Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Değinmeler MUSTAFA ŞERİF ONARAN çarpışan iki uçak Ulus’a nasıl düştü? Bunları anımsamak yakın tarihimizin karanlık anılarına dalmak anlamına gelecektir. ANILAR KENTİ Ankara’ya anılardan bakarken Işık Kansu’nun “Akasyalı Sokaklar”ını anımsamalıyız. Geçen yıl okurlarıma o kitabı tanıtırken Ceyhun Atuf Kansu’yla geçen günlerimizi de andım. O güzel insanlar nerede şimdi? Bir kenti anımsamak o kentin önemli insanlarını da tanımak demektir. Nurullah Ataç’ı, Nurettin Artam’ı, Nusret Hızır’ı, Ömer Asım Aksoy’u, Ahmet Muhip Dıranas’ı, Cahit Külebi’yi tanımadan Ankara’yı tanımış olmanın ne anlamı var. Ama bir kente anılardan bakmayı; kentle birlikte, kentin içinde büyümek, yaşadığı çevreyi anlatarak kendi kuşağında nasıl yer aldığını göstermek diye de yorumlamalıdır. Kendinden yola çıkarak bir kenti anlatmak o kentle bütünleşmesini bilmek demektir. Ankara’yı anlatmak için ille Ankara’da doğmak de gerekmez. Hani bir söz vardır: “İnsan doğduğu yerden değil, doyduğu yerdendir” diye. Gültekin Emre Konya’da doğdu ama, 5 yaşlarında bir çocukken geldi Ankara’ya. Kişiliğini bulduğu 25 yıllık bir yaşama serüveni geçirdi Ankara’da. “19561980 Ankara’sı ve ben iç içe geçtik” diyor (Yitik Kent ANKARA, Heyamola Yayınları, 2008). Ulus’ta, Çıkrıkçılar Yokuşu’nda bir eski Ankara evi. Sobalı, tel dolaplı yoksul bir ev. İdare lambası, tahtakurusu, zor koşullarda geçen bir çocukluk. Ayakişleriyle günü kurtarmaya çalışmak. O yaşama koşullarını anımsatan romanlardan, şiirlerden parçalar. Bahçelievler, Yenimahalle, Demirlibahçe’de geçen yıllar. DilTarih’teki öğrenclik. Yaşadığı çalkantılı dönemin şiirine yansıması. Piknik’te, Körfez’de, Tavukçu’da geçen içkili söyleşiler. Ali Cengizkan’ın, Muzaffer Buyrukçu’nun yazılı tanıklığında ankara’nın yorumlanması. Özellikle “Türkiye Yazıları” gibi edebiyatta işlevi olan bir derginin “Yazı Kurulu”nda görev alması, Muzaffer İlhan Erdost’un yayınevinde ilkeli yayıncılığın ne demek olduğunu öğrenmesi, onun bilinçlenmesine yol açmıştır. Neden “Yitik Kent Ankara”? Artık o kentten koptuğu, dış ülkelerde kendini aradığı için mi? Cumhuriyetin Ankara’sı olma nitelikleri yozlaştığı için mi? Okurlar kendince bir yanıt bulabilir. Ankara ‘ey iyi kalpli üvey ana’ emal Süreya neden Ankara’yı “iyi kalpli üvey ana” diye tanımlamış olabilir? Milli Mücadele’den geçtik. O savaşın yazgısını yaşayan kent, Ankara, bozkırın ortasında yoksul bir kasaba gibiydi. Nice elçilikler oraya yerleşmeyi onursuzluk saydı. Nice siyasetçiler İstanbul’un görkemi yanında Ankara’yı küçümsediler. Ama Ankara, Cumhuriyetin başkentiydi. Yeni yollar, yeni alanlar açılmış, yeni yapılar yükselmişse, onca emeğe Kuvayi Milliye şehitlerinin ruhu karışmıştır. C Metin Altıok, Ankara prensi, olarak görürdü Cemal Süreya’yı. Dikmen’e giderken hemen solda, Meclis’in arka duvarı dibinde, avuç içi kadar bir Cemal Süreya Parkı olduğunu bilir misiniz? Parkın içinde bir yere, bir tahta parçasına, kara boyayla yazılmıştır parkın adı. Orada bir sıraya oturup da Cemal Süreya’yı anımsadığınız oldu mu? İstanbul’un görkemine kapılanlar Ankara’yı küçümsediği için mi “üvey ana muamelesi” yapıyorlar? Bu “iyi kalpli üvey ana”ya Atatürk’ten sonra sahip çıkan uzak görülü bir siyasetçi olmadığı için mi Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay kederli bir yalnızlığa düşmüştü? Bir kente bakmanın değişik yolları var. Tarihin ötesinden, anıların içinden, sevi ilişkilerinin arkasından da bir kente bakılabilir. “İyi kalpli üvey ana” Ankara’ya bakmak için Cemal Süreya parkında biraz soluk almak da gerekebilir. “EĞİTİMİN BAŞKENTİ” Şu son aylarda Ankara ile ilgili ne çok kitap çıktı! VEKAM (Vehbi Koç ve Ankara Araştırmaları Vakfı) özellikle Ankara’nın kültür birikimini belgeleyen kurum. Zeynep Önen’in yayına hazırladığı Ömer Faruk Gençkaya’nın Anka ra’daki laik eğitim kurumlarını anlattığı kitabı önemli bir eksiği tamamlamak amacını taşıyor (Eğitimin Başkenti Ankara, VEKAM Yayını, 2008). Günlük yaşama düzenini laik anlayış içinde tanımak, bu anlayışın çağdaşlaşma üzerindeki etkilerini, eğitimi temel alarak anlatmak, devrim yasalarıyla eğitimin nasıl bir uyum içinde örtüştüğünü göstermek, Cumhuriyet Ankarası’nı tanımayı kolaylaştırabilir. Ankara’da çağdaş eğitimin kurumsallaşması Atatürk devrimleri yürürlükte kaldığı sürece geçerliğini korudu. “Çok partili düzene geçildikten sonra dinin kamusal alana yeniden ve yoğun bir şekilde girmesine yol açıldı” (Kısa Bir Değerlendirme). Yazar, eğtiim kurumlarının kuruluş evresiyle ilgili durumlarını anlatmakla yetinmiş. Nasıl bir değişim geçirdiğini, laiklik ruhuna uygun bir gelişme gösterip göstermediğini tartışmaya gerek görmemiş. Örnekse, Türk Dili Tetkik Cemiyeti’nin kuruluşu anlatılırken, günümüze doğru, geçirdiği aşamalar üzerinde durulmamış. O zaman Türk Dil Kurumu’nun tarihsel gelişmesi bilinmediği için, Atatürk’ün aydınlanmayla örtüşen dil anlayışı iyi belirtilmiş olmuyor. Ankara’yı Ankara yapan eğitim kurumlarıyla kültür kurumları, gelişme çizgisi içinde anlatılırken nasıl bir yozlaşma geçirdiği üzerinde de durulmalıydı. O zaman “Eğitimin Başkenti” olmasının bilincine varılabilirdi. Belki o zaman kitabın oylumu birkaç kat artabilirdi. Gelişim çizgisiyle değişim özellikleri özet olarak anlatılsa bile kitabın belgesel yapısına uymaz, yama gibi kalabilir. Ama Ömer Faruk Gençkaya gibi deneyimli bir yazar bu sakıncaları aşabilir, kitabın bütünlüğü bozulmayabilir. BİR HEKİMİN SORUMLULUĞU Gülseren Engin öyküler, romanlar da yazan bir hekim. Yalnız anılarla değil, belgelerle de bakıyor Ankara’ya. Bir kentin tarihi bilinmeden yaşadığımız zamanın iyi değerlendirilemeyeceğine inanıyor. Eskil zamanlardan günümüze doğru Ankara’nın geçirdiği çalkantılı dönemleri ele alıyor. Gülseren Engin İstanbul doğumlu olsa da, çocukluğu ile gençliği Ankara’da geçtiği, 1960’lardan 80’li yıllara doğru Ankara’daki toplumsal çalkantıları yaşadığı için, anılarında, siyasetin ağırlığı daha derin iz bırakıyor. Tıbbiyede okuduğu yıllarda 9 ay süren mutsuz bir evlilik geçiriyor. Hacettepe Tıp Fakültesi’nde başlayan öğrenciliği Erzurum Tıp Fakültesi’nde tamamlanıyor. Önceleri fizik tedavi uzmanlığına çalışıyor. Araştırmacı yapısına uymadığı için, tıbbın felsefesi sayılan patoloji alanına yöneliyor. İkinci evliliğini bir hekim arkadaşıyla yaparak İzmir’de bir eğitim hastanesinde patalog olarak görev yapıyor. Hekimlik sorumluluğunun yanında, siyaset karmaşasının Ankara’ya yansıyan çalkantılı yılları, ayrıntılı olarak kitabında yer alıyor (Sancılı Kent ANKARA, Heyamola Yayınları, 2008). Belgelerdeki ayrıntıların siyaset karmaşasının Ankara’ya yansıyan çalkantılı yılları, ayrıntılı olarak kitabında yer alıyor (Sancılı Kent ANKARA, Heyamola Yayınları, 2008). Belgelerdeki ayrıntıların siyaset günlerindeki karanlığı anlatması “Sancılı Kent Ankara”nın en önemli özelliği. Zaman su gibi akıyor. Geçmişte yaşanan haksızlıklar unutulyor. Gülseren Engin’in kitabı unutmamamız gerektiğini anımsatıyor. “Heyamola Yayınları” “Türkiye’nin Kentleri” dizisinde tarihimizin bilinmeyen yönlerini de gösteriyor. Ankara, “o iyi kalpli üvey ana”, yazarların değişik yönlerini ele almasıyla, Türkiye’nin gizli tarihine ışık tutuyor. ? Bu sayfayla iletişim kurabilmek için dergilerinizi ve kitaplarınızı aşağıdaki adrese gönderiniz: ULUS İŞHANI İyi ozan Ali Cengizkan aynı zamanda kentin dokusunu iyi bilen bir mimar. ODTÜ’de öğretim üyesi olan Ali Cengizkan Ankara’ya bütün olarak bakarken ayrıntıyı da görmesini bilen bir ozan. ODTÜ’de bir alan araştırması olarak hazırlanan “Ulus İşhanı”nın oluşum evrelerini anlatan kitabı Gene VEKAM yayını olarak çıktı (YERİN SESİ, VEKAM Yayınları, 2008). Ankara’yı tanımak biraz da çarşılarını tanımak anlamına gelir. O cıvıltı, insan ilişkilerindeki yakınlaşma, çarşıların ışıltılı dünyası ayrıca anlatılmaya değer. Ankara söz konusu olunca Ali Cengizkan’ı anımsamak gerekir. TARİH KENTİ Ankara’ya tarihin içinden bakan Feridun Büyükyıldız, Frikya Kralı Midas’e dek eskil bir zamana uzanır. Anadolu toprağından geçen uygarlıkların Ankara’da da izi kalmıştır. Feridun Büyükyıldız diyor ki: “Bir şehri tanımak için tarihini ve kültürünü bilmek yetebiliyor. Kendimizi o şehre ait hissetmek ise ayrıntıda kalan anılarını ve anılardaki insan sıcağını hissedebilmekten geçiyor” (Başka Kent ANKARA, Phoenix Yayınevi, 2008). Anadolu gibi çokkültürlü bir coğrafyayı yurt edinmek kolay değildir. O kültürlerle barışabilirsek güçlü bir ulus olabilmenin bilincine varabiliriz. Feridun Büyükyıldız, özellikle Cumhuriyetten sonra, Ankara’nın değişen toplumsal yapısına ilgimizi çekiyor. Kürt’ün Meyhanesi’ne gelen edebiyatçıların kendilerini izleyen sivil polislere içki ısmarlamasındaki çelişkili durum acı duyulan bir gülmece gibidir. Feridun Büyükyıldız yakın tarihimizin ankara’yla ilgili önemli olaylarına da değinir. Ankara Cinayeti’ni Kâzım Orbay’ın oğlu Haşmet Orbay mı işlemişti? Vali Nevzat Tandoğan neden canına kıldı? Ankara göklerinde SAYFA 22 MUSTAFA ŞERİF ONARAN Hekimköy Sitesi 20. Sok. No: 8 06800 ÜmitköyAnk. Tel.: (0312) 235 91 11 236 23 46 CUMHURİYET KİTAP SAYI 983