha etkili bir ortam oluşturacağı umulur. Çağdaş edebiyatımızdaki dergi geleneğine baktığımız zaman belli bir kişinin sorumluğunda; dile, düşünceye, edebiyata yansıyan özellikleriyle nice dergi yayımlanmış. Pek azı uzun ömürlü olmuş. Günümüzde tek kişi sorumlu görünse de, yazı kuralları, danışma kurullarıyla takım çalışmasına özen gösteriliyor. Gene de asıl yük, dergiyi yayıma hazırlayanın sorumluluğuna kalıyor. DÜZENLİ BİR DERGİ Damar dergisi Kasım 2007 tarihinde 200. sayı olarak çıktı. Dergi 17 yıldır Özgen Seçkin’in sahipliği, genel yayın yönetmenliğinde yayımlanıyor. Bir edebiyat dergisini 17 yıldır düzenli çıkarıp 200. sayıya ulaşmak, toplumcu sanatın aşaması için çaba göstermek, önemli bir başarıdır. Gerek Özgen Seçkin, gerek Sorumlu Yazı İşleri Müdürü Haydar Ünal, gerek Yayın Yönetmeni Alaattin Topçu edebiyatın toplumcu işlevine inandıkları için Damar’ın yayımlanmasını gerekli görmüşler. Derginin nasıl bir amaç için yayımlandığını anlatan Alaattin Topçu diyor ki: “Bir dergi adı olarak ‘Damar’, sadece bir sembol; insanlığın tarihteki yolculuğunda minik bir adım, mücadele bayrağı, direniş odağı... o kadar. Ne küçümsenebilir ne de fetişize edilebilir, Mütevazı. İşte bize düşen bu minik adımı büyütmek, mücadele bayrağını daha yükseklere çıkarmak, direniş odağı olarak işlevimizi yerine getirmek... Yani insanın insan tarafından sömürülmesine; ezilmesine, aşağılanmasına, tüm canlıların var olma mekânı doğanın katledilmesine, cinsler ayrılığına, şeriata, faşizme karşı omuz omuza direnebilmek... Böylece ‘biz’ olabilmek” (Damar, Bir Damarda Buluşmadıklarımıza, Kasım 2007). Yayın Yönetmeni Alaattin Topçu’nun sözleri Damar’ın “militan” bir dergi olduğunu düşündürüyor. Çıkışından günümüze doğru, toplumcu SAYFA 22 Toplumcu Edebiyatın “Damar”ı anlayışı temel almakla birlikte, Damar, nasıl bir gelişme gösterdi? Toplumcu duyarlığı dolaylı bir anlatımla da gösterme yollarını denemedi mi? İnsanlığın kurtuluşunu toplumcu anlayışta gören edebiyatçı kalemini bu inancın buyruğuna bırakırken edebiyatın gücüne öncelik tanımayacak mı? Edebiyatın gücüne öncelik tanımazsak, inandığımız anlayışı yaşatmamız nasıl olacak? BASKI DÖNEMLERİ Damar’ın 200 sayı çıkmış olması, toplamsalcı anlayışı savunan edebiyata öncelik tanımasıyla açıklanabilir. Derginin Genel Yayın Yönetmeni Özgen Seçkin önce bir ozan. Şiirini savsöz anlayışından kurtarabilen, baskı dönemlerinin acılarını sevi ilişkisiyle yatıştırabileceğini uman bir ozan: “Bir akşam konuğum ol sevgiyi yıpratmış rüzgârdan konuş sancılı sabahlara ağan ışıktan bir tutam giz olan ve nitelikli ayakları yerden kesen ölümcül bir tutkudan...” Daha önemlisi Damar’ın sıkıdüzeninde yetişen Zerrin Taşpınar, Arzu K. Ayçiçek, Selma Ağbeyoğlu gibi nitelikli ozanlar, kadın duyarlığını, toplumsal çelişkilerin getirdiği acıların yorumlanmasında kullandılar. Darbe girişimleriyle kesintiye uğrayan demokrasimizde