28 Nisan 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

...KISA KISA... ‘Karanlığın Güneşi’ Ziya Mısırlı Ë Engin TURGUT “Bakmanın sonu yok gözlerin nereye yetişebilir Dünyada yalnızca körlerin gözleri temiz kalabilir” Haydar Ergülen B en ne zaman Ziya Mısırlı’nın eserlerini okusam, şurama bir yaşama sevinci park ediyor. Yaşsız bir kalp bu! Büyümeye hiç niyeti olmayan, hep genç kalmış bir kahkaha geliyor aklıma. Işığın da bir kederi vardır ve Ziya Mısırlı’nın önünde diz çökebilir. Ziya Mısırlı gördüğü rüyalardan ve düşlerinden şiir yapabilecek kadar hayata sonsuz bir iştahla bağlı bir edebiyat adamıdır. Onun “gören kalp mağazası” yirmi dört saat açık, çalışkan gönlü ve kelimeleri hep insan kalbine sesleniyor. Saflığını, umudunu, Türkçeye olan aşkını hep diri tuttuğu içindir ki, incelmiş yalnızlığını kalabalık tutmasını bilmiştir. Ziya Mısırlı’nın bütün günleri gecedir ve onun güneşe ve ışığa ihtiyacı yoktur. Gönlü fazla gördüğü için, gönül gözünün hızına kimse yetişemediği için, gönül hırkasını üzerinden çıkarmadığı için, gönül sarhoşu olduğu için, “kalbe çevrilen gözler”i, “gurbette bir damla” gibi, gönül diliyle yazıyor her şeyi. İşte bu yüzden de yazdıkları sahicilik taşıyor. Ziya Mısırlı kendi kendinden taşan bir şairdir. “Dalındaki son yaprağa” bile şiir yazabilir. Hem bir öykücü, bir romancıdır da! “Gülün kökündeki ışığı” bile görebilecek kadar bir müzik adamıdır da. Ziya Mısırlı keman çaldığı zaman, Uzun Mehmet Kuyusu’ndaki taşkömürünün yüzü güler; Çaycuma’da bir ağaç ‘Görenkalp Koruluğu’na dönüşür... Çaycuma’daki ağaçlar gülümser. Kalbinin içinde yaşayan bir duygu insanıdır. O dile kilit vurmayacak kadar cesurdur. Sözünü esirgemez. Toplumuna, çağına karşı duyduğu sorumluluğu iliklerine kadar taşır ve yaşar! Birçok uyuşuk, aydın geçinenden daha devrimcidir. Doğruları söylemekten kaçınmayan, ölüm duygusunun üstüne üstüne giden, bir aşk ve umut sarrafıdır. Soysuzlara, soygunculara, o soylu kalbinin ışığıyla kör eder zalimlerin uykusunu. Ziya Mısırlı’nın yazıları, öyküleri, şiirleri ikiyüzlü şarlatanların rüyalarını ürkütür. Dürüstlük ve çağdaşlık onun biricik ilkesidir. İlkeli bir yeryüzü adamıdır. İNSAN OLMAK SANATI Ziya Mısırlı direnmenin diğer adıdır. Kader ve keder onun için sadece bir kelimedir ancak! Kendi bahçesinde bir kardelen çiçeğidir. Bilimden, sevgiden, sanattan başka hiçbir şeye inanmaz. Kallavi bir rubai olmuş kalbinden çıkardığı kelimeler bir ok gibi saplanır yobazların alnına! Hep üretmekten, hep bilgiden yanadır ve yarasını içine akıtır. İnsan olmak sanatını demlendirmiş, bu yaşında, son demlerinde bile ilkyaz şarkıları gibidir. Orson Welles’in “I know what it is to be young” şarkısındaki adamdır. Kendi ıssız köşesinde sürekli yaratma sancısıyla geçirir ömrünü. Bezginliğe, umutsuzluğa prim vermez. Haz ve yaz adamıdır o ve hiçbir yazgıya boyun eğmeyecek kadar, hayatın ellerinden öpecek kadar güçlü ve Ziya Mısırlı direnmenin diğer adıdır. Kader ve keder onun için sadece bir kelimedir ancak! Kendi bahçesinde bir kardelen çiçeğidir. bir o kadar da zariftir. Dev gibi bir devinim gezinir içinde. Cemil Meriç ve Borges’le rakı içtiği görülmüştür. Onlar meşki aşk denizinde bir güzel yıkamışlar ve sevmesini bilmeyenlere, bakıp ta görmeyenlere gören göz olmuşlardır. Ziya Mısırlı’yı anlatmak ve anlamak için bir an için gözlerinizi kapamanız yeterli olacaktır. “Kim demiş ki, ağaçlar; okuma yazma bilmez!