23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

...KISA KISA... ¥ şamın iyisini de, kötüsünü de o kadar çok görmüşlerdi ki, önlerinden geçen, hatta onlara dokunan şeyleri uzaktan bir akarsuyu seyreder gibi izliyorlardı. Yaşama sevincinin kıyısına kadar uzanır, ağızlarını ıslatır, huzura dönerlerdi.” (s. 62). Konaktaki kuttöre, sıradüzen, davranış kalıpları, hane halkının yapısı ilginç gözlemlerle anlatılıyor (s. 7172); konağı şenlendiren konuklar ki bunlar arasında, Türkiye siyasetinin, yönetim küresinin, sanat çevrelerinin birçok önde geleni sayılıyor (s. 78 ve devamı), konak halkının, dışarıdaki yakınlarının yaşamları birkaç çizgiyle aktarılıyor. Zâfir konağında yolları kesişen bütün bu kişilerin meslekleri, toplumsal çevreleri, nereden gelip nereye yöneldikleri düşünülünce olağanüstü ve şaşkınlığa düşüren bir çeşitlilikle karşılaşıyor okur. Tekke ve zaviyelerin yasaklanışından birkaç gün sonra Mustafa Kemal’in, şeyhin oğullarını Dolmabahçe Sarayı’nda sofrasına daveti de, Cumhuriyetin başlarında kimi temel siyasaların ne denli incelikle yaşama geçirildiğine ilişkin çok anlamlı bir göstergedir. Kitap, şiirli bir sonla bitiyor. Aforizmalar tarzında süzülmüş düşünceler ve son dizelerde Herakleitos’a bir selâm: “… Yoldan geçenler, tekrar geçenler, tekrar geçenler … Ne kalacak? Sevişler, kopuşlar, hele o kopuşlar.. Ne kalacak? Danteller, ipekler çeyizler… Ne kalacak? Konaklar, köşkler, yalılar… Ne kalacak? Tozkoparan fırtınası, Kocakarı Fırtınası, Kırlangıç fırtınası… Ne kalacak? … Ne kalacak Sularda… o sularda Önce akışın kendisi. ” (s. 102) Zâfir konağına ve halkına ilişkin anılar, herhangi bir kronolojik sıra izlemiyor. Yazar, hiçbir izi sürmüyor. Oldukça kısa bölümler, aralarında mutlaka bir olgusal bağlantı olmaksızın birbirini izliyor. Hattâ bir dipnot, çok güzel bir başka masalı katıveriyor kitaba. (2 sayılı dipnotta anlatılan –bu dip not tam bir sayfa kadardırana kızın, Didar ile Ayniye’nin öyküsü, bence Güngör Tekçe’nin anlatım ustalığının ve güzel Türkçenin –masal Türkçesinin mi?– üstün örneklerinden biridir.) Kitapta adı geçen kişilerin sayısının çokluğu ve bunların aralarındaki bağlantıların her zaman çok açık seçik belirtilmemiş oluşu, kimi okuru belki yorabilir, konak halkının yörüngeleri birbirine karışabilir. Ama amaç herhalde bunların her birinin tek tek, eksiksiz öyküsünü anlatmak, bir sosyometrik çizelge ortaya koymak değildir. Daha çok bir kolektif ruh halini; o sosyopsikolojik ortamı ve onun içinde etkileşen bütünü hedef almaktadır. Kaldı ki geriye dönüşlerle yeniden okumalar da mümkün; buysa okuma zevkini çoğaltıyor. Bu kitabı bir iki günde okumadım. Oysa öyle hacimli bir kitap değil. Kitabın sonuna bir albüm biçiminde eklenmiş fotoğrafları saymazsanız 107 sayfa. Demek ki işte beş altı saatlik bir okumadır. Biraz sanki, hani öyle olur ya, okuma hazzı sürsün diye, hemen bitirmemeyim diye uzattım. Cebimde taşıdım. Orada burada okudum. Bir konser arasında, bir uçak yolculuğunda içinden bazı paragrafları birlikte konser izlediğim ya da yolculuk ettiğim arkadaşıma okudum. Sonra da bir gün o kitaptan bir iki nüsha daha satın alıp seveceklerini sandığım dostlarıma armağan ettim. ? Zâfir Konağında Bir Tuhaf Zaman/ Güngör Tekçe/ YKY, İstanbul 2007/ 136 s. CUMHURİYET KİTAP SAYI 972 Ë Tim ADAMS* on DeLillo Kozmopolis’te modern Amerika’ya, bir limuzinin içinden, göz kamaştırıcı bir bakış atıyor. DeLillo gelecek pazarlarında yenilmesi güç bir spekülatör olarak duruyor. Teknoloji ve kapital arasındaki sıkı bağlantıyı algılayışıyla, tamamen farklı düşüncelerin bağlantı noktalarını fark etme sezisiyle, insani dürtülerin sürükleyiciliğine ve kalabalıkların öfkesine duyduğu tutkusuyla, yeraltının yazarı DeLillo, hiç şüphesiz öldürücü bir etki yaratabilir. Zira bir evrenin sahibi olma iddiasını, şu sıralar okuduğumuz diğer herhangi bir yazardan daha çok sahipleniyor ve destekliyor. Kozmopolis’te, kendini rolün içinde hayal etmeye başlıyor. Eric Packer 28 yaşında, Batı Yakası’nda 48 odalı bir daireye sahip ve üzerinde yüklü bulunan nükleer bombanın faaliyeti durduktan sonra eski bir savaş uçağını kendisi için satın alabilecek nitelikte, kur taciri bir milyarder. Onun dehası; parasal endekslerin karman çorman verileri içinde, tutarlılıkları sezebilmesi ve yoğun bir şekilde onlara oynamasında. Sayısal sistemlerin seçkinliği için yaşıyor ve büyük kaosun, kimileri için yeterince zor ve doğal düzenin simetrisi olarak görünen oyunda global ekonominin galip gelmesine yardımcı olacağına dair kesin bir inanca sahip. Packer, nanosaniyelerle yarışıyor; bir öğleden sonrası vaktinin yarısı kadar zamanda en aşırı durumları asimile ediyor ve ne istediğine dair hiçbir hazır veri olmadığında bile sonsuz bilme yetisinin hastalıklı gururunu taşıyor. Söz gelimi bu sabah, finansal geleceğinin tümü yen fiyatındaki düşüşe bağlıyken bile, onun tek istediği; saç tıraşı olmak. Daha da özelde, küçük bir çocukken gittiği, hatırlayabildiği vakitlerden çok önce ölen babasının hikâyelerini duyabileceği Manhattan’ın diğer tarafında Hell’s Kitchen’da (cehennem mutfağı da olabilir) bulunan bir berberde kestirmek istiyor saçlarını. Şehir, aniden başlayan küreselleşme karşıtı bir protesto, bir rap yıldızının görkemli cenazesi ve başkanlığa ait bir ziyaretle kilitlenmiş durumdayken, Eric dakikasal içgüdülerine güvenmeyi öğreniyor. Önündeki yolu, üzerinde ses ile aktif hale geçen bir silah taşıyan koruması Torval’ın sürdüğü limuzinle alıyor ve yolculuk Wall Street’de acılarının yolculuğu oluyor. D Kozmopolis yunca limuzin gezisi, DeLillo’nun metninin soğuk yüzeyleri ve iki yanı da keskin zekâ parlaklığı için muhteşem bir araç. Yazar, metni içinde bulunduğumuz anda yaşanılır kılmak için acılarında duruyor ve trafik boyunca içinde sinsice ilerleyen düşünceler, kahramanının nevrotik söylevlerini (kendisininkine çok benzeyen bir sesle) yapılandırmak ve Manhattan’daki cadde köşesinin tuhaflığını anlamak için ona, zaman ve boşluk veriyor. DeLillo’nun karakterizasyonunda, alışkanlık olarak, insanları, kendi dünyalarında kusursuz birer yabancı olarak anlatabilme bakımından otistik bir nitelik var. Eric Packer’la, karmaşada, terişli ilerleyişinde, limuzini devirme, üzerine idrar yapma, şişe atma ve grafiti çizme teşebbüsünde bulunulur. Aynı anda kiralık filozoflar ve finansal danışmanlar gelir ve gider. Eric boş zamanlarını sanat danışmanı ile seks yaparak doldurur; “Beni DNA’larıma kadar çarp” diyerek üzerinde denemesini istediği sersemletici bir şok silahına sahip, erkeksi bir kadın korumaya sahiptir. Büyük bir miras sahibi olan birkaç haftalık karısı, ona o kadar tuhaf davranmaktadır ki caddede yanından geçerken onu tanıyabilmek için büyük çaba sarf eder. KARA MİZAH... Her zaman olduğu gibi DeLillo, Amerikan ruhunun durumunu ve paranın mantığı hakkında dayanılmaz derecede acı verici ve şık gerçeklik öyDon DeLillo külerini, bu karşılaşmaların kara mizahında bulur. Onun ebedi ön işi; dünyamızda bilginin temsili yükselişi ve bölünüşünü vererek, sadece bununla nasıl başa çıktığımızı anlatmak değildir, daha da fazlasını yaparak bunun duygusunu anlatılır hale getirir. Yeraltında, yazar bu kendine meydan okumanın imasını üzerine alır. Burada Packer’ın ellerinin içinden ayrılır ve başarısızlıklarıyla eğlenir. Trafikte oturuyorken ve daha fazla yükselemeyeceği bilinen yen, yükselişini sürdürürken, milyonerin megalomanlığı yavaş yavaş çözülmeye başlıyor. Evliliği buharlaşıyor, dahiliyeci doktoru kötü huylu hastalık takıntısından endişe duyuyor ve yüzsüz kalabalığın dışında, onun güvenlik istihbaratlarına göre, öldürmeye programlanmış bir avcı beliriyor. Ardından gelenlerin kaçınılmaz simetrisinde DeLillo, nüfuz edilemeyen, mahvolmaya mahkum kapitalizmi izole edilmiş bir psikopatla karşılayarak öz komedisiyle flört ediyor; fakat, kaçınılmaz, biteviye şaşırtıcılığı sağlamak için, cümlelerinde sanat ve gözlemlerinde ironi gereğinden fazla bulunuyor. Packer arabasının güvenliğinden vazgeçtiğinde çıplak ve zapt edilemez bir şüpheyle dolu kalıyor. Yazarın zekâsının bitip tükenmez motoru, öyle bir anda bile zorlamaya gerek kalmadan akıp gidiyor. ? * The Observer, 4 Mayıs Pazar 2003, Çeviren: Benian Kara. BİR ROMANLIK LİMUZİN GEZİSİ Bir roman uzunluğundaki şehir bo kurşun ve ses geçirmez yolculuk boyunca, yazar, bu bencilliği mantıksal aşırılığa doğru ilerletiyor. Packer dünyanın sadece kendisi için var olduğuna inanmasına neden olacak mantıklı temellere sahip. Kalabalıkların rahatlığı ve nabzına akademik bir ilgiyle yaklaşıyor: “İnsanlar aceleyle geçiyor, caddenin diğerleri, sonsuz, isimsiz, hızlı oluşumların serpintileri...” “Siz onlara bakmadığınızda onlar buradaydı.” Fakat o, diğerlerini, sadece tam olarak ne olup bittiğini öğrenmek için kafasını arabanın tavanından dışarı çıkardığında görüyor. Aksi takdirde işler, insanlar, düşünceler ona geliyor. Onun maceralarının hep çok tarafı var. Arabasının arka koltuğundan suikastlar ve petrol kaynakları haberlerinde siberkapitalin ateşli yükselişini görerek bankaların ekranlarını izlerken, dahiliyecisi, prostatının günlük muayenesi için makatına parmağını sokmuş durumdadır mesela. Arabanın buzlu camı acılarının diğer bir tarafı olur. Şehir boyunca gös Kozmopolis/ Don DeLillo/ Çeviren: Gül Çağalı Güven/ Everest Yayınları/ 190 s. SAYFA 19
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle