22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

O K U R L A R A Semra Topal yeni bir kitapla geldi okur önüne: ‘Mukaddes Cildin Parçalanışı’. Daha önce yayımladığı iki romanında olduğu gibi yine erotizm temalı bir öykü anlatıyor Topal. Ülkenin garip saplantılarına konu olan kahramanların bolca sözsel düelloya girdiği, erotizmin de doğal getirisi olan ‘alay’ın bolca işlendiği bir roman ‘Mukaddes Cildin Parçalanışı’. Semra Topal’la yeni kitabı üzerine Erdem Öztop söyleşti. Mahmut Şenol’un yeni romanı “Çerkes Âdil Paşa’nın Tahsildarlık Günleri” adını taşıyor. Romanın kahramanı Çerkes Âdil Efendi bir İstanbul beyefendisidir.. Okumayı çok sever. Kültürlüdür. Cumhuriyet Gazetesi okurudur. Babıâli’deki Semih Lütfü Kitabevi’nin çok eski müşterisidir. Sonra kılığı, kıyafeti, görgüsü pek yerindedir. Özgür düşünceden ve Batı yanlısı akımlardan yanadır. Ama en önemlisi hümanist olmasıdır. Âdil Efendi çiftlik kurmak hevesiyle 1925’te İstanbul’dan Biga’ya gelip yerleşmiştir. Biga’nın sessiz bir köyünde bağ bahçeyle uğraşmaya hazırdır. Eşkıyadan o zamana kadar zarar görmüş köylüyle el ele olmayı bir milli ülkü olarak benimser. Bu benimseyiş ise onu vergi tahsildarlığına heveslendirecektir. Mahmut Şenol Âdil Paşa ve yaşadığı dönemin bir panoramasını sunuyor bize. Şenol’la Gamze Akdemir konuştu. Çınar Yayınları 25 yaşında. Yayınevi 25. yaşına ve adına yakışır bir kitap yayımladı: Rıfat Ilgaz Sempozyumu Bildirileri. Öner Yağcı kitabı değerlendirdi, biz de yayınevinin 25. yaşını kutluyoruz. Bol kitaplı günler… TURHAN GÜNAY eposta: cumkitap@cumhuriyet.com.tr turhangunay@cumhuriyet.com.tr Henri Barbusse Aydınlık ‘Aydınlık’, şimdi olduğu gibi geçmişte de yaşamları daraltılmış, yoksul kalabalıkların nasıl malzeme ve kurban olduklarını bir savaş gerçeği etrafında anlatıyor. ? Aysel SAĞIR G azetelerin üçüncü sayfa haberlerinin, televizyon kanallarındaki eğlence ve yardım programlarının malzemesi olmak dışında yok sayılan yığınlar, bir güruh ve ıslah edilmesi gereken işsiz güçsüz zavallı bir kalabalık mıdır sadece? Oysa ki, onları ‘kahramanlar’ olarak görmekteyiz son günlerde. Hamaset söylemleriyle birlikte bu günlerde alıştığımız görüntülerin dışında yapay bir önemsenmeyle dile getirilir oldular. Edebiyata gelince, basit yaşamlar edebiyattan ne zaman kovuldular diye sormak gerekiyor aslında. Bu anlamda, Henri Barbusse’un, Aydınlık’ı, tarihin her döneminde aynı olan kalabalıklarla ilgili gerçeği bir kez daha hatırlatması açısından anlam taşıyor. Zira, Aydınlık, şimdi olduğu gibi geçmişte de yaşamları daraltılmış, yoksul kalabalıkların nasıl malzeme ve kurban olduklarına dair bir savaş gerçeği etrafında dönüyor. Er olarak katıldığı 1. Dünya Savaşı’nı bizzat yaşamış biri olarak, Aydınlık’ta da savaşan insanların gerçeğini, onların psikolojilerini ve toplumsal koşulları ana tema olarak işleyen Henri Barbusse, on dokuzuncu yüzyılın sonlarından itibaren dünyadaki büyük çalkalanmalara tanık olmuş. Cephe dönüşü, emperyalist paylaşımın sıradan insanların üzerindeki travmatik etkisini anlatan Ateş romanıyla dikkat çeken Barbusse, komünist bir yazar olarak tanınıyor. Bunun yanı sıra Barbusse, ‘Proletarya Edebiyatı’yla ilgili düşünce üreterek dönemin ün yapmış toplumcu yazarlarını içine alan bir edebiyat çevresi kurmuş. Yaşamını komünist değerler doğrultusunda sürdüren Barbusse’ın son dönemini Sovyetler Birliği’nde geçirmesi, Batı edebiyatının hışmına uğramasına neden olmuş. Yani görmezlikten gelinmiş. Ekim Devrimi’ne destek veren, Fransız Komünist Partisi üyesi olan yazar, 1935 yılında Moskova’da yaşamını yitirdiğinde, ardında birçok eser bırakmış. Kitapta, Fransa’nın Viviers kasabasında bir mahalleyle tanışırız ilkin. Yoksul mahallenin ayyaşları, düşkün kadın ve erkeklerinin yanı sıra, kör küçük bir kız çocuğuyla birlikte, şato ve kilise de dekoru tamamlar. Halasıyla birlikte yaşayan yirmili yaşlarındaki Simon, akşam saat yediyi vurduğunda her zamanki gibi çalıştığı fabrikadan kendini dışarı atmaktadır. Çalıştığı fabrikada bir tür kâtiplik yapan Simon, nedense kendisini diğer çalışanlardan farklı hissetmektedir. Simon’u edindiği güç duygusundan kaynaklı, kendisini bekleyen olası yaşam olanakları karşısında bir hayli umutlu olduğunu görürüz. Yaşlı ve hasta olan halası tarafından büyütülen Simon, kendi hayatından ve mutluluğundan başka bir şey düşünmeyen genç bir adam olarak bencil davranışlar sergilese de, bütün bir mahalle ve kasaba yaşamını onun gözüyle izleriz. Simon’un yaşadığı her çelişki aynı zamanda bir doğrunun daha açığa çıkması demek olacaktır. Zira, kitabın en başat karakteri olarak tanıdığımız Simon, aynı zamanda olaylardan sıyrılarak bilge bir anlatıcı olarak da çıkar karşımıza. Halasının ölümüyle birlikte yaşamının yörüngesi de değişir Simon’un ve olayların seyri değişmeye başlar. İnsan yapısıyla ilgili güçlü ayrıntıların geniş yer tuttuğuna tanık olduğumuz kitapta, sosyoekonomik gerçekliklerin insanları biçimlendirişi üzerindeki etkisi ön planda yer almış. İçinde yaşadığı şartların insanı olarak karşımıza çıkan Simon, dönemin yaşam şeklinin bir yansıması gibidir. Yoksulların çokça bulunduğu Simon’la birlikte tanıştığımız mahalle halkı da, sosyalekonomik statü farklarına göre biçimlenmiştir. Aşık olduğu Marie ile evlenen Simon, evliliğinin üzerinden yıllar geçtik çe eski ilişkilerine, çapkınlıklarına döner. Yaşamı adeta tüketilen bir şey gibi algılamaktadır. Aşklar, insanlar eskimektedir. BÜYÜK BOŞLUKLAR YUTAR Olanca kasvetiyle Viviers kasabasının insanlarının üzerine 1. Dünya Savaşı’nın gölgesi düşmekte gecikmez. Yoksul ailelerin yaşadığı orta yerde görkemli görünüşüyle değersizlik duyguları salgılayan şato ve onların sahipleri prenslerin, baronların, baroneslerin altlarda yaşayanların davranışlarını nasıl belirlediklerine tanık oluruz. Şaşaalı yaşamlarıyla gösteri ustalarının rolünü de üstlenen şato sakinleri, her ortaya çıktıklarında yeni bir buyruğu da ortaya atmakta gecikmezler. Buna bağlı olarak, yaklaşmakta olan savaşa karşı çoğunluluğun tavrı çoktan ortaya çıkmıştır bile. Viviers’in her köşesinden, mahallenin her evinden büyük coşku sesleri gelmektedir. Savaş, tüm ezilmişliğin, yoksulluğun üstünün çizilerek kahramanlıkla bitecek bir umut anlamına gelir. Askerleri taşıyan vagonlar yetersiz kalmaktadır, yığınlar akın akın savaşa gitmek için yollardadır artık. Simon’da ilerlemiş yaşına rağmen karısına veda edip, aynı kafileye katılmakta gecikmez. Kitabın başından itibaren okuyucusunu yönlendiren anlatıcı bu kez de savaşın dehşetini betimleyecektir. Başlangıçta monoton bir yaşam etrafında dönen kitap, savaşta yaşananlarla birlikte dehşetin de eşlik ettiği bir hızla akmaya başlar. Ateş ve kanın ortasındayken geri dönüş yoktur artık. Yığınlar bir tuzağa düştüklerini hissetseler de, artık çok geçtir: “Ezileceksin sonunda. Sadece senin gibilerin çarpıştırıldığı olaydır savaş; öleceksin, kurtulsan bile hasta ve sakat, yenik bir insan olarak döneceksin evine; neşelenmenin, sağlıklı olmanın tadını bile unutacaksın, zamanı amaçsız ve boşuna tüketmişliğin yılgınlığı çöreklenecek yüreğine. Tesadüfün mucizesi seni kurtarsa bile, görülmemiş bir zaferin askeri olsan bile, yenik döneceksin. Sonra o yavan, keyifsiz tüketilen iş saatlerinin girdabında daha büyük belalar dikilecek karşına; kan emiciler orada da sömürecekler seni, daha fazla kazanmak için kudurmuş bir öfkeyle saldıracaklar insanlığına ve sana ödetecekleri fatura savaş yüzünden, gittikçe kabaracak ve büyüyecek. Savaş günlerinde şehirlerdeki sığınaklarda, köy evlerinin ahırlarında geceleyen sen, savaş meydanlarının sonsuzluğunu dolduracaksın ve eğer yaşarsan, her şeyi yeni baştan ödetecekler sana! Senin olmayan bir zaferi, ya da harabeleri gene sen ödeyeceksin.” Aydınlık’ta, büyük çoğunluğun nedenini bilmediği savaşlara güle oynaya gitmesinin ardında yatan gerçekleri titizlikle işleyen yazar, savaş öncesi ve savaş sonrası dönemlerde insanların ruh hallerini biçimlendiren koşulları ve dış etkenleri gözler önüne sermiş. Bu anlamda, savaşta yaşananları kitabın en can alıcı bölümü olarak görebiliriz. Militarizmin bir kültürel öğe olarak önce sivil yaşamda başla(tıl)ması ise Aydınlık’ın ana temalarından biri. Bir anlamda kitap, yakınında bulunduğumuz savaş ve kalabalıkların durumu açısından da yaşadığımız döneme denk düşüyor. ? Aydınlık/ Henri Barbusse/ Çeviri: Erdoğan Tokatlı Yordam Yayınları, 2007/ 284 s. İmtiyaz Sahibi: Cumhuriyet Vakfı adına İlhan Selçuk? Genel Yayın Yönetmeni: İbrahim Yıldız ? Yayın Yönetmeni: Turhan Günay ? Sorumlu Müdür: Güray Öz ? Görsel Yönetmen: Dilek Akıskalı ? Yayımlayan: Yeni Gün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık A.Ş. ?İdare Merkezi: Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sok. No: 2, 34381 Şişliİstanbul, Tel: 0 (212) 343 72 74 (20 hat) Faks: 0 (212) 343 72 64 ? Baskı: İhlas Gazetecilik A.Ş. 29 Ekim Cad. No: 23 Yenibosna İstanbul Tel:0 (212 454 30 00 ? Cumhuriyet Reklam: Genel Müdür: Özlem Ayden / Reklam Müdürü: Eylem Çevik? Tel: 0 (212) 251 98 74 75 0 (212) 343 72 74 ?Yerel süreli yayın ? Cumhuriyet Gazetesinin ücretsiz ekidir. CUMHURİYET KİTAP SAYI 940 SAYFA 3
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle