Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Deniz Kavukçuoğlu’yla ‘Onu Ben Öldürdüm Leonardo’ üzerine ‘Aşk Hesaba Gelmez’ Ë Rozerin BOLLUK nu Ben Öldürdüm Leonardo” bir aşk hikâyesini konu ediniyor. Romanın erkek kahramanı Tamer Doğan kendisinden yaşça çok küçük Gizem’e âşık oluyor. Aşkın yaşı yok denir. Siz aşkta bir dengenin olması gerektiğine inanıyor musunuz? Aşk’ta denge… Mutlaka olmalı, fakat ille de yaşla mı kurulmalı bu denge? Sanmıyorum. Bence dengeyi aşkın karşılıklı yoğunluğu sağlar. Bir tarafınki ağır bastığında o bildik acılar ortaya çıkıyor. Belki de bu nedenle aşk biraz da ‘acı’ demek. Tamer yaklaşık 65 yaşlarında. O yaşta insanın tutku düzeyinde böyle bir aşk yaşaması çok rastlanır bir durum değil. Yaşandığındaysa toplumsal tepki kaçınılmaz oluyor. Sizce aşkta toplumsal ya da bireysel onay önemli mi? Yaşın aşkla, tutkuyla ilişkilendirilmesi benim anlayabileceğim bir durum değil. Kadın ya da erkek olsun kimsenin âşık olup olmamaya nüfus kâğıdına bakıp karar vereceğini sanmıyorum. Gerçekten böyle birileri varsa aşka hiç kalkışmasınlar; o duyguya layık değiller çünkü. Kişinin âşık olduğunda ‘toplumsal tepki’yi umursayacağını sanmıyorum, çünkü aşk hesaba kitaba gelmeyen baskın bir duygudur. Bu duyguyu duyan insan için ne toplumsal ne de bireysel onayın önemli olacağını düşünüyorum. Tamer’in, “Saldırganlar hainler hep kalabalıklar içinde gizlerlerdi kendilerini. …Onlardan biri her zaman her yerde çıkabilirdi insanın karşısına, çıkabiliyordu” sözlerini toplumsal ahlak anlayışına bir eleştiri olarak alabilir miyiz? Eğer öyleyse sizce Tamer haklı mı? Bu cümle romanda, kalabalıklaSAYFA 20 “O Aşka dair söylenmemiş, yazılmamış söz var mı, bilinmez. Sözcükler benzer olsa da herkesin aşkı kendine özgü. Aşka çok büyük anlamlar yükleyip, hayatının tam ortasına yerleştirenlerin yanı sıra, hayatının yan unsuru olarak bir kenardan akıtanların olduğu da bilinen bir durum. “Acı, son çözümlemede mutluluğun ters eşidir; mutluluk ne kadar büyükse yitimi de o kadar acı olur” diyen Deniz Kavukçuoğlu’nun romanındaki Tamer Doğan, aşkı hayatının ana eksenine yerleştirenlerden. Kavukçuoğlu’yla son romanı Onu Ben Öldürdüm Leonardo‘dan yola çıkarak aşkı, tutkuyu ve aşkta yaş farkını konuştuk. rın Leonardo da Vinci’nin ‘Sforza’ heykelini parçalamalarına ilişkin bölümde geçiyor. Kalabalığı harekete geçiren, o kalabalık içinde gizlenmiş kötücül duygular taşıyan bir kişi, bir provokatör. Bu türden kötücül insanlar gerçekten de hep kalabalıklar içinde gizlenirler, harekete geçecekleri anı kollarlar. Bu saptamayı eğer toplumsal ahlaka ilişkin bir eleştiri olarak algılıyorsanız, buna itiraz etmem. Olayla bağlantılı olarak Tamer Doğan haklıdır, âşık olduğu genç kadın için, Gizem için haklı bir endişe duymaktadır. Romanınızda yaşlanmaya başlamış erkek bedeni avcı olmaktan çıkıp, bir çocukkadının avı durumuna düşüyor. Av mı yoksa avcı mı olmak daha kolay sizce? Ben kadınerkek ilişkilerinde avavcı benzetmesini reddediyorum. Tamer Doğan, belirttiğiniz gibi 70’ine merdiven dayamış, kadınlarla ilişkilerde deneyimli bir erkek. Doğrudur, sosyal konumuyla, kişiliğiyle, kültürel birikimiyle çekici bir erkek konumunda olmuş. Bu durum doğal ki karşı cinsle olan ilişkilerini kolaylaştırmış. Burada bir ‘avcılık’ söz konusu değil. Fakat Gizem’le karşılaşmasıyla birlikte o güne kadar yaşamadığı, tatmadığı bir duygu sarmalına düşüyor. Genç kadına tutuluyor. Tutulmanın, tutkunun bir anlamı da tutsaklık değil midir? Tutkusu istencini aşıyor, kendini Gizem’e teslim ediyor. Bu teslimiyet halini ‘av durumuna düşmüş’ diye tanımlamak bana aşk’a karşı bir haksızlık gibi geliyor. Aşk, ‘kolay’, ‘zor’ gibi sıfatlarla anılamayacak ölçüde derin bir duygudur bana göre. ISSIZ VADİDE BİR YAZAR Romanınızdaki aşk hikâyesine bir de Leonardo da Vinci’nin hayatı da eşlik ediyor. Neden Vinci. Leonardo da Vinci benim için bir dâhi. Ressamlığının yanı sıra mimar, matematikçi, mühendis, anatomist, müzisyen… Hayatı hiç de kolay geçmemiş. Saygın bir Floransalı noterin Vinci köyünde bir köylü kızından olan gayrimeşru çocuğudur Leonardo. Okumayı yazmayı bile sonradan öğrenmiştir. Bir eşcinseldir, ‘oğlancılık’ suçlamasıyla tutuklanmış, ölüm cezasıyla yargılanmıştır. Ama aynı zamanda Rönesans’ın en önemli sanatçılarından biridir; Vinci kasabasındaki Leonardino Müzesi’ni gezin, göreceğiniz bisiklet, uçak, değirmen maketleri sizi hayran bırakacaktır. Ben bu romanı Toscana’da, Vinci’ye altı kilometre uzaklıktaki Porciano köyünün dışında bir vadide bulunan 450 yıllık bir taş değirmende yazmaya başladım. Bir süre yalnız yaşadığım, iki katlı bir eve dönüştü ¥ CUMHURİYET KİTAP SAYI 978 Deniz Kavukçuoğlu. Doğan Hızlan, Faruk Şüyun, Birsen Ferahlı birlikte....