Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
KIYI dergisinin Sanat Yönetmeni Ahmet Özer, KIYI’nın 1961’de başlayan, 47 yıl süren bir yayın serüveninden sonra 200. sayıya ulaşabildiğini anlatıyor. Zaman zaman kesintiler olmuş, düşe kalka bugünlere gelebilmiş. D AMAR dergisinin 200. sayısı üzerine yazdığım bir değerlendirmede, Anadolu’nun değişik yörelerinde yayımlanan dergi yoğunluğuna ilgi çekerek şöyle bir yoruma varmıştım: “Bir edebiyat dergisi neden çıkar? Dergiyi çıkaranların bir edebiyat anlayışı vardır. O anlayışın etkili olmasını isterler. Belki de bir bölge dergisidir. O bölgedeki edebiyatçılara yer açmaya, o bölgeye özgü değerleri öne çıkarmaya çalışırlar. Böylece o bölgenin önemini göstermek isterler.” Bölge dergileri için söylediklerim, o dergilerin işlevini önemsemediğim anlamına gelmesin. Yerel değerlere önem verirken edebiyatta işlevi olan, etkili bölge dergileri de vardır. Hele “taşra dergisi” sözünü kullanmak istemem. Artık taşra anlayışı da değişti. Ulaşım, iletişim, bilişim araçları taşrayı yakınlaştırdı. İstanbul’un içinde bile yer yer taşra anlayışı, taşra baskısı olabilir. Ama Karadeniz’in uzak bir KIYI’sında taşrada olduğunuzu anlamazsınız. Karadeniz’in doğu ucuna doğru Trabzon böyle aydın bir kentimizdir. OKUL İŞLEVİ Trabzon’da yayımlanan KIYI dergisi de 200. sayıya ulaştı. Ama KIYI dergisi, DAMAR gibi düzenli bir çalışmayla bu yolu aşabilmiş değil. Derginin Sanat Yönetmeni Ahmet Özer, KIYI’nın 1961’de başlayan, 47 yıl süren bir yayın serüveninden sonra 200. sayıya ulaşabildiğini anlatıyor. Zaman zaman kesintiler olmuş, düşe kalka bugünlere gelebilmiş. Bu kesinti evreleri üzerinde durmayı gereksiz buluyorum. Önemli olan yola koyulmaktır. Biraz geri kalsa bile, yaşadığı dönemleri etkilemesini bilmesidir. Mustafa Şerif ONARAN Değinmeler Karadeniz’in ‘Kıyı’sı KIYI’nın 47 yıllık yayın serüveninde bir okul işlevi de gördüğü kabul edilmelidir. Ahmet Özer diyor ki: “ ‘KIYI Okulu’ tanımı, derginin işlevini göstermeye yeter sanırım. Bu dergiyle bir içtenliğin, bir güzelliğin, bir dostluğun büyütüldüğünü belirtmek isterim” (KIYI, 200. Sayının Düşündürdükleri, OcakŞubat 2008). Bugün Trabzon’da Ercan Yılmaz’ın yönetiminde ADA, Yaşar Bedri Özdemir’in yönetiminde MOR TAKA gibi iki önemli edebiyat dergisi daha çıkıyorsa, KIYI dergisinin hazırladığı olumlu ortamın etkisiyledir. Bu dergiler nitelikli edebiyatın gelişmesi için birbiriyle yarışa girişmelidir. Dar çevrelerdeki birbirini yıpratma anlayışının uyumsuzluğuyla değil, yerelden evrensele doğru, iz bırakan bir edebiyatın gelişmesine olanak tanıyarak. Her ne kadar ADA ile MOR TAKA ele aldığı konuları işlemesi bakımından KIYI’yı geçmişlerse de, KIYI, bu ortamı hazırlamasaydı, onların varlık göstermesi kolay olmazdı. Hem, mevsimlik çıkan bu dergiler daha ancak 9. sayıya ulaşabilmiştir. Bakalım onlar da bu uzun yola çıkmayı göze alabilecekler midir? ATARDAMAR KIYI’nın 200. sayısında Ahmet Özer’in görüşleriyle bu gelişmeyi anlamaya çalışalım: “Sanat alanında güzelden, özgün olandan, estetik yapıdan yanayız. Toplumsal değerlerimize sahip çıkmayı, hakkı yenenlerden yana olmayı, edebiyatı magazinleştirenlere karşı durmayı, ‘insan’ı yazın alanından kovanlara tepki göstermeyi önemsiyoruz.” “KIYI, Karadeniz coğrafyasının sanat alanındaki sesidir.” Bu görüşü doğrular gibi “Atardamar” bölümünde Trabzon’da yetişen kimi değerlerin tanıtılmasına öncelik verilmiştir. Ahmet Özer bu değerleri şöyle sıralıyor: “Bedri Rahmi Eyüboğlu, Hasan İzzettin Dinamo, Arslan Pulathaneli, Rasim Şimşek, Ömer Güner, İ. Gündağ Kayaoğlu, Mustafa Duman, Can Akengin, Nabi Üçüncüoğlu...” Asıl önemli olan, ünlü olmayan değerleri tanımaktır. Atardamar’da yer alan öyle önemli kişiler var ki, bölge özelliğiyle onların dergide yer alması, tanımadığımız, hakkı yenen nice edebiyatçıyı, nice kültür insanını tanımayı kolaylaştırıyor. Bir bölge dergisine yakışan da kendi değerlerine sahip çıkmaktır. Her dergide görülen başka değerleri toplamak, önemli bir sorun gündeme getirilecekse, anlam kazanır. MOR TAKA o işi iyi biliyor. Yoksa, başka yazarların kendine özgü yazılarıyla dergiyi doldurmak, bölge dergisinin işlevini değiştiriyor. 50. YILA DOĞRU KIYI’nın 50. yıla doğru nasıl bir gelişme göstermesi gerekmelidir? Derginin Atardamar Bölümü 200. sayı nedeniyle bu görüşlere yer veriyor. İhsan Topçu, Ömer Faruk Hatipoğlu, Adnan Günbaş, Ülker Köksal, Mustafa Duman gibi yazarlar yeni dosya konuları oluşturulmasından yanadır. Bu dünyalar edebiyatımıza yön veren değişik görüşleri içermeli, bu görüşleri yetkiyle anlatacak yazarlara yer verilmeli, böylece KIYI, edebiyatta işlevi olan bir dergi kimliği kazanmalıdır. Öyle ki, hazır yargıların kolaylığından kurtulan bir okur topluluğu KIYI’yı izlemek olanağı bulabilmelidir. Dergide Trabzonlu yazarlara öncelik tanınması, bir bölge dergisinin özelliği olarak ilgi çekmektedir. Ama bu yazarların önemli bir bölümü Ankara’da yaşamaktadır. Derginin Sanat Yönetmeni Ahmet Özer başta olmak üzere, Ankara’da yaşayan Trabzonlular arasında Hüseyin Atabaş, Attila Aşut, Çiğdem Sezer, Neriman Calap aklıma gelenler arasında. Ankara’dan KIYI’ya yetişmeye, destek olmaya çalışıyorlar. KÜRESELLEŞEN EDEBİYAT Biraz da KIYI’nın 200. sayısındaki kimi yazılar üzerinde durmak yararlı olacak. Erendiz Atasü edebiyatın yüzeysel, dilin tekdüze bir gidiş içinde olduğuna, derinliğini yitirdiğine ilgimizi çekiyor, bunun nedenleri üzerinde duruyor: “Teknolojik orta çağın, yani tüketim uygarlığının, yani küreselleşme döneminin genç okuruna ulaşabilme ve onu anlatabilme kaygısı!” “Canı çabuk sıkılan, yoğunlaşmaktan zorluk çeken bu okur prototipiyle iletişim kurmanın yolu, edebiyatın oyunculuğunun abartılması ve metinlerin sığlaştırılması olarak düşünülmüştür, kimi yazarlarımız tarafından!” “Dillerin zaman içinde yıkılacağını öngörmek bilicilik sayılmamalıdır. Dillerin yıkılması, sözcüklerin aşınması, duygularına, düşüncelerine yabancılaşan, onları ifade edemeyen, giderek onları tümden yitiren bir robotinsanlar güruhu yaratacaktır” (Edebiyatı Bekleyen Tuzaklar). Erendiz