27 Aralık 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

yıncılar da, bile isteye olmasa da, salt bu alandaki yetersizliklerinden ötürü pek çok Marxçı klasiğin, sol literatürün pek çok yapıtının Türkçeye yanlış, eksik ya da özensiz bir dille aktarılmasının sorumlusu olmuşlardır. Burada değinmeden geçemeyeceğim bir başka Manifesto çevirisi de, Rekin Teksoy’un, Oğlak Yayınları’nca 2005’te yayınlanmış olan çevirisidir. Hem bir sinema eleştirmeni olarak, hem de özellikle İtalyan edebiyatından yaptığı yetkin çevirilerle tanıdığımız Teksoy’un Oğlak’tan Komünist Parti Manifestosu adıyla yayınlanan çevirisi öncelikle dilinin yalınlığıyla dikkati çekmektedir. Öte yandan, Teksoy’un, Boccaccio’nun Decameron’unu ilk kez aslından ve eksiksiz olarak, Dante’nin İlâhî Komedya’sını ilk kez aslına uygun biçimde koşuk diliyle çevirmiş, Goldoni, Calvino, Pavese, Svevo gibi yazarların yapıtlarını dilimize kazandırmış olması, Manifesto’yu çevirmesini benim gözümde bir kat daha değerli kılmaktadır. Son olarak, Yordam Kitap’ın daha önce de değindiğim Komünist Manifesto’sundan söz etmeliyim. Komünist Manifesto ve Hakkında Yazılar başlığıyla ciltli olarak yayınlanan kitap, Manifesto’nun yayınlanışının 160. yılında çıkan çeşitli çevirilerden farklı bir yaklaşımın ürünüdür. Yayınevinin notunda da belirtildiği gibi, bu kitaptaki ana metin, bugüne kadar yapılmış belli başlı Manifesto çevirilerinden yararlanılarak Almanca aslından Nail Satlıgan tarafından gerçekleştirilmiştir. Marx ve Engels’in Manifesto’nun çeşitli basımları için yazdıkları önsözler ise dilimize Tektaş Ağaoğlu tarafından aktarılmıştır. Kitabın ayırt edici özelliklerinden biri de, Komünist Manifesto’nun yeni çevirisi ile Marx ve eşi Jenny Londra’da (1869). Şefik Hüsnü çevirisinin yanı sıra, Paul Sweezy, Ellen Meiksins Wood, Anwar Shaikh, Prakash Karat, Prabhat Patnaik, İrfan Habib, Aijaz Ahmad, Metin Çulhaoğlu, Ertuğrul Kürkçü ve Sungur Savran gibi Marxçı yazarların Manifesto’ya ilişkin değerlendirmelerine yer vermesidir. Hiç kuşku yok ki, günümüzdeki Manifesto çevirileri burada değindiklerimle sınırlı değildir. Burada anılanlar dışında, ulaşabildiğim kadarıyla, Sosyal Yayınlar, Sol Yayınları, Evrensel Basım Yayın, İthaki Yayınları, Nâzım Kitaplığı ve İnter Yayınları’ndan çıkmış çeviriler de vardır. Bu çevirilerin tümü yan yana getirilip incelendiğinde, birbirleri arasında yakınlıklar, benzerlikler görüle cektir. Bu yakınlık ve benzerlikler, kanımca, hem kimi tümce, sözcük ve terimlerin başka türlü çevrilemeyecek olmalarından, hem de çevirmenlerin daha önce yapılmış çevirilerden ister istemez yararlanmış olmalarından kaynaklanmaktadır. Nitekim, az önce de değindiğim gibi, Yordam Kitap da yerinde ve içten bir açıklamayla, Nail Satlıgan çevirisinin “bugüne kadar yapılmış belli başlı Manifesto çevirilerinden yararlanılarak” Almanca aslından yapıldığını belirtmiştir. Mustafa Suphi’nin, öldürülmesiyle yarım kalan çevirisinden başlayarak bugüne kadar yapılmış tüm Manifesto çevirileri, hem bilimsel sosyalizmin bu tarihsel belge ve simgesini dilimize kazandırma yarışının ürünleri, hem de düşünce özgürlüğü savaşımının birer parçası olarak görülmelidir. Hiçbir yasa, hiçbir baskı Manifesto’nun dilimize çevrilerek geniş kitlelerce okunmasını önleyememiştir. Elinizdeki Çevirinin Öyküsü Komünist Manifesto’nun elinizdeki çevirisine gelince; bu çeviriyi 1978 yılında Nur Deriş’le birlikte yaptık ve kitap 1979 Martında Aydınlık Yayınları’nca basıldı. Ancak ben o sırada askere gittiğim için, çeviri yalnızca Nur Deriş’in adıyla yayınlandı. 5 Nisan 1979’da piyasaya verilen kitap, 23 Mayıs 1979 günü İstanbul 9. Sulh Ceza Mahkemesi’nce toplatıldı. 2 Ağustos 1979 tarihinde, Cumhuriyet Savcılığı Basın Bürosu, Türk Ceza Kanunu’nun 142/16. maddesine dayanarak suç duyurusunda bulundu. Sıkıyönetim ilan edildiğinden, İstanbul 2. Ağır Ceza Mahkemesi, görevsizlik kararı vererek, 11 Aralık 1979 tarihinde davanın İstanbul Sıkıyönetim Komutanlığı Askerî Mahkemesi’ne gönderilmesine karar verdi. Bu arada, 12 Mart döneminde de hapis yatmış ve 1974 Affı’yla serbest kalmış olan Nur Deriş, kendi isteğiyle yurtdışına çıkarak İsviçre’nin Cenevre kentine gitti; böylece Nur Deriş için tam on yıl sürecek bir sürgün yaşamı başlamış oldu. 12 Eylül 1980 askerî darbesini izleyen dönemde, İstanbul Sıkıyönetim Komutanlığı 2 No.lu Askerî Mahkemesi, 3 Ağustos 1984 tarihinde, Nur Deriş’in “7 yıl 6 ay ağır hapsine, kamu görevlerinden süresiz yasaklanmasına ve 2 yıl 6 ay Beyoğlu ilçe merkezinde ikametle genel güvenlik gözetimi altında tutulmasına”, Komünist Manifesto’nun da “zoralımına” karar verdi. Askerî Yargıtay Başsavcılığı 18 Ocak 1985 tarihli tebliğnamesiyle hükmün onanmasını istedi ve Askerî Yargıtay da 1985/56 esas sayılı ilamıyla “hükmün onanmasını” kararlaştırdı. Yeri gelmişken, mahkemeye sunulmuş iki ayrı bilirkişi raporunun dava dosyasının yaprakları arasında unutulup gitmemesinde yarar olduğunu belirtmek isterim. İlk bilirkişi raporu 25 Aralık 1981’de Prof. Dr. Erol Cihan tarafından verilmiş. Rapor uzun olmamasına karşın, hiçbir yorum yapmadan yalnızca ilginç ve önemli bölümlerini aktarmakla yetiniyorum: “...Bu eser, komünist ideolojinin temellerini içerici değerde ve önemdedir. Bu eserde komünistlere özgü nitelikte etkileyici bir üslup kullanılmıştır. Ko der ya da gitmez, bu böyle bir eserdir” diyen, amacı yapıtın bilimsel ve tarihsel bir belge olduğu gerçeğini ortaya koymak, sonlandırıcı ünlü çağrısı da içinde, onu bu niteliğiyle, olduğu gibi savunmak olan bir anlayışın mantığında “sansür”ün yeri olabilir mi? Buna kim inanır? Şaşırtıcı olan, Mete Tunçay’ın göründüğü yerden günümüze, şimdiki konumuna katettiği baş döndürücü mesafenin nasıl olup da onu Rasih Nuri İleri’ye yaklaştırdığı, ikisini aynı noktada buluşturduğudur. Bildiğim kadarıyla, Mete Tunçay bir tarih araştırmacısı olarak iyi bir arşivcidir ve kendi Manifesto çevirisini de saklıyor olması gerekir. Her şeyden önce çıkarırdı ortaya kendi çevirisini, ondan sonra konuşurdu. Ayrıca bunu yapması için hiçbir zaman geç kalmış sayılmaz. *** Marx ve Engels’in, 40 yıl önce, “Soğuk Savaş” koşullarında gün ışığına çıkardığımız Komünist Partisi Manifestosu’nun öyküsü, geçtiği yıllar içinde, yeni baskılarında yer alan bir notumda değindiğim gibi, bir bakıma Türkiye’deki siyasal dalgalanmaların bir göstergesi niteliğini taşımaktadır. Bu, bir düşünce özgürlüğü savaşımının öyküsüdür. Yazık ki bu olayda, bir gün Manifesto’yu içeren bir derlemede yazılanlarla karşılaşacağımı ve böyle bir açıklama yapmak durumunda kalacağımı düşünemezdim. Bu da sanırım, öykümüzün, emperyalizmle el ele batağa sürüklenmiş bir ülkede devrimci değerlerdeki aşınmanın da dibe vurduğu bir CUMHURİYET KİTAP SAYI 978 gericilik dönemini işaret eden başka bir dramatik yönü olmalı. Dipnotlar 1 Anayasa Mahkemesi’nin 141. ve 142. maddelerin iptali için açılan davada anayasaya aykırılık savını reddeden kararı 26.9.1965 tarihini taşımaktadır. Kararın gerekçesi ise bu tarihten yaklaşık iki yıl sonra açıklanmıştır. Yargıtay’ın bozma kararı için bak. Komünist Manifesto Davası, Bilim ve Sosyalizm Yayınları, Ankara 1975, s. 8992. Hapislik yıllarından sonra Yargıtay’a uğrayıp da yargıçların adlarını ve imzalarını taşıyan “asıl karar metni”nin bir örneğini istediğimde, “gizlidir, verilemez” yanıtıyla karşılaşmış, konunun daha fazla da üstüne gitmemiştim. S.E. Karara karşı oy kullanarak “muhalefet şerhi” yazan yargıç A.N.G., “karar örneği”nde kendilerini gizlemiş olan öteki üyelerin bu durumunu gözeterek, böyle yalnızca adının baş harflerini kullanmış olabilir. S.E. “Muhalelef şerhi” için bak. Komünist Manifesto Davası, Bilim ve Sosyalizm Yayınları, Ankara 1975, s. 9295. O sıra ayrıca Devlet ve İhtilal (V.İ. Lenin), Bolşevik Partisi Tarihi (J.Stalin) ve Bütün Ülkelerin İşçileri Birleşiniz (belgeler) adlı kitaplardan da yargılanıyordum. Komünist Manifesto davası gibi bu davalar da ağır ceza mah6 5 4 3 2 kemelerinde beraat kararıyla sonuçlanmıştı. Temyiz aşamasında 12 Mart darbesi geldi ve darbeyi izleyen günlerde bu beraat kararlarının hepsi bozuldu. Her birinden 7.5 yıl, toplam 30 yıl ağır hapis ve 16 yıl sürgün cezasına çarptırıldım. – S.E. Bak. Komünist Manifesto Davası, Bilim ve Sosyalizm Yayınları, Ankara 1975, s. 94125. 8 7 Aynı, s. 126132. 9 Danıştay Onuncu Daire’nin kararı için bak. Kitabın Ateşle Dansı (S. Ege), Bilim ve Sosyalizm Yayınları, Ankara 1997, ikinci baskı, s. 158162. maddeler dururken tek başına 163. maddeyi kaldırmayı da göze alamıyordu. Karşıdevrim yalnızca bu nedenle, yani asıl derdi 163’ten kurtulmak için 141 ve 142’yi gözden çıkarabilirdi. Sovyetler Birliği’nin dağılması ona bu fırsatı verdi; zaten çoktan işine yaramaz hale gelmiş, defteri dürülmüş bulunan 141 ve 142’yi özgürlükçü bir çalımla yürürlükten kaldırırken aynı “paket” içinde 163’ü de kaldırarak asıl amacını gerçekleştirdi: tam da iktidarının ölesiye gereksindiği bir sırada dincişeriatçı örgütlenmede hızını kesen bir ayak bağından kurtuldu. 141 ve 142’nin sonu böyle bir hikâyedir. S.E. Pertev Naili Boratav ile Korkut Boratav’ın çeviriye katkıları Mart 1976’da yayınladığımız üçüncü baskının hazırlığı sırasında olmuştur. Burada, metnin ünlü ilk tümcesindeki Almanca “gespenst”, İngilizce “spectre” sözcüklerinin “hayalet” yerine “heyula” olarak karşılanmasının Pertev Naili Boratav’a ait olduğunu belirtmeliyim. Çeviride, Marx ve Engels’in yapıtın değişik dillerdeki baskılarına yazdıkları önsözleri içeren bölümünün yer almadığı, yalnızca ana metnin ele alındığı, gerekli çaba harcanmamış ama az çok yine de bir emeği ifade eden Mete Tunçay’ın kısmi çevirisine de zaman zaman göz atılmıştır; bu anlamda, az da olsa onun da bir katkısı olduğundan söz edilebilir. S.E. Bak. Komünist Manifesto Davası, Bilim ve Sosyalizm Yayınları, Ankara 1975, s. 7475. ? SAYFA 17 12 11 Denilebilir ki, 141. ve 142. maddelerin yürürlükten kaldırılması Sovyetler Birliği’nin dağılmasının getirdiği bir sonuçtur. Elbette bu önemli bir nedendi ve karşıdevrimin tepe tepe kullandığı “komünizm tehlikesi” demagojisini ağzından alan bir durumun ortaya çıkması demekti. Ama gözden kaçırılmayacak asıl neden, yaklaşık yarım yüzyıllık bilim ve düşünce özgürlüğü savaşımının bu faşist maddeleri artık işe yaramaz paslı bir silaha dönüştürmüş olmasıydı. Yoksa karşıdevrim için bu faşist maddeleri yine de el altında bulundurmak onun süreğen antikomünizm ideolojisinin bir gereğiydi. Ne sözüm ona “komünizm tehlikesi”nin ortadan kalkması ne de dilinin ucundaki demokrasicilik onu bu antikomünizm ideolojisinden caydırabilirdi. O öteden beri dincişeriatçı örgütlenmeyi yasaklayan 163. maddeden kurtulmak istiyor, ama 141. ve 142. 10
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle