Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Kitaplar Adası M. SADIK ASLANKARA Belgesel Sinema Sanatını Hedef Tahtası Yapmak! Alin Taşçıyan için... B elgesel sinema, özellikle son yıllarda çeşitli nedenlerle, hatta birbiriyle ilişkilenemeyecek konumlamalarla sık sık gündeme gelir, tartışılır oldu, konu üzerine ileri geri öne sürüşler başladı, sonuçta kamuoyunun dikkati belgesel sinemaya çekildi görece. Ne var ki tartışma, belgesel sinema sanatından çok, bunun yapılma biçimlerine, ürünlerin kendilerine yönelikti daha çok. Bu çerçevede tartışmaya kaynaklık eden yaklaşımlar iki ayrı öbekte toplanabilirmiş gibi geliyor bana... 1. Dışarıdan gelen, belgesel sinemaya yönelik başkalarının tutumlarından kaynaklanan tartışmalar, 2. Belgesel sinemaya içeriden yönelen, yönetmenlerin kimi tutumlarından kaynaklanan tartışmalar... İlk öbekteki tartışmalara daha çok resmi, özel, tüzel kurumların yaklaşımları yol açıyor... Sözgelimi Kültür ve Turizm Bakanlığı adına görev yapan Değerlendirme ve Sınıflandırma Kurulu’nun kimi belgesel yapımlarına yönelik kararları, bakanlıkça belgesel sinema yapımlarına sağlanan desteğe yönelik kimi yönetmelik maddeleri, belgesel yapımların telif haklarına ilişkin kimi yaklaşımlar, destekleme kurulunca açıklanan desteklenecek belgeseller listesi, Antalya Altın Portakal Ulusal Belgesel Yarışması’nda seçici kurulun, belgesellerin “profesyonel olmadığı” yönündeki açıklaması, kimi yayın kuruluşlarınca öne sürülen düşünceler, kimi belediye başkanları ile yerel yöneticilerin kimi belgesellere yönelik olumsuz tutumu, hiçbir gerekçe olmaksızın belgesel gösterimlerinin engellenmesi, hatta durdurulması girişimleri bunlar arasında anılabilir... Bunun gibi daha pek çok tutum, davranış, alınan karar, yapılan açıklama belgesel sinema yapımları üzerine tartışma yaratabiliyor. Ancak bu tartışmalarda belgeselcilerin dolaylı, dolaysız herhangi etkisi bulunmuyor denebilir... Kamuoyunda belgesel sinema üzerine başlayan, zaman zaman alevlenen tartışmaların yukarıdaki örnekler doğrultusunda ortaya çıkanlarında dış etmenlerin rolünün ağırlığı çok açık. Ancak kamuoyundaki tartışmaların belgesel sinema sanatına yönelik bir güven sorununu da içinde barındırmaya koyulduğunun, sonuçta belgesel sinema sanatının kendisinin hedef tahtasına alındığının görmezden gelinmemesi gerekiyor... HEDEFTEN VURULMAK İSTENEN BELGESEL SİNEMA Bu tutumlar, davranış biçimleri, yaklaşım yöntemleri, belgesel sinemanın, örtük de olsa, genelde sansüre uğrama tehlike siyle karşı karşıya olduğu olgusunu getiriyor önümüze. Belgesel sinemanın doğrudan kendisinin de hedef alındığı öne sürülebilir bu durumda. Peki geçen bunca yıl içinde ne olmuştur da belgesel sinema, sinema sanatının bir türü olarak topluca hedef tahtası yapılmıştır? Böyle bir baskıdan söz edilecekse eğer, belgesel sinemanın erkle çatışan, birer postula bağlamında genel geçer doğrularmışçasına kabullenilmiş görüşlere karşı çıkan, farklı, ayrıksı düşünen yanından, bu çerçevede resmi söylemlerin tümüne sırt çevirip “sivilleşme”yi içselleştiren yanından kaynaklanıyor olmalı bu. Öyle anlaşılıyor ki, erk sahipleri, belgesel sinemanın yolunu kesmeye, daha doğrusu akışını değiştirmeye, onu kendi sularına çekebilmek ya da kendilerinden yana bir tutuma zorlamak için çabalıyor... Olup bitenler böyle bir sürecin yaşanmakta olduğunu ele veriyor sanki bir bakıma... Özellikle sınıfsallık temelindeki siyasal erkin belgesel sinemadan rahatsızlık duyabileceğini, bu rahatsızlığın her geçen gün yükselebileceğini kestirmek, belgesel sinemaya reva görülen kimi davranış modellerine, tutumlara bakıldığında olanaklıymış gibi görünüyor bana. Daha öncelerde de belgeseller çeşitli baskılarla karşılaşmıyor değildi elbette. Kaldı ki sinema sanatımızın kendisi de, tüm türleriyle bir bütün olarak baştan bu yana kurumlaşmış bir sansürün gölgesinde yaşamadı mı hep? Ancak belgesellere reva görülen davranış modeli, tekil örnekler halinde kalıyor daha çok. Bunun yanında “doğa belgeseli” bağlamında toplumsuz, insansız içerikteki çalışmaların sınıfın zengin, cici çocuğu gibi açıktan açığa sırtının sıvazlandığı; buna karşıt konumdakiler içinse “yaramaz çocuk” imgesi yaratılarak belgesellere yönelik bir temel siyasa oluşturulmaya çalışıldığı da söylenebilir herhalde. Uzunca sayılabilecek bir dönem bu böyle sürdü zaten. Sayıca iki elin parmakları kadar bir belgeselci grubu ikili ölçekle yönlendirilmeye çalışıldı hep; cici çocuk davranışı sergileyenler aferinle karşılandı, ayrıksı bir iki örnekse gözden düşürülmeye çalışıldı. Ancak yaşanan teknolojik çağda çekim olanakları arttığı, belgesel yapımı görece kolaylaştığı için özellikle son on yıl içinde belgesel sinemacı sayısında öyle bir artış ortaya çıktı ki, bu gelişme belgesel film üretimine de yansıdı. Yüzlerce kişilik bir belgeselci kadrosu, her yıl çok sayıda belgeselin altına imza attı. Sınıftaki cici çocuklar ise, bu yoksul belgesel sinemacı çoğunluk arasında ortadan silindi neredeyse. Belgesel sinemanın aykırıları, hep bir ağızdan farklı sesler çıkarırken, bu durum erk sahiplerince de izleniyor olmalıydı. Belgesel sinemada çoksesli tutumlardan hoşlanılmıyordu oysa, erk sahipleri belgesel sinema sanatını hedef tahtası yapmaktan çekinmedi bu nedenle. BELGESEL SİNEMA TRUVA ATI MI? Bir de belgesel yönetmenlerinin yol açtığı yapay gündemlerle ortaya çıkan tartışmalar söz konusu. Hatta ötesinde kamuoyunu uğraştıran didişmelere, dalaşmalarla sataşmalara da tanıklık yapıyoruz... Sayıları azımsanmayacak bir belgeselci kitlesi, belgesel sinema sanatını, ille de kendi düşünüşleri, duyuşları, kanıları yönünde bir söz söyleme ya da anlatma sanatı olarak alıyor nedense hâlâ. O zaman belgesel sinema, konu, sorun aktarmanın sinema sanatı içindeki truva atına dönüşüyor elde olmaksızın... Oysa belgesel sinema, sinema sanatı içinde bir tür olarak söz söyleme, anlatma işi değil sanatsal bağlamda somut, biricik, özgün yapı ortaya koyma işi... Seyirci, izlediği belgeselden sonuç üretebilir, vargıya ulaşabilir, ancak yönetmen, bunu söylemenin, anlatmanın aracı olarak kullanamaz sinemayı. Öyleyse birebir görüntülerin aktarıldığı belge filmle, yönetmenin gerçeklik kavrayışına bağlı olarak görüntülenen belgesel filmi ayırmak gerekiyor ilkin birbirinden. Belgesel sinema, yönetmen filmidir çünkü, tıpkı öykülü sinemada olduğu gibi. İlk önce belgesel yönetmeni kavramalıdır bunu. Görüntüye kimi sözleri, duyguları, etkileri katarak belgesel yaptığını düşünüyorsa yönetmen, gezici bomba benzeri truva atı olarak kullanıyordur belgesel sinema sanatını. Bu, söz konusu sanat türünde, ürün verimlemiş kişinin kendi kişisel çıkarı için sanatını kullanması anlamına gelecektir aynı zamanda. Belgesel sinemacı, öteki sanat türleri için de geçerli bu yaklaşımı, bir an önce kavramak zorunda. Siyasacı olmadığı gibi gazeteci de değil çünkü o. Eğer belgesel sinema yapacaksa, gündelik kaygılardan, güncel tutumlardan, popülist yaklaşımdan, halk dalkavukluğundan, yapay ilgiler üretme mantığından, bilimselliğin altını oyan şarlatanlıktan, ün, para vb. tutkusundan arındırması gerekiyor kendini. Çünkü özelde belgesel sinema sanatı, genelde sanat böyle bir yaklaşımla üretilemez... Ama buna karşın belgesel sinemacı, bu tutumunu sürdürüyor, yani sinema sanatının dışında kalması gereken yolların kıyılarında dolaşıyor, bunlarla içlidışlılığını sürdürüyorsa, o zaman belgesel sinema sanatını kullanıyor, truva atı olarak bundan bilinçli bir biçimde yararlanmayı amaçlıyor demektir. Kaldı ki eğer belgesel sinemacı, belgesel yapıtıyla değil de verimleyici özne olarak geliyorsa gündeme, yanlışlık işin daha başında ortaya çıkıyor demektir. Öyle ya konumuz belgeselci değil belgesel sinema... Öyleyse bize düşen görev de belgesel sinema sanatını kullanmak değil, tartışmak olmalı! Belgesel sinemanın kamuoyunda, asıl bu yönüyle, yani bir sinema sanatı olarak tartışılabilmesi, gündemin bu doğrultuda oluşması gerekiyor. BELGESEL SİNEMAYI KULLANMAK, TARTIŞMAK... Ne var ki blgesel sinemada tartışma yaratabilmek, tartışmayı sürdürebilmek için üniversite çatısında kazanılan öğreninin, sonra eylemsel bağlamda ulaşılan deneyimin yeterli olamayacağı açık. Bu doğrultuda bir bilgi birikimine dayanmadan, bilgiyle döşeli bir sürece yaslanmadan yol alınabilir mi? Nitekim kimi görüş sahiplerinin, eylem ortaya koyabilmek için kuramsal temele gereksinim duyulacağını vurgulaması boşuna olmasa gerek! Bizim de belgesel sinema sanatı bağlamında tartışmaya katılabilmemiz için, bu alanda yeterli bilgiyle, kuramla donanmış olmamız gerekiyor... Günümüzde sayıca yüze varan üyesiyle bir BSB (Belgesel Sinemacılar Birliği; Tel.212.2459096) var... BSB, bugün 11. Uluslararası 1001 Belgesel Film Festivali’yle İstanbulluların önüne çıkıyor bir kez daha... 34 ülkeden 127 belgesel yedi gün boyunca farklı salonlarda sunulmuş olacak... Bu arada üç farklı söyleşi de yer alacak etkinlikler sırasında... Ama ben, BSB’nin çıkardığı yayınlara, bu alanda ülkemizdeki öncülüğüne getirmek istiyorum sözü... Belgesel Sinemacılar Birliği, geçmişten bugüne toplam oylumu iki bin sayfayı aşan altı yayın çıkarmış bulunuyor.. Son olarak şu günlerde yayımlanan, Belgesel Sinema 2008 başlıklı ortak kitap, geçen yıl yine BSB tarafından hazırlanan Belgesel Sinema 2007’nin ardından büyük doluluk yansıtıyor. BSB’nin her yıl uluslararası belgesel festivaliyle çakışacak biçimde yayımlama kararı aldığı bu ortak kitap, özellikle son dönemde belgeseller üzerine çıkarılan tartışmalara, kimi yapımların belgesel olup olmadığı sorusuna, belgeseller üzerine koparılan fırtınalara, kimi belgesel yönetmenlerinin kendilerini bir biçimde öne çıkarma gayretlerine, çeşitli yasaklama ya da engelleme hesaplarına, bakanlığın belgesel destekleme siyasasına, belgesel seçici kurullarının kimi tutumlarına, en önemlisi de bu konuda öğretim yapan yüksekokulların nasıl yapılanması gerektiğine yönelik ne gibi düşünceler üretilebileceği yönünde önümüzü açıyor denebilir. Belgesel sinemacıların, kendilerine nasıl bir duruşu yakıştırabileceklerine değgin bizi uyarıyor belki de ortak kitap... Nitekim Belgesel Sinema 2008 içindeki Suha Arın bölümü, tüm yaşamını belgesel sinemayla özdeşleyip bütünlemiş bir belgeselciyle yüzleştiriyor bizi... Suha Arın’ı ölçü alırsak, ondan hareketle belgesel sinemacı nasıl bir duruş sergilemeli acaba, bu konuda neler söylenebilir? Hadi gelin, bunu tartışmayı da haftaya bırakalım... ? CUMHURİYET KİTAP SAYI 978 SAYFA 26