Atasü, edebiyatı yozlaştıran bu yazarları “sınırsız kapitalizmin gönüllü köleleri” olarak niteliyor, bundan kurtulmanın yolunu da şöyle açıklıyor: “Tâ ki yeni kölelerin arasından kimileri, insansal varlığın özüne dair bir içgörü geliştirip bunu dışa vurmanın yöntemini buluncaya dek.” KADIN DUYARLIĞI Remzi İnanç’la Şinasi Özdenoğlu’nun anılardan yola çıkarak yazdığı denemeler, Öner Yağcı ile Günay Güner’in özgün yazıları, yazarlık birikimi olanlara özgü ustalıkla işlenmiş. Hüseyin Atabaş, kadın duyarlığıyla Trabzon’u anlatan Çiğdem Sezer’in kitabını tanıtıyor (“Kalbimin Kuzey Kapısı Trabzon”). Çiğdem Sezer, usta bir ozan olmanın hünerini, yaşanmışlıktan geçen deneyimlerle anlattığı Trabzon için de kullanıyor. Neriman Calap’ın öykücü Neşe Karel’le yaptığı bir konuşma var. Neşe Karel’i, Neşe Alagöz adını kullandığı ilk öykülerinden bu yana tanırım. Söyleşiden öğrendiğime göre 2 yıl kadar önce oğlu ölmüş. Özürlü bir çocuktu. Ama Neşe Karel’in yaşamasının anlamıydı o çocuk. Neşe Karel’in kadının yazgısını yorumlayan öyküleri “öyküde kadın duyarlığı” üzerine düşünmeyi gerektiriyor. Hele Hülya işbilir Behramoğlu’nun öyküleri de bu duyarlığı pekiştirince, konuyu ayrıca ele almak gerekecek (Beni Almaya Gelme Anne, Günizi Yayıncılık, 2006). Ancak kadın duyarlığı, kadınerkek ilişkisiyle sınırlı kalmamalı. O duyarlık toplumsal sorunlara da yansımalı. KIYI’DAN AÇILIRKEN Şeyh Sadii Şirazi’nin bir beyiti var, Doğu’nun edilgin yapısını anlatan bir beyit: “Denizden her türlü çıkar umulabilir. Ama sen kendini kurtarmak istiyorsan kıyıdan ayrılma”: “Be derya der menafi bi şümarest Eğer hahı selamet der kenarest.” Sözü bizim KIYI dergisine getirecek olursak, edebiyatçının “muhalif tavır” içinde olduğunu anımsamak gerek. Kendiyle barışık olmayan edebiyatçıdan, toplumun gidişine karışmadan bir kıyıya çekilmesini bekleyemezsiniz. KIYI dergisi de böyle bir sorumluluktan geçiyor. Ahmet Özer diyor ki: “KIYI’nın var olması Trabzon’da son zamanlarda yaşanan onca olumsuzluğa da bir karşı duruştur denebilir.” Bu karşı duruşu neden Trabzon’la sınırlayalım? Edebiyatta işlevi olması gereken bir derginin yerelden evrensele yönelmesi istenir. KIYI’nın yeni bir ivme kazanacağını umalım. Edebiyatta işlevi olan bir dergi haline geleceğini; gecikmeden, yayınına ara vermeden, aranan bir dergi olacağını umalım. Bunca yılın deneyiminden sonra bu zorlukların üstesinden gelmek sorun olmasa gerek. KIYI’daki bir şiirle, Ayten Mutlu’nun “Ateşin Kanı” adındaki, bizi savaşımcı olmaya çağıran şiirinden bir parçayla yazıya son verelim: “ah kardeşler kanınız buzdağları taşıyor kapınıza yığılan kömür öbeklerine hangi sabrın bekçisi sustuğunuz gidecek yeriniz kalmayacak yakında mukavva tabutların çıplaklığından başka duyun artık sesinizin sesini siz ki haritasız yollara çıkansınız tersinden yazılanı düzden okuyansınız yürüyün, gün batıdan doğmadan bastığınız toprağın kanı donmadan ah, kardeşler, cehennem kuyusundan daha derin uykunuz ne yazık! geceden daha kara suçluluğunuz” ? KİTAP SAYI 940 SAYFA 22 CUMHURİYET