toplumcu dayanışmanın yara aldığı “acılar dönemi” yaşandı. Korkusuna sığınan, yön değiştiren aydınların direnci kırıldı. Özgen Seçkin 12 Eylül 1980 darbesinden sonraki on yılı şöyle anlatıyor: “On yıl boyunca sessiz bir direniş yaşanmıştır. Darbeye teslim olan birçok yayıncı, yazar ve şair sola küfreden, Marx’a, Nâzım’a, bilimsel sosyalizme saldıran yayıncılarla ‘görevlerini’ yerine getirmişlerdir” (DAMAR200. Sayıya Ulaşmanın Anlamı, Kasım 2007). Tuhaf bir çelişkidir; gerici güçlerin yönetimine karşı girişilen darbeler devrimci güçleri budamış, üstelik bu darbe eyleminden devrimci partiler sorumlu tutulmuş, seçim kazanmalarına olanak tanınmamıştır. Ama “acılar dönemi”nden geçen edebiyatçılar “Bireysel Sorumluluk”un ne demek olduğunu bildikleri için, kendilerini yeni bir toplumsal sorumluluğa adamışlardır. BİREYSEL SORUMLULUK Bu kısır döngü sürüp gitmeli mi? Özgen Seçkin “Bireysel Sorumluluk”un gücüne inanıyor: “Korkuya, şiddete boyun eğmeyenler insanlık için atacakları ilk adımda bu gidişe karşı bir şeyler yapmak zorundadırlar.” Özgen Seçkin, kurulu düzene uyum sağlayan “birey olma” anlayışına da karşı çıkar: “Oysa ‘birey olmak’ önce toplumsal varlık olmaktan, bunun bilincine varmaktan geçer. Toplumun haklı istekleri yasaklanmış bir ülkede azınlığın baskıcı gücüne teslim olup kendi içsel sıkıntılarıyla ortaya sanatsal değer koymaya çalışmak kişiyi birey yapmaz. Ancak o, güdülen bir kişilik olarak çıkar ortaya. Doğrudan, halktan, hukuktan, demokrasiden söz edebilmek için çoğunluğun özlemlerini yerine getirmek gerekir.” Özgen Seçkin Damar Yayınları arasında bir de “Şiir Yıllığı” düzenler. Ama bu şiir yıllığının özelliği, o yıl içinde yayımlanan “Toplumsal Şiirler”i seçmektir. “Toplumsal Şiirler 2004 Yıllığı”na Nâzım Hikmet’in bir sözünü almış. Toplumsal çelişkiler içinden geçerken birey olma bilincine varan bir ozanın, ilişkiler yumağı karmaşasının gerisinde, hep toplumsal bir duyarlık araması gerekecektir. Nâzım Hikmet diyor ki: “Şairin kendinden bahsetmesi de, kendinden bahsetmemesi de, bir kişiye yahut milyonlarca insana seslenmesi onun felsefi, siyasi görüşünü açıklamaz. Milyonlarca insana seslenen, kendinden bahsetmeyen nice şair vardır ki mistik, sübjektif, idealist felsefenin, hatta dini akidelerin temsilcileridirler. Tersine, yalnız kendinden bahseden nice şairler vardır ki, materyalisttirler, hem de diyalektik materyalist. Ve onların şiirleri kitlelerin malı olmuştur. Ben hem kendimden bahseden şiirler yazmak istiyorum, hem bir tek insana, hem milyonlara seslenen şiirler... İnsana has olan her şey şiirime de has olsun istiyorum ki, okuyucum bende, yahut bizde bütün duygularının ifadesini bulabilsin” (TOPLUMSAL ŞİİRLER 2004 YILLIĞI, Damar Yayınları 2004). İNSANSIZ EDEBİYAT Özgen Seçkin, Damar’ın 200 sayıya ulaşma serüvenini anlatırken Ahmet Oktay’ın bir yazısını anımsatarak “insansız edebiyat”ın açmazları üzerin de de duruyor. Ahmet Oktay, ki gizemli imgelerin ozanıdır, eskil bir tarihin derinlerinde “Dr. Kaligari’nin Dönüşü”nü karşılarken, ıssız bir yüzün kaderinde, insanın yazgısını anlatmak istiyordu: “Issız bir yüz bu yani dünyadan kopmuşluk biraz, yitmiş İbrani şiirlerinin iyice hüzünlü ve sürgün vezni.” O Ahmet Oktay insansız bir şiirden yakınıyor: “Şiiri insansızlaştırıyorlar. Şiiri insansızlaştırdığınız zaman şiir yazmanın bir anlamı kalmaz; başka bir şey yapmak gerekir. İnsandan kopup görece meselelerle uğraşmaya başladılar. Televizyonun, videonun, sinemanın verdiği olanakların arkasını araştırıyorlar: Nereye kadar gidebiliriz: Her yere gidebiliriz; ama hiçbir yere gidilmeyebilir de. Beni korkutan hiçbir yere gidilmemesi olasılığı.” Issız bozkırı, iç ezikliğini, sevi kırgınlığını anlatırken de insanın umarsızlığına bakabilirsiniz. Önce insan. Ahmet Oktay’ın kanı da o DAMAR’a akıyor. Yıllar önce Celal İlhan’ın mektubunda; Haldun Taner’in öyküsündeki alaysamaya nasıl öfkelendiğini anlatan yazısına bakıp, insanı “eksiksiz” düşünmenin bir edebiyat sorunu mu, bir ahlak sorunu mu olduğunu merak ediyorum (DAMAR, Yazar Özgürlüğü Bu mu?, Ağustos 2006). Celal İlhan da DAMAR’ın yürekli yazarları arasında. TOPLUMCU DAYANIŞMA DAMAR, toplumcu duyarlığa inananlarla bütünleşen bir dayanışma dergisi olmasaydı güçlenerek yaşama olanağı bulabilir miydi? Berrin Taş adını önce DAMAR’da mı duyurmuştu? Artık DAMAR, İNSANCIL’la, bütünleşen bir güç oluşturuyor. DAMAR’ın Ege’den Avusturalya’ya dek uzanan temsilcilikleri var. Onların çabası da anımsanmalı. DAMAR’da önce Burhan Günel’in “Günlerden” başlıklı günlüklerini okuyorum. Anlatılan günün içine yakışan bir başlık da koyar. Bu günlükler birer deneme, öykücük tadı da verir. Dile özen gösteren bir yazar Burhan Günel. Ferhan Şaylıman, belli bir kültür birikimi olmadan medyada tutunmanın kolay olmayacağının bilincinde olan bir yazar. Medyadaki nice ünlü sunucunun onu örnek alması gerekir. Toplumcu şiirin özgün sesi Ahmet Telli, yaşama deneyimi sinmiş yazılarıyla Hüseyin Atabaş bende iz bırakan DAMAR yazarları arasında. DAMAR’ın sıkıdüzeninden geçip de bir başka gerçeğe kapılan ozanlar yok mu? Gene de o sıkıdüzenin etkisi altındadır onlar. Ama gerçeğe bakmasını bilen eleştirmenler arasında Abdullah Şevki ile Halim Şafak DAMAR’ın öncü güçleri arasında yer alıyor. Yazıya başlarken, dergi çıkaranların bir edebiyat anlayışı olmalı, diyordum. DAMAR toplumcu edebiyata inanmaktan güç alıyor, bunun kavgasını veriyor. Eylem insanı olmak güçlü olmayı gerektirir. DAMAR’ın o gücü koruyacağını, kendini daha da geliştireceğini umuyorum.? Bu sayfayla iletişim kurabilmeniz için dergilerinizi ve kitaplarınızı aşağıdaki adrese gönderiniz. MUSTAFA ŞERİF ONARAN Hekimköy Sitesi 20. Sk. No: 8 06800 ÜmitköyAnk. Tel.: (0312) 235 91 11236 23 46 CUMHURİYET KİTAP SAYI 938
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle