05 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

? “Farsçanın gelmiş geçmiş en önemli şairlerinden Cami(‘nin) 15.yüzyılda yazdığı bir şiirinde”, onun için “Peygamber değildir ama, bir kutsal kitap yaratmıştır” sözü, bu önemin altını çiziyor olmalı. (Aktaran: Talât S.Halman; Cân Yücedir Göklerden / Mevlana; Resimleyen: Gültekin Çizgen, Türkçesi: Kenan Sarıalioğlu, Dünya, 2004, 7) MEVLANA’DAN GÜNÜMÜZE 800 YILLIK CAN KÖPRÜSÜ... Geçmişten günümüze gerek Mevlana gerekse Mesnevi üzerine küçümsenmeyecek monografi, “şerh” birikiminden söz edilebilir. Bunların üzerine yeni yeni seçkiler, açımlayıcı kitaplar da ekleniyor sürekli. Kimileri başucu kitaplığına katılabilecek çalışmalar. İşte bu doğrultuda en temel başvuru kitaplarından biri de A.Kadir’in verimlediği Bugünün Diliyle Mevlana (Say, 2005). Çünkü Gölpınarlı’nın saptadığı gibi birebirlik duygusu yayan bir yanı var A.Kadir’in. Mevlana’nın 800.yılını kutlamak için verimlenen kitaplar, sahnelenen oyunlar, resimler, tarihselden kalkılarak yapılan belgeseller bildik yol olarak alınabilir. Can Atilla'nın (üstte solda) Koral eseri “Mevlana 800.Yıl Oratoryosu”nun Dünya Galası 7 Nisan 2007 tarihinde İstanbul Aya İrini'de gerçekleşti. Eseri 160 kişilik İstanbul Devlet Opera Orkestrası ve Korosu şef Serdar Yalçın yönetiminde seslendirdi. Orijinal libretto yazarı Semih Sergen (üstte sağda), aynı zamanda solist sanatçı olarak sahnede yer aldı. CUMHURİYET KİTAP SAYI Ama bir başka yol daha var sanatta: müzik… İşte Can Atilla’nın Aya İrini’de İstanbul Devlet Opera ve Balesi Orkestrası eşliğinde orkestra şefi Serdan Yalçın’la koro şefi Gökçen Koray yönetiminde dinleme, izleme fırsatı bulduğum Mevlana Oratoryosu, 800. yılında Mevlana üzerine verimlenmiş değerli bir yapıt olarak değil yalnız göz okşayan, alımlayanda hoş esintiler yayan yanıyla da dikkati çekiyor. Can Atilla, yaklaşık on yıldır belgesellerimize özgün müzik yapan bir arkadaşım aynı zamanda… Onun verimlediği müzikte, dikkati çeken ilk yan, konu nesnesini, izleksel herhangi kalıba sığınmadan, şematik figürlere gönül indirmeden birebir diyebileceğimiz bir somutlukta ezgisel bağlamda yeniden yaratabilmesi… Bu başarıyı gösteren kaç müzisyen var ülkemizde bilmiyorum; ama ben, şunca yıllık tanıklığımla söyleyeyim yazında, tiyatroda,belgesel sinemada bu başarıyı gösterenlerin parmakla sayılacak denli az olduğunu gözlemişimdir hep.Buradan hareketle müzikte de böyle oluğunu söylesem, pek mi abartmış sayılırım acaba? Ama ah keşke Can Atilla’nın dönüştürümündeki yücelik sürerken Semih Sergen’in radyo tiyatrosu yaparcasına ağdalanmış öyküleyiciliğiyle karşılaşmasaydık diye düşünmekten alamadım kendimi. Can Atilla, müziğe içirdiği felsefeyle, konuyu ezgiselleştirmekte yansıttığı ustalıkla 800 yıl sonra Mevlana’yı bir kez daha canlandırmıştı sanki, daha doğrusu onu bizim gözümüzde, algı evrenimizde yeniden yapılandırmıştı. Diyeceğim öylesine dönüştürmüştü ki, Mevlana’dan günümüze yeni alımlamalara açık bir köprü çıkmıştı ortaya… Neler yoktu ki bu köprüde… Aşk, dostluk, bağlılık, Tanrı’yla insan arasında dramatikleşen o ince çizgi, laik bir tanrı, insanın onun karşısındaki tragedik durumu sonra bütün bunları bir kez de ezgi diliyle yaratmaya yönelişin insanı çelen burgacı… Şehriban Ebem’den söz etmiştim bir yazımda. Onun Yunus, Pir Sultan albümleri için Can Atilla’yla işbirliği köprüsü kurduğunu. Can’ın Mevlana Oratoryosu’nu izledikten sonra, şimdi bunu da merak edeceğimi söyleyivereyim şuracıkta. Evet, Mevlana Can Atilla’nın oratoryosunda, sahiden ete kemiğe bürünüp öyle görünüyor… Hem de yüzyıllar sonra… Ama ne biz ayırdındayız bunun, ne de halk… Hani diyorum, Gülhane Parkı’ndaki ceviz ağacı da olmasa, “tehlikenin farkında” olmadığımız gibi Mevlana’nın da ayırdında olmayacağız belki…? 900 SAYFA 17
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle