Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Dağlarca şiiri Bir ‘ulu şiir adam’ “Yapıtlarımın hepsi bakışlarımdır benim. Onlarla görmek isterken görünürüm de. Görmek istediklerim, göründüklerimin bin katıdır” diyen Fazıl Hüsnü Dağlarca, şiirimizin “Büyük Göz”üdür. Her imgesi, her evresi, her şiiri geniş dünyaları barındırır. Ë Arife KALENDER “Ey kız ey oğul Neden ölüler yaşamaktadır biliyor musun Çözüle çözüle dağıla dağıla Evrenin sonsuzluğunu Kımıldamaktadırlar da ondan…” üzyıla yakın ömrü ve yüzlerce şiiriyle; Çağdaş Türk Şiiri’nde, kendisine tüm akımların ve şiir anlayışlarının dışında geniş yer açmayı başaran Dağlarca şiirini incelediğimde, dört evreyle karşılaştım. Bu evrelerde; Türkiye’nin, cumhuriyetten bu tarihe dek yaşadığı, sosyoekonomikkültürel tüm değişim ve gelişimleri izlemek olası. Bu nedenle Dağlarca’ya “Türkiye’nin şiir ağacı” demek yanlış olmaz. Bir ülkenin bir şairde yansıması olarak da yorumlanabilir. 1935 yılında, Havaya Çizilen Dünya ile şiir dünyasına giren Dağlarca; ilk dönem şiirlerinde birçok şairde olduğu gibi ‘BEN’i anlatır, kişisel dünyasına ‘KUŞ’ imgesiyle yolculuklar yapar. Bu imge kapanıklığın, dışarı çıkma isteminin, ‘GİZ’e uçuşların, özgürlüğün simgesidir çoğu yerde. Bu dönemde başlayan ‘GÖK’ kavramı son kitabı Uzaklarla Giyinmek kitabına dek sürer. (Çocuk ve Allah, Taş Devri, Aç Yazı, Asu…) İlk kitabının yayımlandığı yıl subay olarak göreve başlayan Dağlarca; görevi gereği tüm Anadolu’yu gezmesi, buralardan etkilenmesi nedeniyle ‘BİZ’i araştırır. Orta Asya’dan itibaren süregelen Türk yaşamlarında; göçleri, destanları, inanışları inceleyerek şiirleştirirken ‘AT’ imgesini kullanır. Subay oluşu ve askerlik öğretileri de bu ilgisini körükler. (Türk Olmak, Bağımsızlık Savaşı,Çanakkale Destanı, Üç Şehitler Destanı…) Tüm dünyada ve Türkiye’de ideolojik kavgaların verildiği; hak, hukuk, adalet, özgürlük, sömürü kavramlarının tartışıldığı, yetmişli yıllarda F.H. Dağlarca yansız kalamaz. Üçüncü evrede: ‘DÜNYA’lıdır. Yalnızca ülkesinde değil, tüm dünyada insanın zulümden, haksızlıktan korunmasını, emeğin hakkının verilmesini ister. Bu evrede ‘EL’ imgesi çoğu kez ‘AYAK’ imgesiyle birlikte üretimi simgeler. (Vietnam Körü, Almanya’da Çöpçülerimiz, Yeryağ, Hoo’lar, Toprak Ana, Batı Acısı, Cezayir Türküsü vb…) Dördüncü devre ise ‘KOZMİK’ dönemdir. İlk şiirlerinde sözünü ettiği gök rin, ilk kitaplarından itibaren Allah, dua, tespih, seccade, imam, minare vb. imgeleri sık geçer. Ancak daha sonraları Anadolu’yu, Türk insanını yakından tanıması, hem de yaptığı incelemeler (Mevlana’da Olmak, Yunus Emre’de Olmak, Pir Sultan Abdal Günleri vb.) onu Orta Asya’ya, Şamanizm’e kadar götürür. Dağlarca’da İslami öğretiler, Şamanizm ve tasavvuf düşüncesiyle zenginleşir. Doğadaki her şey ‘TANRI’nın görüntüsüdür, bu nedenle kutsaldır. Ölüm yoktur, çünkü her şey biçim değiştirir. Her canlı başka bir canlıya dönüşerek yaşamayı sürdürür… Bu ise Şamanizm’in temel bakış açısıdır. Anadolu’da bunu Alevi inanışında görürüz. Alevilerde Hz. Ali “bin bir donda” görünür. Süreçler içinde değişik koşul ve görüntülerde ortaya çıkan Hz. Ali’nin, adları da başka başkadır. Dağlarca bu dönüşümü; doğa içinde daha çok ağaç simgesiyle verir, doğa ötesini, “daha büyük bir yazının im im görüntüleri” olarak yorumlar. Y “Doğa içindedir ya doğa dışıdır Yazılarımız bizim Yeni evrenlere ulaştığımız yerde Yaşar yeni gövdelerimiz …. Bu kuşku da ne Korkuyor muyum seviniyor muyum ben Doğa bile milyonlarca yıllık doğa bile Daha büyük bir yazının im im Görüntüleri olmasın?” YAŞAMIN BULUŞMA NOKTASI Yeniden doğuş, ten değiştirme, ruhun ölümsüzlüğü vb. inanışların Anadolu’da ve Şaman inancında önemli olduğunu biliyoruz. Kahramanların, şehitlerin atıyla birlikte gömülmesi, mezara ölen kişinin eşyalarının konması; onun yeniden dirileceği inancını taşıdığı gibi, ölünün ardından kesilen kurbanlar, yapılan yemekler de yaşamın sürdüğü ve süreceği düşüncesinin göstergesidir. Bu inanışlar, çoğu yerde ve zamanlarda ‘Ağaç Evliyalar’ olarak karşımıza çıkar. Ağaca bez bağlama, dilek ağaçları Türklerin Orta Asya’dan beri getirdikleri, bugün de yaşayan geleneksel inanışlarıdır. Genellikle dağların zirvesinde tek başına duran, bu ulu ve yıllanmış ağaçların sıradan olmayışı, seçilmiş olması da ilginçtir. “Ağaç insana benzer/ Ormanda gibiyiz yalnızken/ Tek başınadır ormanda ağaç. … Ağaç ırmağa benzer/ içinden/ yeryüzünün gökyüzünün aktığını dinlersiniz. … Ağaç ilk yükselen/ İlk arayan/ İlk bulan” dizelerinde görüldüğü gibi ağaç imgesi bir orta noktadır, her şeyi her şeyle birleştiren. Yeryüzü ile gök katmanları arasında duran ‘insan ağaç’ toprakla suyu, suyla havayı, rüzgârla yaprağı buluşturur. Yaşamın ‘buluşma noktası’ ağaçtır. yüzünü ve gerisini düşünür. Her şey kozmik âlemin birer parçasıdır. Bu evrede ‘GÖK’ imgesi kaçınılmazdır. Yüzyıla yakın bir ömrü şiire adayan Dağlarca’nın el atmadığı tema, kullanmadığı imge ve sözcük yok gibidir. Türkçenin tüm verdiklerini alan ve çoğunu kendine özgü ustalığıyla kullanarak do “Ot büyürken buğdaya Buğday büyürken fidana Fidan büyürken ormana Orman büyürken insana benzer İnsanı sevmezse neye yarar uygarlık” diyen Dağlarca şiirinin yönelim noktası ‘İNSAN’dır. Tüm imgeler, şiirler, temalar; insanın çocukluğundan ölümüne dek, geçirdiği süreyi (SÜREZ), ilk insandan günümüze değişimini, doğayla ve başka insanlarla etkileşimini, tanrıinsandoğa üçlüsünün evrelerini, emeği, ürettiği araçlarla yok edilişini, ekonomik sistemler tarafından sömürülüşünü, yoksullaştırılmasını anlatır. Her şiir insanı anlatır, insanadır. “İnsan/ Ağaç olur birdenbire/ İnsanda yaprak sallanır” diyen şair: “Ey insan kenti Ey insan kentlerinin birleştiği dev kent Senin yollarındır alanlarındır çıkmaz sokaklarındır Yazdığım Çizdiğim Boyadığım Senin yollarındır alanlarındır çıkmaz sokaklarındır İçinde bulunduğum aydınlık İçinden dışarı çıkmak istediğim istemediğim” dizeleri ile ana temasının insan olduğunu vurgular. İlk şiirlerinde kapalı bir söylem ile yola çıkan Dağlarca’da mistisizm önemlidir. Daha sonraları da ulusalcılığı, yurtseverliği öne çıkar. Şairin tüm şiirleri incelendiğinde: “ben+biz+dünya+evren” düzleminde gelişen ve değişen bir izlek görülür. Her şairin şiir içinde gelişip, büyüdüğü düşünülecek olursa; Dağlarca kendisinden yola çıkarak, düşselde ve düşüncede evrensele ulaşabilmiştir. Müslüman bir ailenin çocuğu olan şai yumsuz derinlikler yaratan şairin, hiç vazgeçmediği bir imge vardır ki her evresinde karşımıza çıkar: ‘AĞAÇ’… DÜŞÜNCE KATMANLARI... Dağlarca şiirinde bazı imgeler, büyük düşünce katmanlarının kapılarını açar. Bunların birçoğu kitaplaşacak kadar çoğalan şiirlerin, ana iskeletini oluşturur. Örneğin ‘DAĞ’ imgesi; rüzgâr, mağara, gece, yıldız, çoban, gök imgelerini de beraberinde çağırdığı gibi, bir ülkenin anlatıldığı yerde simge durumunda, ülkenin işaretleri olarak karşımıza çıkar. (Ağrı Dağı Bildirisi vb..) “Otun çiçeğin ağacın Yağmurun karın Kısacık görünümünden sonra Mamut anıları gibi Ortalıktan bir ağarının siliniverdiğini Götürürlerdi hemen yerden göğe dek” dizelerindeki gibi; ağaç göğe doğru ilk uzayan, yükseldikçe aşağılardakini daha iyi gören, göklere ve ötesine daha çabuk varan bir kavramdır. “Ağmak” fiilinden gelmektedir ve göğe doğru buharlaşıp kaybolmak, uzamak, erişim istemek anlamlarını içerir. ‘Ağaç Evliyalar’ın tepelerde bulunuşu ise yükseğin yükseğini işaret eder. “El Olayı II” başlıklı şiirinde: “Ön ayaklarımız bizim/ El oluverince/ Şaşkınlıkla sordu bütün hayvanlar:/ Nereye gitti ön ayaklarınız?” dizelerindeki gibi onlarca şiirinde; ön ayakları ele dönüş¥ müş, evrimleşmiş insanı tanımlayan CUMHURİYET KİTAP SAYI 983 SAYFA 10