Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
? bir anlatım içinde oldukları sanılır. Oysa belli bir yüzyılın değil, her yüzyıldaki belli bir ozanın ayrı bir şiir dili vardır. Günümüzde divan şiirinin usta yorumcusu Mustafa İsen, dilin içinden bakarak ozanın biçemini tanıyan bir edebiyat bilimcisidir. Şiir dili olarak Osmanlıca’nın hangi evrelerden geçtiğini, XVI. yüzyılda Baki ile Osmanlı şiir dilinin nasıl bir yoğunluk kazandığını da bilir. Araya yüzyıllar girince Necati Bey ile Şeyh Galip arasındaki şiir dilinin özelliklerini göstermek kolaydır. Mustafa İsen gibi bir divan şiiri yorumcusu, aynı yüzyılda yaşayan Ahmet Paşa ile Necati Bey arasındaki biçem değişimlerini de gösterebilir. Günümüze gelirken her ozanın özlemi kendine özgü sesi bulmaktır. Şiirde ne anlatıldığı elbette önemlidir. Ama nasıl anlatılacağı daha önemlidir. Çağdaş ozanlarımızda da kendine özgü ses arayışlarıyla yeni bir şiiri dili oluşturmak istenebilir. Ancak ayrıntıları görmesini bilen bir eleştirmen ayrımına varabilir o sesin. Ne var ki divan şiiri bir “gizli gömü”yse, o gömüyü keşfetmek özel nitelikler ister. Mustafa İsen “Şuara Tezkireleri”nden “Sultan Şairler”e “Ötelerden Bir Ses”e kulak vererek geçmişin kültür birikiminde o sesin izini süren bir araştıramacı oldu. Günümüzde şiir dilinin gelişme evrelerinden nice eleştirmenin haberi yokken, divan şiiri dizelerinde o sesin gizlerini aradı. BİR BİLİM İNSANI Meslek çalışmasının otuzuncu yılında, özgün “Edebiyat ve Dil Yazıları”nı toplayarak, arkadaşları, “Mustafa İsen’e Armağan” bir kitap hazırlamışlar. Önce Doğan Hızlan’ın yorumuna uyarak “eski edebiyatımızı bugünün okurlarına iletenlere sevgi ve saygı duyarım” (EDEBİYAT ve DİL YAZILARI, Mustafa İsen’e Armağan, Eski Edebiyat Bilgisinin Çağdaş Yüzü, Ankara 2007). Doğan Hızlan, Mustafa İsen’in eski edebiyatı yorumlamasında çağdaş anlayışı benimseyen bir araştırmacı olduğunu belirterek diyor ki: “Onlar, Türk edebiyatındaki zincirin halkalarını birbirine iliştiren kişilerdir. Onların görüş açıları, yaklaşımları, bizim geleneğe, klasik edebiyatımıza bakışımızı belirlemede, zevkimizin oluşmasını sağlamada önemli rol oynarlar. Bu açıdan, yeni edebiyatı inceleyenlerden, araştıranlardan çok daha fazla sorumluluk taşırlar.” “Armağan Kitap”ların bir yazarın çalışmalarıyla kişiliği üzerine yoğunlaşması, ısmarlama yazılara yer vermesi bakımından, yapay özellikler taşır. Gene de 30 yıl edebiyata emek veren, ayrıca Balkan Türkleri’nin edebiyatını da yakında izleyen Prof. Dr. Mustafa İsen gibi bir araştırmacının çalışmaları da bu “Armağan Kitap”ta değerlendirilmeliydi. Ayşegül Külahçıoğlu İslam ile Süer Eker armağan kitabı yayıma hazırlarken edebiyat yazıları ile dil yazılarından derlenmiş birer demet çiçek sunmakla yetinmiş. Armağan kitapların asıl amacı da böyle olabilir. Ama şiir dilinin gelişmesine bunca emek veren bir araştırmacıyı değişik yönleriyle okurlara tanıtmak yararlı olabilirdi. Mustafa İsen, “Şuara Tezkireleri”ni, özellikle Sehi Bey ile Latifi’yi inceledikçe “biyografi”de yoğunlaşmanın önemini anlamıştır. Bir ozanın yaşamöyküsü ile şiirleri arasında ilişkiler kurmak, ileriye dönük yorumlara da yol açabilir. Mustafa İsen “Tezkire” anlayışına açıklık getiriyor: “Arapça, ‘zikr’ sözünden türetilmiş bir kelimedir. Zikr, anma, hatırlama, sö zünü etme anlamlarına geldiğine göre ‘tezkire’, hatırlamaya vesile olan şey manasına gelir.” “... Tezkire, edebiyat terminolojisi olarak çok daha geniş bir kullanım alanına sahiptir. Bu manada kelime, Osmanlı toplumunun maddi ve manevi kültürünü meydana getiren her meslekten yaratıcı kişinin biyografik künye yazıcılığını temel alan bir türdür” (ÖTELERDEN BİR SES, Divan Edebiyatı ve Balkanlarda Türk Edebiyatı Üzerine Makaleler, ‘Tezkire’, Akçağ Yayınları. 1997). Osmanlı devletinde divan ozanlarının özel bir konumu vardır. Mustafa İsen diyor ki: “Şair, söz ülkesini fethedendir; iki âlemin hazinesini sözle açandır, arşın bülbülüdür; şiirlerini ilham alarak söylediği için değer bakımından peygamberlerin hemen ardından gelir; onlar, fesahat bahçesinin güzel sesli bülbülleridir.” Mustafa İsen, Şeyh Galip’in özel durumuna da ilgimizi çeker. Genç yaşta Galata Mevlevihanesi’nin şeyhi olmuştur. Sultan III. Selim, Galip’in dünyasını sığınılacak bir yer olarak görmektedir: “Sultan Selim başını Galip’in kucağına koyarak onun okuduğu şiirleri tam bir vecd ve hayranlıkla dinlemekteydi” (ÖTELERDEN BİR SES, Osmanlılarda Devlet ve Sanat İlişkisi ve Bu İlişkinin III. Selim’le Şeyh Galip’teki Görüntüsü, Akçağ Yayınları 1997). BİR “ARMAĞAN KİTAP” “Mustafa İsen’e Armağan” olarak sunulan “Edebiyat ve Dil Yazıları” kitabında, hiç olmazsa uzun bir söyleşi yapılmalıydı onunla. Geniş bir tarihi kucaklayan Balkan Türkleri’nin kültür dünyasıyla Divan Edebiyatı’ndan süzülegelen şiir dilinin değişimleri anlatılabilmeliydi. Ama kitabı hazırlayan Ayşegül Külahçıoğlu İslam ile Süer Eker çalışmalarını Mustafa İsen’den gizli tutmuş. O kadar ki kitabın ebru süslemelerini yapan eşi Reyhan Hanım bile bu çalışmayı kocasına duyurmamış. Gene de kitaptaki 46 özgün yazıdan 17’si “Klasik Türk Edebiyatı” üzerine olduğu için, ondan izler taşıyabilir. Mustafa İsen meslek çalışmalarında değişik yöneticilik görevleri de yaptı. Önerilen görevleri üstlenirken yeni bir tasarı gerçekleştireceğine inandı. Kültür ve Turizm Bakanlığı Müsteşarlığı’na getirilirken de o bilinç içindeydi. Bakanlığın sıradan bir yayınevi gibi çalışmasına son verdi. TEDA tasarısıyla edebiyatımızın dışa açılmasına olanak tanıdı. Kütüphanelerin çok amaçlı kullanılmasını sağladı. Bu yıl yirmiyi aşkın ülkede, Mevlana’nın 800. doğum yılı nedeniyle, bir barış bayrağı açılarak, insanlar daha hoşgörülü olmaya çağırıldı. Mustafa İsen yalnız çalıştığı bakanların değil, kendisinin de gerisinde durarak işlerini yapmaya baktı. Böyle bir armağan kitabın hazırlandığı ondan özellikle gizlendi. Yoksa kabul etmezdi. Mustafa İsen siyasete mi dönecek, Başkent Üniversitesi’ndeki kürsüsüne mi? “Armağan Kitap”ı hazırlayan arkadaşları Ayşe Külahçıoğlu İslam ile Süer Eker diyor ki: “Bir kez daha vurgulamak gerekirse, bu kitap, kıymetli bir bilim adamının meslekteki otuzuncu yılını kutlamak ve ona bir süre için ayrıldığı kürsüsünün kendisini beklediğini hatırlatmak için hazırlandı. Bir de, ismi etrafında oluşan saygının, uzun yıllara dayanan karşılıklı sevginin ifadesi olarak...” Siyasetin kirlettiği çalışma ortamından temiz çıkabilmek de bir başarıdır. ? 900 SAYFA 25 CUMHURİYET KİTAP SAYI