/ Kulakları yok, duymaz; göz olmayınca görmez/ Oysa kök, el ayağı; yaprak gözü kulağı” demişliği vardır, anlayana! Ben Ziya Mısırlı’nın bir imgesi olabilmek için kalbinin etrafında bir semazen gibi dönsem de onun gönül köşküne yine de giremem! Kendi başına bir devrimdir bu güzel insanımız. Benim kendisinden öğreneceğim hayat dersleri asla bitmez! Onurlu, kişilikli ve nitelikli insanlarımız ne yazık ki azaldı, var olanları da ya yok ediyorlar ya da içeri alıyorlar. O yüzden Ziya Mısırlı’nın Atatürk, Mevlânâ, Ömer Hayyam, Yunus Emre ve mis gibi Türkçe kokan kalbine sokulmak ve kendisini sevgiyle kucaklamak bir vefa ve gönül borcudur diye düşünüyorum. O bir çevrecidir de, Tema Vakfı’na gönülden bağlanmıştır. O herkesin kalbine bir fidan dikecek kadar da ince ruhlu bir nefestir. “Üç aralık, dünyada ‘Engelliler Günüdür.’/ Kanımca sağlamlara, güçlülük düğünüdür” demesi de kafadan engelli olanlara bir ders niteliğindedir. Sevgili Ziya Mısırlı’nın o güzelim gönlü bir çocuk pastası gibidir ve paylaşamazsa acı çekecektir. Ben yeryüzünde okumayı bu kadar çok seven başka bir şair, yazar daha görmedim. Müthiş bir kitaplığa ve zengin bir arşive sahiptir. Yarına kalıcı yapıtlar sunmak arzusuyla yanıp tutuşur. Söz gelimi yirmi üç nisan geldiğinde o sokak çocuklarını düşünmeden edemez. Özgürlükten, demokrasiden, cumhuriyetten yana, gerçeğin hiç sönmeyecek ışığını, erdemli olmanın görgüsüyle şair dostum Haydar Ergülen’in de dediği gibi, “gönül gözümüzü açmaya” çalışıyor. Sevgili Ziya Mısırlı, bir gün insan maskesiyle dolaşan insanlar, insanlığından utanmaya başladıkları zaman belki gözleri açılır ama o zaman da gördükleri karşısında utanırlar diye düşünmeden edemiyorum. İki gözüm, genç arkadaşım, kıymetli insanım, ben sizin o muhteşem gönlünüzden ve ellerinizden sevgiyle öpüyor ve daha nice sağlıklı ömürler diliyorum.? Karanlığın Güneşi/ Ziya Mısırlı/ Hüsnütabiat Matbaası Postmodern Kırılmalar Ë Hülya TOKSÖZ B irbirine bulaşıp akan görüntülerin esrik işleyişine katılıyordu zaman... Sürekli yer değiştiren göstergelerin asılsız bir suret olarak boşlukta gezinişine... Fabrikasyon üretimin iştahlı iç geçirmeleri, estetik soslu, parlak gıcırtılı objeler... Birbiri yerine geçen, daha değerli krallıklarını kurmak için... Hepsi post önekiyle sıralanan etiketler, sıkıcı bir sonra hali... Belirsiz bir çoğalma... Eksikli bir hesaplaşma... En katı geometrinin boyunduruğunda sınırlı soluk alıp vermeler, uzatıp ellerini dokunacak olsa yüzünü yitirmiş... Yansımasız bir kendi olmuş... Çelişik, karşılıksız paralar gibi değiştokuş edilecek yine... İstemsiz, merkezinde oturamadan yerleşiminin... Bir kırılıp dökülmeyle, bozuldu yüzü... Bozularak yapılaşmasının üstüne!... Rıfat Şahiner’in “Postmodern Kırılmalar” adlı kitabından bahse girerken yukarıdakileri sıraladım ki, sanatçının postnesne adını verdiği, geç kapitalist objelerin sanata dair yol alışlarını görselleştirsin. Öyle ki; bu objeler Duchamp’ın hazıryapım stratejisinin günümüzdeki yankısını oluşturmakta. Korunaklı mabetlerinde, değerli postyapımları kutsamak adına ikame edilmiş sanat kurumunun gözde mekânlarını, sanat nesnelerini metasallaştıran küresel şebekeleri ve teknolojinin buyurgan ilerleyişini bilgiişlemsel bir hoşnutlukla karşılayan izler kitleleri... Şahiner, modernin kayıp giden otoritesini ve merkezi çevreleyen tekinsiz söylemleri irdelerken, sanatsal ortamın kaypak ve karmaşık stillerine, orijinalin yokluğuna, biricik sanat objesine ve yaratıcısının ölümüne tanıklık ediyor. Dahası bu bir otopsi işlemi sanki.. Modernizmin cesedi kımıldadıkça, bu eylem zorlu bir yol almaya dönüşüyor... Geçkapitalist sürecin işadamı kılıklı yeni sanatçı tipolojisi, yüksek sanat ile popüler kültürü harmanlayan haşarı çocuk Andy Warhol ile başlayan kitap, giderek Jeff Koons ve Damien Hirst gibi yeni jenerasyonların sanatına odaklanıyor. Sponsorluk mekanizmasının parlattığı, pragmatik sanatçılar,Beuys, Kiefer ve Haacke gibi politik donanımlı isimler, neoavangardistlerin öncülerinden Cage ve Paik, sahte ve kopyayı erkek egemen kültüre karşı bir silah olarak kullanan Sherrie Levine yazarın kitabın birinci kısmında yer verdiği kırılma noktaları... Şahiner, modern sonrası kırılmaların en şiddetli noktalarında konumlanmış. Bu ilk adımdan sonra meseleleri harmanlayıp daha karmaşık bir dizi probleme yanıt arıyor sanat dünyasındaki... Postmodern Kırılmalar, linguistik verileri tersyüz eden ve modern metni söküme uğratan Barthes ve Foucault gibi düşünürlerin izini sürüp, ötekini görmezden gelen söylemlere çatıyor kimi zaman... Kimi zamansa pazarın işleyişine ayak uydurmuş ve sisteme teslim olmuş sanatsal pratikleri sorguluyor... Bu açıdan bakıldığında Postmodern paradigma yüzer gezer bir eleştirel güzergâhta ilerliyor. Moderni ele geçirdiği, onu hissiz, soğuk, mesafeli, yanıt vermeyen bulduğu anda, gündelik olanın hercailiğini bünyesinde barındıran bir ‘çokluk’a yöneliyor. Sürekli bir şimdi olarak, geçmiş ve gelecek arasında sanal bir zaman kuruyor. Aslında geçmekte olanı ele geçirmeye çalışıyor, hayatın hızına yetişemediğinden onu bu sürekli şimdiye sıkıştırmak ve sabitlemek istiyor. Heterojen ve eklektik bir yapı organize ediyor. Görünen ve gösterilen, hakikat ve sahte, güzel ve kitsch gibi ayrımları yoksayan, disiplinleri birbiri içine geçiren, eşsiz olanla her yerde bulunanı yüz yüze getiren, keyfi olarak birbirine ilmekleyen stratejileri anlamaya çalışıyor Postmodern Kırılmalar... Rıfat Şahiner, kitabı oluştururken uzunca süredir kaleme aldığı makalelerin bileşiminden çağdaş bir kolaj gerçekleştirmiş sanki.. Eşzamanlı sanatsal meseleleri böylesine bir araya getirdiğinde, kitap düz bir anlatı olarak işlemiyor elbet. Her bir pasaj, bir diğeriyle, her bir bölüm ötekilerle dolaylı ilişkiler, benzeşimler ve gerilimler kuruyor. Bu bakımdan okurun farklı parçaları bir araya getirip yeni bütünlükler ya da ele alınan süreç gibi şizofrenik bütünlüksüzlükler içinde savrulması pek mümkün. Kitap enerjik bir işleyişle, çevrimsel bir yol alışla, başı ve sonu olmayan modernpostmodern hattında yolculuğa davet ediyor okuru. Günümüz sanatının fay hattında, modern sonrası büyük depremin ve artçı sarsıntıların peşine düşmüş Şahiner... Okuru da bugünün sanatında olup bitenleri keşfe çağırıyor adeta... ? Sanatta Postmodern Kırılmalar ya da Modernin Yapıbozumu/ Rıfat Şahiner/ Yeni İnsan Yayınları/ 224 s. Rıfat Şahiner ¥ SAYFA 18 CUMHURİYET KİTAP SAYI 983
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle