Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
? İnancım insana dair Sabahı yok bir rüyada Bir ben içmişim zahir!” KEDER VAR MASALARDA... Şair aşksız geçen kayıp yıllara üzülür, durmadan canı acır ve bazen nedensiz de ağlar. İncelikler terzisi olmak kolay değil elbette. Şair çizilmiş, sökülmüş, eprimiş, yırtılmış ruhlarımızı imgenin kalbiyle dikiyor. Çünkü söylüyor işte: “Kuşkulu bir oyun sevda, travması ağır; zalim vurgun tekrarlanır, kurgusu hain”. Bu kitaptaki şiirler olgun, pişmiş ve asla pas tutmayacak cinsten. Bu şiirler “ senden yansıyandan ibarettim” tadında yazılmışlar adeta. Uzun nehir bir şiir de var kitabında. İlk kitabındaki bir dizesini bir şiirin adı yaparak uzun bir destan tadında oluşturmuş şiirini. “Solar Çocukluğumuz Gülün Yerine” Bu şiirini Cavit Orhan Tütengil için 1980 yılında yazmış ve şiirini o güzel adama adamış. Bu şiir bile sadece, tek başına mekânlar değiştirse de, yeryüzünde ki zaman belki de Cumhuriyet Meyhanesi’nde oturan iki kişi için dondurulmuş olabilir. Şairin de dediği gibi o zamanlar: “Keder var masalarda, etrafında kırık yürekli insanlar, birlikte sevinilen zamanlara içiyorlar burada”. İşte hepimizi derinden yaralayan da bu olmalı. Bu güzelim şiir, bu destan şiir, bu ağıt şiir mutlaka okunmalı. SÜRÜKLENEN SÜRGÜNLER Çünkü bulutlarla yazılmış bir şiir bu. Herkesin kalbine yağmayacak bir ruhla yazılmış. Bazı şairler vardır, dehşetli bir şekilde acı çekerler. Kimi insanlar kimi şairlerin boynundan öper sonra onları boynundan ipe çekerler. Hangi birimiz ölenler, öldürülen değerlerimiz için bir şey yaptık ki? Birilerimiz, belki de hepimiz o kadar çok önyargılıyız ki, beyaz güvercinleri sadece kaybettiğimiz zaman hatırlıyoruz. Çünkü şair Nükhet H. Gökaltay şu uzun nehirde kulaç atmaktan yorulduğumuzda, sadece “Beklerken Soldu An” demiyor, bakın ne diyor: “Yorgunluğumuz asude zamanlara varsa, yaralar kapansa, uzunca kalsam yoğun yeşilinde, bir kuytu bulsam, omzunda biraz uyusam demiştim”. Tarihin soluğu ensemizdedir, duyabilene! Elbette ‘beklemek de bir sanattır’. Elbette sizi arkanızdan saplayan dil ve renk sürçmesi olacaktır ama hep şairleri her zaman ezmeye çalışmışlardır bu ülkede. Türkü bilmeyen ve sevmeyen insanlar o ezgi eşliğinde şiir bile yazmışlardır. Kaç kişinin elleri dostça uzanıyor, çocukların ve ‘arkadaşım’ dediğine, gözlerine bakarak, kim kime dostum dedi ki? İşte bu yüzden karşısında adam gibi ağlayacak bir güneş arıyoruz kendimize. Bu şair, şehir ve keder nedir iyi biliyor çünkü her yanı saflık feneriyle aydınlanmış. Bu kadının şiirleri çığlıktan başka bir şey değil. ‘Ben şiirin tekiyim, hayat beni ölüm sanıyor’ diyebilecek kadar, mavi yüzlü bir keder, yorgun bir dünyaya baktı mı hiç? “ Hızla susar kimi sözler”. Anılar yokluk tadındaysa başka söze gerek var mıdır? Nükhet H. Gökaltay sezginin “mağrur acısıyla” yazıyor ve “hoyrat bir kış” ve ‘uçurum’ duygusuyla,”solgun bir keder” yalnızlığıyla örüyor şiirlerini. Şair elini kalbinden çekmeden, kaybedenlerin gururuyla, özgürlüğünü kimseye kaptırmadan yazıyor. Sürüklenen sürgünler kadını bu şair! Bütün çağlarda yaşamış gibi. Düşlerinin her gün tozunu alıyor ve hüzün adalarına yolculuklar yapmaktan hiç sıkılmıyor. Şairin duyarlılığı başka hiçbir kimsede yoktur; bir mum titrese onun da içi titrer, şuracıkta bir ağaç ölse onun yasını bile tutacak denli hislidir. Şairin imgesine, şairin başkaldırışlarına hiç kimse yetişemez! Şair her yerde ‘sürgün’ her yerde ‘kaçak’ bir yolcudur. Zaten boşuna da söylememiştir: “Talan; evrenin bütün öyküsüdür” diye. İnsan yeni bir şair tanıyınca, insan bir kez olsun, göz göze gelince, şiirini sevince, şiire ve aşka inanınca bir başka oluyor. Bakar mısınız bazen “Beklerken Solmuyor An”. Ne yazsanız da, ne kadar kitabından bahsetseniz de ardınızda bıraktığınız hikâye, şiire geri dönmeyecek ama Nükhet H. Gökaltay söylemiş zaten: “ Başlangıç hayal meyal Tesellisiz, Başıboş meramken Sesin sustuğu yerdeyiz Hangi sokaktan geçsek Yoksul bir kedi Hangi akşamdan çıksak kimsesizdik.” ? Beklerken Soldu An/ Nükhet H. Gökaltay/ Artshop Yayınları/ Şubat 2007/ “Şiirin evinden sokaklara ve başka diyarlara olan yolcuğu çok uzundur ve bunu herkes göze alamaz! Şiirin estetiğini bilmeden şiir yazılamaz ve iyi bir şair bir sözcüğü bile bir sinema gibi görür! Sevgili şair Nükhet H. Gökaltay şiirin ne olmadığını çoktan kavrayanlardan! ‘Yazıldıkça dağıldı mana, hatırasıyla değişti iklim’ diye yazmış bir şiirinde. Daha söylenmemiş ne kadar çok söz varsa o sözün içinden şiiri bulmak, dize yapmak, ancak geceye, sulara, aşka, kısacası hayatın içine karışmakla oluyor galiba” diyor Engin Turgut CUMHURİYET KİTAP SAYI 900 SAYFA 15