06 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Evin İlyasoğlu bu kez de Bülent Tarcan'ı anlatıyor ‘Bir Hekimin Senfonik Yolculuğu’ “Bir Hekimin Senfonik Yolculuğu”, başta müzikçiler olmak üzere çağdaş Türk bestecilerine duyulan genel ilgisizliği bir kez daha vurgulamaktadır. Söz konusu ilgisizlik büyük bir günahtır. Bülent Tarcan da bundan nasibini almıştır; ama O, bilim adamı ve besteci kimlikleriyle bir Cumhuriyet büyüğüdür ve ülkemize değerli hizmetler yapmıştır. Yapıtlarının yoğun biçimde seslendirilmesi ve tanıtılması, bilimsel çalışmalarının derinlemesine incelenmesi gerekir. ? Önder KÜTAHYALI vin İlyasoğlu, çağdaş Türk bestecilerine ilişkin incelemeleriyle ünlüdür. Bazı kitapları ikinci baskılarını yaptı. Yazarın son çalışması “Bir Hekimin Senfonik Yolculuğu”dur. Burada, besteci ve Nöroşirurji Profesörü Bülent Tarcan (19141991) ele alınıyor. Kitap, “Dünya Kitapları” dizisinden 427 sayıyla çıktı. Keyifle okunuyor. Çeşitli sayfalara serpiştirilen tarihsel resimlerle alıntılar, yapıtların açıklandığı kesimlerde de bazı nota örnekleri kitaba önemli bir belgesel özelliği kazandırıyor; ancak müzikle ve hekimlikle ilgili terimlerin, okuma sırasında sayfa 215'teki notlardan incelenmesi gerek. 1980'lerin başında Tarcan hocadan, yazılarımda yararlanmak üzere yapıtlarının listesini istemiştim. Hemen gönderdi; ama bir uyarısı vardı: Ne yazarsam yazayım, onun üniversite profesörlüğünü değil, besteciliğini vurgulamalıydım. Kitabın çeşitli yerlerinde o sırada epey yadırgadığım bu yaklaşımın açıklamalarını buluyoruz. Estetik beğeni onun yaşamına egemendir. Güzele duyduğu hayranlık daha çocukluk günlerinde başlar. Anılarında, “beş teyzesinden dördüncüsü olan” Şefia'nın, ayrıca birlikte tren yolculuğu yaptıkları bir hanımın güzelliğini dilegetirir ve şöyle der: YÜREKLİ VE GİRİŞİMCİ “Kendimi bildim bileli güzellere olan reaksiyonum çok kuvvetlidir. .. İçtenlikle söylemeliyim ki bu reaksiyonda tabiatın güzel bir parçasına, mesela güzel bir çiçeğe ya da bir tabloya bakmak gibi bir duygunun ötesine geçen arsız bir his yer etmemiştir. Bu benim fazla içli yaratıldığımdan kaynaklanan bir büyüleniştir.” (Sayfa 26) Tarcan güçlü bir belleğe sahiptir. Yürekli ve girişimcidir. Bir yandan akılcı, bir yandan da duygusaldır. Müziğe olan eğilimi ve yeteneği erkenden ortaya çıkar. Bütün bunlar besteciye özgü niteliklerdir. Kızı Hülya TarSAYFA 4 E can'ın “İki ruhu vardı” dediği bu ilginç insanın bana yaptığı uyarıda haklı olduğuna inanıyorum; çünkü 1984'te, 70 yaşını doldurması nedeniyle Üniversite kendisini emekliye ayırmıştır; ancak O, besteciliğini ve Mimar Sinan Üniversitesi Devlet Konservatuvarı'nın Yüksek Lisans öğrencilerine verdiği çözümleme dersini ölümünden birkaç ay öncesine, 1990 yılının sonlarına dek sürdürmüştür. Kitabın ilk bölümlerinde Tarcan'ın çocukluğu, askeri hekim olan babası Ali Rıza Bey'in görevi nedeniyle Urfa'da geçirilen dört yıl, orada hekimliği ve müziği tanıyışı, Wagner biçeminde bir opera yazmaya kalkışması, Beethoven'in “Kreutzer Sonat”ına duyduğu hayranlık, Ankara'da ve İzmir'de yaptığı lise eğitimi, keman öğrenişi ve müzik sanatının içine girmeye başlayışı anlatılmaktadır. Tarcan'ın üniversite eğitimi de ilginç bir serüvendir. Türkiye ve Dünya çapında ün yapmış tıp yetkililerinin derslerine girer. Hocalarından Sadi Irmak onun müzikçi kimliğini görmüş ve şöyle demiştir: “Müzik için tıbbı terk etmene şaşmam; ama tıp için müziği terk edersen asla seni bağışlamam.” (Sayfa 85) Öte yandan, İstanbul Belediye Konservatuvarı'nda müzik eğitimi yapmakta, kemanını ilerletmeye çalışmaktadır. Çeşitli orkestralarda çalar ve arkadaşlarıyla oda müziği yapar. 91. sayfadaki alıntıda Tarcan, Ahmed Adnan Saygun ile 1934'te karşılaştığını söylüyor. Saygun 27 Aralık 1934'te oynanan “Taşbebek” operasında orkestrayı yönettikten sonra yoğun kulak rahatsızlığı nedeniyle İstanbul'a, Gureba Hastahanesi'ne gönderilmişti. Karşılaşma, 1935'in hemen başında gerçekleşmiş olabilir. Böylece Tarcan'ın besteciliği derinden etkilenir. Saygun sayesinde müzik yazmanın işçiliği konusunda eksikleri olduğunu Bülent Tarcan kucağında oğlu ve kızı Hülya Tarcan’ınfotoğrafı ile... görür ve çalışma yolu büyük ölçüde değişir. 90. sayfadaki açıklamaya göre “Taşbebek” temsili Atatürk'ün Ankara'ya ilk gelişinin 10. yılı nedeniyle verilmiştir. Bu sıra sayısı “15.” Olmalıdır. Ayrıca 93. sayfada yer alan, Ulu Önder'in 1934 yılında TBMM'de verdiği söylevin müzikle ilgili paragrafları bir kez daha gözden geçirilmelidir. Bu iki noktayı ikinci basıma katkı olsun diye yazdım. TARCAN’IN BESTECİLİĞİ Yukarıdaki açıklamaların ayrıntıları okurlara heyecan verecektir; ancak günümüz açısından asıl önemli olan, Tarcan'ın besteciliğidir. Konu, 15. bölümde geniş kapsamlı olarak ve nota örnekleri verilerek işlenmektedir. Tarcan'a göre 193440 arası, onun müzikteki arayış ve öğrenme dönemidir. 193950 arasında ise kendi kimliğini yansıtan, sahnede çalınabilecek ilk yapıtlarını yazar. 1950 sıralarında Nöroşirurji'yi ülkemize kazandırmak amacıyla İngiltere'ye gitmiştir ve beste yapmaz. “Londra'dan döndükten sonra kendimi gayet yoğun bir çalışma temposu içinde nöroşirurjiye kaptırdığım için artık kompozisyon yapmamaya karar vermiştim. En son yazdığım Piyano Konçertosu'ndan sonra da uzun süre hiç yazı yazmadım. Müzik faaliyetimde keman çalmakla yetinmek niyetindeydim.” (Sayfa 118) Ne var ki bir bankanın 1954'te açtığı bale müziği yarışmasına katılmaya KİTAP SAYI ? CUMHURİYET 917
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle