06 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Kemal Bekir'in 1947'lerden günümüze doğru 60 yıl öyküye emek vermesi, günümüz öykücülüğünü etkileyenlerden biri olması kimin umrunda! Edebiyatımızın yazgısı böyle. Kimileri itişkakış öne geçmeye çalışır, seslerini de yükseltmelerini bilir; kimileri, bir köşeden gülümseyerek bakar bu dalgalanmaya. Belki de “Bu da geçer yahu!” der gibi, boşluğu tokatlamakla yetinir. umhuriyet Kitap”tan sayfa komşum M. Sadık Aslankara, öykücülüğünün 60. yılı olduğunu anımsatarak, Kemal Bekir'in öykü anlayışını, öykücülüğünün özelliklerini anlatıyor (Hayal, Kemal Bekir'in Öykücülüğü, TemmuzAğustosEylül 2007). M. Sadık Aslankara gibi çağdaş edebiyatımızı yakından izleyen bir gönül insanı olmasa, “olay öykücüsü” deyip geçilen Kemal Bekir hiç anımsanmayacak, unutulmuşluğa mı bırakılacaktı? Aslankara da bu unutulmuşluktan yakınıyor: “Kemal Bekir, öykücüler, öykü sevenler tarafından ne ölçüde tanınıyor? Öykü seçkilerinde ne ölçüde yer alıyor? Öyle sanıyorum ki bu iki soruya olumlu yanıt verebilmek çok zor.” Kemal Bekir'le İzmir Gazi Ortaokulu'ndan başlayan, neredeyse 70 yıla yaklaşan bir arkadaşlığımız var. Şiire ilk adımları attığımız yeniyetmelik yıllarımızda, Neşet Halil Atay'ın çıkardığı İstanbul dergisinde şiirlerimiz görünmeye başlamıştı. Şiirde Kemal B. Özmanav adını kullanmıştı. Öykülerini önce Kemal Bekir Manav adıyla yazıyordu. Sonra Manav'ı da atarak Kemal Bekir adıyla yazmaya başladı. Fikirler dergisi Temmuz 1947'de yeni bir anlayışla yayına başlamıştı. Kemal Bekir'in “Hoşaf” adındaki öyküsü o sayıda yayımlandığına göre öykücülüğünün 60. yılından söz açmak yanlış olmaz. Kemal Bekir'in üç öykü kitabı geçen yıl bir bütün olarak yayımlandı (Bütün Öyküler, Fatma Hanım'ın Erik Ağacı, Bayrama Yakın, 1 Mayıs'ta Bir İşçi, Pencere Yayınları, 2006). Kitabın arka kapağında öykülerin kısa tanıtımıyla ilgili alıntılar arasında benim de Varlık'ta çıkan bir yazıma yer verilmiş: “Çehov'dan gelen alaysamalı incelik Kemal Bekir'de konuşmaların, davranışların iç gerçeğine dönüşür. İç gerçeklerin birikimi; o duyarlığı yaşamanın, o ruh yeteneğinden geçmenin özelliği, gerçeklik duygusuna inandırabilir bizi.” M. Sadık Aslankara'nın değerlendirmelerine de önem vererek bu sözü açmak, Kemal Bekir'in gerçeğe bakışını yorumlamak istiyorum. Mustafa Şerif ONARAN Değinmeler “C Kemal Bekir’in gerçeğe bakışı Recep'in başına geçirmiştir. Annenin yumuşak davranışındaki eziklik de, gereksiz söze karışmasındaki dağınıklık da babanın öfkesini yatıştırmıyordu. Kemal Bekir'in ilk öyküsündeki iyi oturmayan biçem anlayışında bile, nasıl bir gerçek olgusunu sezdirmek istediğini belli eden davranış ayrıntıları var. Bu davranış özelliği kimi zaman eleştirel bir boyut kazanır: “Her oturumda yönetimi elden bırakmayan kaymakam sözü kaptı” (Büyük Adam). Bir başka Çehov gerçeği, müdürün karşısında yenilgiye uğrayan küçük memurun, haklılığını kanıtlamış gibi, öfkeli tavırlar takınmış görünmesidir: Berber Rıza üç yıllık vergisine ödeme kolaylığı sağlaması için müdüre çıkar. Müdür genç adamdır. İlkelerinden ödün vermez. Berber Rıza söylenerek odadan ayrılır. O söylenerek çıkmasını öylesine abartır ki, sanki çok başarılı olİzmir Gazi Ortaokulu’nda Mustafa Şerif Onaran (solda) ile Kemal Bekir... muş bir davranış içine girer (Vergi). eksiltilmiş anlamı destekleyecek, yan anKemal Bekir'in gerçek anlayışı bir olalam örgülerini, art alan derinliğini beliryın akışını anlatmak değildir. O, gözlem ginleştirip öne çıkaracak yönde ayrıntı gücüyle bir duruşu yakalar. O duruşun kullandığına tanık olunamıyor pek.” ruhsal yansıması öykü kişisinin bir özelliKemal Bekir'in öykülerine bu bilgilerin ğini ele verir. Öykünün akışı o duruşta, o ışığında bakmak; konuşmaların, durumbakışta gizlidir: ların ayrıntısında gerçeğin ruhsal boyut“Başını yukarı kaldırıp göz kapaklarının larını araştırmak yararlı olabilir. arasından öyle bir bakardı ki. Hep kavgalara girişmeden önce böyle olurdu. BİRKAÇ ÖRNEK Onun için bu bakış İciveli'nin kızgınlığının belirtisiydi” (Yumurta). Daha ilk öyküsü “Hoşaf” 4 çocuklu Bir berber dükkanında yaşama deneyoksul bir ailenin iç gerilimini anlatır. Evin yimi kazanmış insanları, dünyaya bakıküçük oğlu Recep kendini kanıtlama alşındaki kurnazlık içinde tanırsınız. Berbedırmazlığı içindedir: rin, tanıdığı kişiyi tanımaz görünüşünde, “Öğleyin eve geldiği zaman annesinmüşterisine yaranmak isteyen bir ruhsal den para istemişti, alamayınca epey hırçelişki vardır: çınlaşmış, sonunda kendilerine zarar ve“Berber hatırlıyordu onu. Ama Muhittin receğini bile bile, sözünde durabilecek Beyi, ondan daha az sevdiğini belli etkadar mert olduğunu göstermek için memek için: odanın ortasında duran bir fincanı kaptı'Tanıyamadım yahu! Nerde?' diye yapğı gibi cama fırlatmıştı.” (Hoşaf). ma bir şaşkınlıkla söylendi” (Berberin Bir iplik fabrikasında ateşçi olarak çalıDüşündüğü). şan baba, evinin geçimini ancak sağlayabiliyordu. Askerdeki oğuldan haber DİL ÖZELLİKLERİ alamamanın sıkıntısı, Recep'in hoşaf Bir kentin kıyısındaki küçük insanlar, tenceresine aldırmaz bir davranışla kaşık onların yaşama anlayışından dünyaya sallamasına karışınca; baba, içinde biribakış ilgilendiriyor Kemal Bekir'i. Kimi ken öfkeye engel olamamış, tencereyi öyküleri dağınıktır, gereksiz ayrıntılar var gibi görünür. M. Sadık Aslankara'nın yorumu şöyle: “Kemal Bekir öykü evreni kurabilmek amacıyla insan ilişkilerine içirdiği karmaşayı yansıtabilmenin önemli öğesi olarak yararlanıyor ayrıntılardan. Öykü kahramanları kadar olaylar, ilişkilenişler de hep öykü evrenindeki havanın yansıtılmasına dayanak oluşturuyor. Ayrıntılar işte bunun aracılığını yapıyor.” Kemal Bekir'in dili işleme hünerinde, konuşma dilinin akıcılığından yararlandığını; Devlet Tiyatrosu sanatçılığından gelen, özellikle kimi romanları oyuna dönüştüren, radyo oyunları düzenleyen birikimini, öykü dilinin dokusuna yakıştırdığını anımsayalım. Kimi deyimleri yerel özellikleriyle kullanıyor. “Bir ayağı çukurda olmak” deyimi, “çok yaşlanmış, ölüme çok yaklaşmış olmak” anlamına gelir. Kemal Bekir bu deyimi “Bir ayağı kıyıda bir ayağı kuyuda” olarak yerel bir deyim özelliğiyle kullanıyor. Böylece dilimizin söz varlığına bilinen deyimin değişik bir biçimi girmiş oluyor. “Yanıp yakınmak” sözü Kemal Bekir'de “Ya, işte, o kadın yanıp yakılıyordu” diye geçiyor. Kimi bölge ağızlarında böyle geçebilir. Kemal Bekir o bölge insanlarını anlatıyor. M. Sadık Aslankara bu dil özelliğini şöyle belirtiyor: “Öte yandan halk dilini kullanmasındaki kıvraklık, bu dili içerdiği duyarlık bağlamındaki tutumunun övgüye değer olduğunu söyleyeyim yazarın. Bir oyun yazarından da bu beklenir herhalde.” GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZE Ne öyküdeki 60 yıl yitip gidiyor, ne arkadaşlıktaki 70 yıl. İzmir Gazi Ortaokulu'ndan sonra o, önceleri İzmir Ticaret Lisesi'ne gitti, sonra Devlet Konservatuvarı sınavlarını kazanarak Ankara'ya yerleşti. Zaman bizi başka yönlere savuruyor. Uzun yıllar birbirimizi yitirdik. Ama o Bekir Usta'nın, ben Şerif Usta'nın oğlu olarak yeni yetmelik yıllarındaki birlikteliğimizi hiç unutmadık. O, “51 Tevkifatı” ile nice haksızlıklara uğradı. Yoksulluktan gelen alışkanlıkla zorluklara katlanmasını bilmeseydi, içinde bulunduğu koşulları öyküye, romana dönüştürmeyi akıl eder miydi? Orhan Kemal Roman Ödülü'nü kazanan “Hücre 1952”, Sansaryan Hanı'nda geçen yitik zamanın izlerini taşır. Kemal Bekir'in 1947'lerden günümüze doğru 60 yıl öyküye emek vermesi, günümüz öykücülüğünü etkileyenlerden biri olması kimin umrunda! Ben de M. Sadık Aslankara'nın sorusuna katılıyorum: “Öykü alanında bunca birikime ulaşmış, yayımladığı öyküler, döneminde ilgi çekmiş, konuşulup tartışılmış bir yazarın altmış yıl sonra böylesi suskunluğu hak ettiğini kim söyleyebilir?” Kemal Bekir'in romanları arasında “Kanlı Düğün”, Cengiz Gündoğdu'nun değerlendirmesiyle İnsancıl'da ele alınmasaydı belki hiç anımsanmayacaktı. Fethi Naci'nin Yüz Yılın 100 Romanı arasında Kemal Bekir'in romanlarına yer verilmemiş. Fethi Naci gibi kılı kırk yarmasını bilen usta bir eleştirmen için Kemal Bekir'in görmezden gelinmesi, eksiklik sayılmaz mı? Edebiyatımızın yazgısı böyle. Kimileri itişkakış öne geçmeye çalışır, seslerini de yükseltmelerini bilir; kimileri, bir köşeden gülümseyerek bakar bu dalgalanmaya. Belki de “Bu da geçer yahu!” der gibi, boşluğu tokatlamakla yetinir. Edebiyatımızın Kemalleri arasında bir de Kemal Bekir olduğunu unutmayalım.? Bu sayfayla iletişim kurabilmeniz için dergilerinizi ve kitaplarınızı aşağıdaki adrese gönderiniz. AYRINTILAR Kemal Bekir'de “el öyküsel anlatım” öne geçtiğine göre, gerçeği, öykünün olay örgüsünde arama alışkanlığı vardır. Oysa gerçek, işlevi olan ayrıntılardadır. İşlevsel ayrıntı Çehov'un ünlü sözünü anımsatıyor: “Bir öyküde duvara bir tüfek asılmışsa, sırası geldiği zaman o tüfek ateşlenmelidir.” Aslında bu sözü, ayrıntıların değerlendirilmesi anlamında değil, temel izlek açısından ele almalıdır. Önemli olan öyküde ayrıntı gibi görünen bir durumun, gerçeği yansıtması bakımından nasıl bir işlevsellik kazandığının araştırılmasıdır. Ama M. Sadık Aslankara'nın söylediği gibi, her ayrıntıda işlevsellik aramak gerekmez. “Yığma ayrıntı” elverişli bir ortam yaratmaya yardımcı olacaktır. Ayrıntıların öyküye derinlik kazandıran başka özellikleri de var. M. Sadık Aslankara Kemal Bekir'de böylesi ayrıntıları göremediğini anlatıyor: “Kahramanların kişiliklerini ele verecek, SAYFA 22 MUSTAFA ŞERİF ONARAN Hekimköy Sitesi 20. Sk. No: 8 06800 ÜmitköyAnk. Tel.: (0312) 235 91 11236 23 46 CUMHURİYET KİTAP SAYI 917
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle