02 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

‘Kalpaklılar’ ve ‘Doludizgin’ Samim Kocagöz, Kurtuluş Savaşı destanı niteliğinde olan Kalpaklılar ve Doludizgin’i belgelere dayanarak kaleme alır. Bu aynı zamanda işgal altındaki topraklardan Kuvayı Milliye’nin doğuşuna, cephelerdeki vuruşmalardan, gerici ayaklanmalara kadar Kurtuluş Savaşı’nın, bir ulusun bağımsızlık için verdiği mücadelenin gerçek destanı olur. Üzerinde yaşadımız toprakların neler uğruna korunduğunun, toplu tüfekli düşman ordularına karşı, inancın, iradenin belgelere dayalı romanı. 100 Temel Eser arasında da yer alan Kalpaklılar ve onun devamı Doludizgin’i Literatür Yayıncılık okurla yeniden buluşturdu. Ë Rozerin BOLLUK ir ulusun, bir toplumun yıllar, yüzyıllar boyunca akıp giden yaşantısını, yetiştirdiği yazarların, şairlerin yapıtlarında, yazdıklarında buluruz. Yazarlar, dahil oldukları ulusun, toplumun sözcüleridir aynı zamanda. Samim Kocagöz bu tanıma uyan yazarlarımızdandır. O, kendi yaşadıklarından yola çıkarak toplumun geçirdiği evreleri romanlaştırır. Yüklendiği misyonun farkındadır. 1974 yılında Milliyet Sanat Dergisi’nde yayımlanan bir yazısında şunları yazar: “Bayrağı sokaktan geçerken, ulusal marşı çalınırken gözleri yaşaran bir sanatçı görürseniz, sakın onun şoven duygularla heyecanlandığı sanısına kapılmayınız. Sanatçı, romancı her toplum olayında duygulanabilen herkes gibi– ama duygularını aklı, mantığı ile dengelemesini bilen kişidir.” Yazarın romanlarını okurken sahip olduğu bu düşünceyi hiç unutmamak gerekiyor. Yine Kalpaklılar kitabının önsözünde dile getirdiği günümüzde hâlâ geçerliliğini koruduğu için şu saptamasını da hiç unutmamak gerekiyor. “Türkiye’yi yağmaya gelen 1919 yılının sömürgecilerine karşı kabaran öfke, o yılların öfkesidir; o yılların hiddetidir. Ama bugün de sömürgeciliğe karşı duyulabilecek öfkenin aynıdır elbette.” Kalpaklılar’ın büyük bir bölümü iç düşmanla mücadeleyi anlatır. Doludizgin’in hemen hemen tamamıysa, dış düşmana karşı verilen mücadelenin hikâyesidir. İç ve dış düşmana karşı verilen kavganın esası; bağımsızlığa ulaşma kararlılığıdır. Bu kararlılık aynı zamanda halkın ve aydının bir araya gelip tek yürek olarak cepheden cepheye koşmasının da sebebidir. Samim Kocagöz iki eserini de kaleme alırken Mustafa Kemal’in Söylev’inden yararlanır. Söylev’den aldığı tarihi bilgi Bir neslin mücadele tarihi leri bölüm başlarına koyar. Bu alıntılar kitabın o bölümüyle bütünlük oluşturup yol gösterirken, okuyucunun tarihsel bilgisini de tazeler. Yine kitaplarının bölüm başlarına, kim tarafından söylendiği belli olmayan ama belleklere kazınmış, halka mal olmuş sözleri koymaktan da geri durmaz; “Ankara’dan uçan kuşlar, Aydın yaylasında kışlar” gibi. İLK BOMBA HASAN TAHSİN’DEN “Düşman donanması açıklarda demirlemiş, iki harp gemisi rıhtıma biraz daha yaklaşmıştı. Güvertedeki askerler ellerini, şapkalarını sallıyor, marşlar söylüyorlardı… Mavili beyazlı elbiseler giymiş genç kızlar, ellerinde çiçekler, vapurlardaki askerlere öpücükler yolluyorlardı.” Bu manzara Gazeteci Hasan Tahsin’in İzmir’in kurtuluşunu, Kurtuluş Savaşı’nı başlatan bombayı atmasından hemen önceki sahnedir. Samim Kocagöz, Kalpaklılar’ı ulus olma bilinci ve tam bağımsızlık duyarlılığıyla kaleme alır. Hikâye, Kurtuluş Savaşı’nın kıvılcımının başladığı yerden, İzmir’den, Hasan Tahsin’in attığı o ilk bombayla başlar. İzmir’e demirleyen işgalcı gemileri karşılamak için büyük bir kalabalık toplanmıştır. Hasan Tahsin kalabalığın arasından sıyrılır ve, “Dövüşe ben başlıyorum, siz devam edeceksiniz” deyip çakar ilk kıvılcımı. Çaktığı bu kıvılcımın tüm ülkeyi saracağından emindir. Yanılmaz da. İzmir bir sembol, Anadolu’ya akan bir nehir olur. Yunan ordularının İzmir’e dayanması sırasında ilk bombayı atan Hasan Tahsin’in yanında biri daha vardır, Yusuf. Hasan Tahsin bombayı atmadan önce ona, “Söz bitti. Şimdi silahlar konuşacak” der. Adeta kısa bir süre sonra yapacağının haberini verir. O konuşma esnasında Yusuf, Batılı ülkelerin hürriyet düşkünü olduklarını düşündüğünü, ama bugün Türkiye’ye yağmaya gelmelerinin kendisine bu fikrin yanlış olduğunu gösterdiğini söyler. Hasan Tahsin, “… Benim insanlara karşı halklara karşı hiçbir zaman kinim olmadı. Olamıyor da… Ama idare edenler, bu yirminci yüzyılda, emperyalizmden, başka halkların kanını emmekten vazgeçmiyorlar” der. Bu cümle o günün savaş ve işgal koşullarında can alıcıdır. Gazeteci Hasan Tahsin’e göre; düşman olan halklar değil iktidar sahipleriydi. Yine başka ülkelerin topraklarına göz dikenler, halklar değil doymak bilmeyen emperyalizmdi. Tıpkı bugünkü gibi. Burada bir hatırlatmada bulunmadan geçmemek gerekiyor. Hiç kuşkusuz düşmana ilk bombayı atan Hasan Tahsin’dir. Ama nedense bir sürü belge ve tanığa rağmen, Hasan Tahsin’in ilk bombayı değil de, ilk kurşunu attığı dile getirilir. Kocagöz; bunun bazı İzmir’li gazeteciye “romantik, trajik ve dramatik” geldiği için böyle hatırlandığını söyler. Yazar, 1977 yılında Türk Dili Dergisi’nde yayımlanan bir yazısında konuyla ilgili şöyle der; “Hiç kuşkusuz düşmana ilk bombayı atma onuru gazeteci Hasan Tahsin Bey’indir. Hasan Tahsin aydın kesimin bir halk adamıdır. Yine hiç kuşkusuz ilk kurşunu atma onuru da bir halk çocuğu askerindir. Biri aydın kesimin halk adamı simgesi, öteki Mustafa Kemal Paşa’nın çok övdüğü Söylev’deki ordusunun adsız askerlerinin simgesidir.” ÇETELERDEN DOĞAN ORDU Hasan Tahsin’in bombayı atmasından sonra Yusuf o kargaşadan çıkıp dağlara çıkar. Düşmana karşı çeteleşmenin de ilk nüvesidir bu. Kendisi gibi tehlikenin farkında olanları bulur ve mücadele başlar. Önce, dağlarda sürer bu mücadele. İzmir’de işler yoluna girince de Anadolu’ya geçerler. Anadolu’da kalpaklarını takıp Kuvayı Milliye’ye katılırlar. Onlar artık çete değil, Mustafa Kemal’in askerleridir. Bu arada mücadele sadece Anadolu’da değil İstanbul’da da başlamıştır. İstanbul’dan Anadolu’ya haber gönderme görevi alan Talip’le Müjgan’ı da okuruz kitabın önemli bir kısmında. Müjgan padişaha yakın çalışan bir katibin kızıdır. Kalbi bağımsızlık için çarpan Müjgan bütün tehlikeleri göze alır. O artık Kuvayı Milliye’ye İstanbul Hükümeti’nin düşündüklerini, hamlelerini aktarma vazifesiyle yükümlüdür. Babasından aldığı bilgileri büyük bir başarıyla bağlı olduğu Talip vasıtasıyla Kuvayı Milliye’ye ulaştırır. Kalpaklılar, çetelerin ayaklanmalarını anlatan son bölümüyle biter. Yazar Doludizgin’de bu destana devam eder. Artık Kurtuluş Savaşı’nın son evresine gelinmiştir. Mücadele kızışmış, kazanılan zaferler moralleri yükseltmiş, “Ya İstiklâl Ya Ölüm” şiarı esas olmuştur. Çeteler dönemi bitmiş, Kuvayı Milliye’nin düzenli orduları düşmana göz açtırmamaktadır. Doludizgin’de Kocagöz bu kararlılığı ve mücadeleyi yine şiirsel dille anlatır okuyucuya. TARİHSEL DÖNEMLERİN YAZARI Samim Kocagöz’ün romanlarını okuyan herkes Kurtuluş Savaşı’na ve ondan sonra bu ülkenin geçirdiği evrelere tanıklık eder. Romanlarında sosyal dönemleri, olayları, bir sanatçı önsezişi ve güçlü gözlem yeteneğiyle ele alır ve tarihi dönemleri romanlaştırır. Yazarın Literatür Yayıncılık tarafından yeniden basılan bir diğer romanı Tartışma’da da; 12 Mart’a geliş sürecini kaleme alır. Yeşil parkalı gençlerin tarih yazdığı dönemdir. Katledilen devrimcilerin, Deniz Gezmişler’in dönemine ayna tutar bu kitabıyla. İzmir’in içinde; 27 Mayıs dönemini anlatırken, On Binlerin Dönüşü; tek partili dönemden çıkışa açılan bir pencere olur. Yazar, Yılan Hikâyesi romanıyla iki partili döneme geçişini anlatırken, Mor Ötesi de 12 Eylül ve sonrasının romanı olur. Kocagöz, Eski Tüfek’le de Türkiye’nin ara rejim dönemlerine yaşlı sosyalistlerinin yaşamından bakar. Nabi’nin Park Kahvesi; bir kasabanın öyküsünü anlatır ve 1948 yılında yayımlanan tek roman olarak tarihe geçer. Kocagöz Sökeli bir aileden gelir. Babasının ağa olması onu etkilemez. Hatta o ait olduğu sınıfa ihanet eder. Geçliğinden itibaren sol düşünceye sahip olur. Yazarlık onuru, duyarlılığı, aydın olma bilinci, çalışma disiplini, toplumsal sorumluluk kavramı Samim Kocagöz’de en berrak haliyle gelişir ve bir yaşam biçimine dönüşür. Kocagöz, gerçek anlamda sorumlu, mütevazı, entelektüel yazar kişiliğiyle kuşağının önemli temsilcilerinden olur. Samim Kocagöz, eğitimine İstanbul Üniversitesi’nde başlar. Daha sonra Lozan Üniversitesi’nde sanat tarihi okuyarak tamamlar. Bu sırada savaştan kaçıp İsviçre’ye sığınan Batılı entelektüel çevrelerle ilişki kurar. Değişik kültürlerden insanlarla ilişkisi onu, her anlamda olgunlaştırır. Kalpakları, kurtuluşa giden yolda Kuvayı Milliyecilerin simgesi olmuştu. Samim Kocagöz bu simgeyi, onları, o günleri gelecek kuşaklara anlatan isimli isimsiz kahramanların destanına isim yaptı. Mücadelenin alabildiğine geliştiği, yurdun tüm cenahına dörtnala yayıldığı dönemin adı da ‘Doludizgin’ oldu Kocagöz’ün kaleminden. ? Kalpaklılar/ Samim Kocagöz/ Literatür/ 366 s. Doludizgin/ Samim Kocagöz/ Literatür/ 346 s. B SAYFA 4 CUMHURİYET KİTAP SAYI 972
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle