Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Vitrindekiler Kumanlar ve Tatarlar/ István Vásáry/ Çeviren: Ali Cevat Akkoyunlu/ YKY/ 232 s. Kumanlar ve Tatarlar, Avrasya steplerinden gelip, Ortaçağ Balkanları’nda kalıcı etki bırakan göçebe savaşçılarıydı. István Vásáry bu çalışmasıyla Kuman ve Tatar tarihinde 11851365 arasındaki dönemin kapsamlı bir araştırmasını sunuyor. Kuman ve Tatar siyasi başarısının gerisindeki temel araç, Balkanlar’da birbirleriyle savaşan toplulukların hiçbirinin alt edemediği askerî güçleriydi. Bunun sonucunda Kuman ve Tatar grupları, Balkanlar’ın çeşitli bölgelerinde yerleşik hayata geçip yöre halkalarına karıştı. Kumanlar birbirini izleyen üç Bulgar (Asen, Terter ve Şişman) ve bir Eflâk hanedanının (Basarab) kurucuları olmanın yanı sıra, Bizans, Macaristan ve Sırbistan’da etkin roller oynadılar; Kuman göçmenleri her ülkenin seçkinleriyle bütünleşti. Bu kitap 13. ve 14. yüzyıllarda Balkanlar’daki siyasi kargaşanın bölgeyi Osmanlı fethine nasıl hazırlandığını da açıklıyor. İstanbul’un Anlatımı/ Federico Gravina/ Çeviren: Yıldız Ersoy Canpolat/ YKY/ 136 s. İspanyol denizci Federico Gravina’nın 18. yüzyılın son çeyreğinde İstanbul’a yaptığı yolculuğunu ve mürettebatlarıyla birlikte İstanbul’da gördüklerini anlattığı “İstanbul’un Anlatımı”, Osmanlı toplumuna, âdetlerine, yaşam biçimine, İstanbul’da yaşayan diğer halklara, yapılara ve gündelik yaşantıya ilişkin Batılı bir gözden yansıyan yer yer abartılı gözlemleri sunuyor okuyucuya. Bağdatlı Bir Yahudi Ailesinin Hikayesi/ Marine Benjamin/ Çeviren: Okşan Aytolu/ Profil Yayıncılık/ 320 s. “Bağdatlı Bir Yahudi Ailesinin Öyküsü”nde Benjamin, ailesinin yirminci yüzyılın ilk yarısında Irak’ta yaşayan Yahudiler arasındaki tarihi içinde uzun bir yolculuğa çıkıyor. Irak’ın bağımsızlığını kazandığı 1932 yılında Yahudiler bu ülkedeki en zengin ve en kalabalık etnik guruptu. Ticaret ve finans dünyasına tamamen egemen olan ve Dicle sahilinde muhteşem villalarda yaşayan bu azınlık Irak’ın önde gelen şahsiyetleriyle sıkı dostluklar kurmuştu. Bu tarihten yalnızca yirmi yıl sonra cemaat tamamen fakirleşmiş ve üyeleri de Yahudilere düşman bir Irak hükümeti tarafından ülkeden sürülmüştü. Benjamin’in büyükannesi olan Regina Sehayek bütün bu olayları bizzat yaşamıştı. Benjamin’in keskin duyuları ve akıcı kalemi, hem iyi hem de kötü yönleriyle Regina’nın zamanındaki Bağdat’ın canlı bir tasvirini yapıyor. Bu kitap Yahudilerin hayatta kalmak için verdikleri savaşı anlattığı kadar ‘Eski Dünyaya’ ait olan Bağdat’ın acı ve tatlı yönlerini de kapsayan bir portresini ve kökleri İslamın doğuşundan bin yıl öncesine uzanan ve kültürüyle Irak’ın huzurlu bir çöl cennetine dönüşmesine katkısı olan renkli ve canlı Yahudi cemaatini de tasvir ediyor. Ne var ki bu Irak ve Yahudi portresi uzaklarda kalmış SAYFA 26 bir anıdır artık. Benjamin Irak’a ilk kez 2004 yılında gitti. Amacı bir zamanlar capcanlı olan Yahudi cemaatinden geriye kalanları aramaktı. Hüzünlü ve komik olayların birbirini takip ettiği “Bağdatlı Bir Yahudi Ailesinin Öyküsü”, aynı zamanda bir macera kitabı... Girit Kandiye’de Müslüman Cemaati 19131923/ Melike Kara/ Kitap Yayınevi/ 128 s. 1829’da bağımsızlığını kazanan Yunan devletinin topraklarına katmayı hedeflediği yerler arasında Girit de bulunmaktaydı. Girit Rumları bağımsız Yunanistan’ın ortaya çıkmasından sonra Osmanlı devletine karşı isyan etmişler ve 20. yüzyılın başlarında birçok farklı faktörün de etkisiyle Yunanistan’a katılma amaçlarına ulaşmışlardı. Osmanlı devleti 1913 yılında, I. Balkan Savaşı sonucunda imzalanan Londra Antlaşması ile Girit üzerindeki haklarından vazgeçtiğini bildirmiş ve aynı yıl Yunan kralı Girit’in resmen Yunanistan’a bağlandığını tüm dünyaya ilan etmişti. 1913’ten sonra Girit Müslümanları, Türkiye ile yapılan nüfus mübadelesine kadar Yunanistan vatandaşı olarak on yıldan fazla bir süre adadaki yaşamlarını sürdürdüler. Bu süreçte Kandiye Müslüman Cemaati, Cemaatı İslamiye örgütlerinin koruyucu şemsiyesi altında azınlık statüsünde yaşadı ve bu yeni hukuksal durumun günlük yaşama birçok etkisi oldu. Melike Kara çalışmasında, bu yeni koşullarda Kandiye Müslümanlarının sosyoekonomik durumunu ve yaşamlarında meydana gelen değişimleri ortaya koymaya çalışıyor. Al Kocayı Vur Sopayı/ Ayşe Kudat/ Doğan Kitap/ 230 s. “İnsanlık tarihi boyunca şiddete uğramış kişileri çeşitli sınıflandırmalara tabi tutarsak, yakınları tarafından dövülen, hakaret gören, cinsel saldırıya uğrayanların savaşlarda, sokak kavgalarında veya terör olaylarında yaralanan veya ölenlerden çok daha fazla olduğunu görürüz. Aile içi şiddet, çağımızda neredeyse her iki kadından birinin, belki her çocuğun ve önemli oranda erkeğin, her gün, her hafta, her ay, sürekli olarak maruz kaldığı bir olgudur ve BM dahil uluslararası kuruluşlar ve ulusal sivil toplum kuruluşları konuya sahip çıkmaya başlamıştır. (...) Erkekler yalnız kadın değil erkek sevdiklerinden de şiddet görmektedir. Erkeklerin pısırık görünmemek için gizlemeleri sonucu bir türlü açığa çıkarılamayan bu konu Batı toplumlarında yavaş yavaş incelenmeye başlanmıştır.” Bu kitap, erkeğin maruz kaldığı şiddeti ve birçok erkeğin eşi veya sevgilisinden şiddet gördüğünü belgeleme amacı güdüyor... Hizbullah/ Joseph Alagha/ Çevirmen: Kadriye Göksel/ Doğan Kitap/ 392 s. Tüm dünyada bir terör örgütü olarak tanınan Hizbullah, 19841991 yılları arasında, iddia ettiği gibi, toplumsal değişimi ve toplumsal adaleti amaç edinen, örgütsel, yapısal ve ideolojik an lamda gerçek bir toplumsal hareket haline geldi. 1992 yılından itibaren de pragmatik siyasi programının dar sınırları içinde çalışan bir kitle partisine dönüştü. Bu kitapta, Hizbullah’ın kimliğini, üç bileşenli ideolojisini üç aşamada geliştirdiği savunuluyor: Dışlayıcı bir dini ideolojiyi yaymak, daha kuşatıcı ve kucaklayıcı siyasi ideoloji ve gerçekçi bir siyasi program. Seni Unutursam İstanbul.../ Nora Şeni/ Çevirenler: Saadet Özen, Şirin Tekeli/ Kitap Yayınevi/ 216 s. “Doğduğum sokağın ismi değişmiş! Teşvikiye’nin Kuyulubostan sokağına, adını hiç duymadığım bir şehit subayın adı verilmiş. Sokağımın ismini hatırlarken İstanbul’da ne çok ‘bostan’lı mekân adı olduğu dikkatimi çekti; Caddebostan, Bostancı, Şahkulu Bostan, Çınarlı Bostan... Büyüdüğüm Maçka sokaklarına benzemeyen, bağlı, bahçeli mahalle araları geliyor gözümün önüne. Daha eskiye gidip 19. yüzyıl sonu şehir planına baktığımda ise en büyük Osmanlı kentindeki bu ‘bostan’lı sokak çokluğu mekânsal belleğin uzun ömürlülüğünü, kırsalı unutmamadaki ısrarını anlatıyor bana.” Nora Şeni, Paris VIII Üniversitesi Şehircilik bölümünde öğretim üyesi. Bu kitapta yazar, İstanbul’u şehircilik açısından ele alıyor. Bizsiz Dünya/ Alan Weisman/ Çeviren: Füsun Doruker/ Altın Kitaplar/ 366 s. Bu kitap, insanların yok oluşundan sonraki dünyanın içyüzünü gösteren bir yapıt. “Bizsiz Dünya”da Alan Weisman, insanlığın gezegenine yaptığı etkiyi irdeliyor. Dünyayı insanlar olmadan göz önünde canlandırmasını istiyor okurdan. Weisman, kitabında uzak bir gelecekte kütlesel altyapının nasıl çökeceğini ve insanlığın nasıl yok olacağını anlatıyor; gündelik eşyalar fosil olarak ölümsüzleşecek; bakır borular ve teller birbirlerinin içine geçerek kırmızımsı kayalar haline dönüşecek; ilkel yapılar son mimari eserler olarak dünya yüzünde kalacak. Plastik, bronz heykeller, radyo dalgaları ve insan yapımı moleküller belki de sonsuza dek evrende kalabilecek son nesneler olacak. Organik ve kimyasal gübrelerle yetişen bitkiler yerlerini yabani otlara bırakacak, yeni kuş türleri üreyecek. “Bizsiz Dünya”, insanlar yeryüzünden silindikten, New York metrosu sular altında kaldıktan, dünya kentleri yıkılıp yok olduktan sonra gezegenin olası durumunu şekillendirmeye çalışıyor. Nietzschelerin Şöleni/ Jacques Derrida/ Derleyen ve Çeviren: Ali Utku, Mukadder Erkan/ Otonom Yayıncılık/ 250 s. “Nietzschelerin Şöleni”, Derrida’nın Nietzsche okumalarından ve R. Beardsworth’la bir söyleşisinden oluşan bir derleme kitap. Derrida, adeta katışıksız bir okur bu derlemede; felsefeyi bir okuma/yenidenokuma etkinliği olarak, yazıyı bir yenidenyazma etkinliği olarak görmeye zorlayan bir okur. Bunu da, hem okumanın hem de yazmanın sınırlarını zorlayarak yapıyor. Derrida, Nietzsche’den kendi yapıbozumcu öncüllerinden biri olarak söz ediyor. Nietzsche, Derridacı metinde, Derrida’nın Batı metafiziğinin merkezine yerleştirdiği bütün mevcudiyetin nostaljik özlemine bir alternatif olarak ortaya çıkıyor. ? CUMHURİYET KİTAP SAYI 940