05 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

KISA KISA... KISA KISA... KISA KISA... KISA KISA... Sözler Uçar Yazılar Kalır “Paso, tam!” Kuruş kuruş paralar Bozulan liralar Bu ne kadar çok para Bu ne kadar çok emek! Sonunda elde kalan ne? Bir kuru ekmek! Ergun Sav Lise 2’de Ankara Atatürk Mezunlar Cemiyeti’nin kısa öykü yarışmasına katılıp, birinci oluyor. Uyanış dergisinde üç öyküsü yayımlanıyor. 1954’te Hukuk Fakültesi’ni bitirdiğinde Hisar adlı fikir ve sanat dergisinde tiyatro eleştirileri yazmaya başlıyor. O gün için bir sanat dergisinin üç bin tiraj yapması önemli. Sav kitabına bu dergide yayımlanan eleştiri yazılarından kimi örnek alıntılar almış. Sonra da genel değerlendirmesini şöyle yapıyor: “Hisar’da yazmaktan çok mutluydum. Yazılarımın bir tekini bile geri çevirmediler. Tek kelimesine dokunmadılar. Yazı başına 10 lira veriyorlardı. Bana da verdiler. Ben para için yazmadığımı söyledim. Munis Faik Bey’in sözünü unutmam: (Biz bir yazının bedelini değil, bir yazarın emeğinin değerini veriyoruz. )” Sav, 1955’te Yirminci Asır dergisinde yazı ve röportajlar yazmaya başlıyor. Edebiyat ağırlıklı derginin bu bölümünü Behçet Kemal yönetiyor, Hasan Âli Yücel, Yakup Kadri gibi ünlüler yazıyor. Sav’ın Ankara’dan yolladığı röportajları ilgi çekiyor. Kitabına aktardığı örnekler arasında, bir casusun asılması ile ilgili röportajı da var. Röportaj,”Ev dönüyorum. Hâlâ titriyorum. Parmaklarımın ucu uyuşmuş. Kalabalıktan çıkınca sırtımdaki ürperti artıyor. Hızlı adımlarla yürüyorum.. (Yirminci Asır, Nisan 1955)” rum’ diyor. Başka şairler bu sözü beğenmişler, onlar da dile yaslandıklarını söylüyorlarmış. Dile yaslanmak iyi de, korkuyorum: Hep birlikte yaslanırlarsa çöküverecek. (Terciman, 3 Kasım 1958)” “Kalçın Aslında ustaların elinde (iyi Türkçe) olabilen devrik cümleler, yeni kelimeler bazılarının kaleminde öyle bir sevimsizleşiyor ki.. Her cümleyi deviren, kelimeleri yersiz kullanan bu yazarlar hep birden ortak bir ‘urumeli ağzı’ tutturdular ki, insanın bağırası geliyor: ‘Abe kim ügretir bunlara böyle yazmayı!’ (Tercüman, 3 Aralık 1958) Haldun Taner Ergun Sav’ın yaşamında Haldun Taner’in özel yeri var. Taner’le ilgili yazılarına kitabında da geniş yer veren Sav, “Haldun Taner’le 1955’te tanıştım. Yazarlığımda bir köşe taşıdır bu tanışma. Çok şey öğrendim ondan. Çok desteğini gördüm” diye bir saptama yapıyor. Sav’ın anıları arasında, 196470 yurtdışında geçen yıllar sonrası, TRT televizyon yayınlarında kültür bölümünde “Sahnelerimizden” programının sunuculuğunu yapması da var. Aziz Nesin ile yapılmış, ancak araya 12 Mart’ın girmesi ile yayımlanmamış söyleşisinin arşivlerden bulunup yayımlanmasını diliyor. Ancak Aziz Nesin ve Nâzım Hikmet’in oyun yazarlıklarının diğer edebiyat alanlarındaki yapıtları yanında zayıf kaldıklarını düşünüyor. Tiyatro yazılarını ayrı bir kitapta toplayan Ergun Sav, kimi alıntılara, kimi anılar da eklemiş. İşte Vasıf Öngören’le ilgili bir anı: “Başka İş Bilmem Karlsruhe’de Başkonsolosum. Yıl 1981 (12 Eylül sonrası) Vasıf, Berlin’den telefon etti. Ergun Sav Bir işlem dolayısıyla zorluk çekiyormuş. ‘Yardım edebilir misin?’ diye sordu. ‘Tabii’dedim ve sordum: Ne yapıyorsun orada? Tiyatro Komünistlik de ediyor musun? Tabii Ergun Abi. Ben ikisinden başka iş bilmem ki!” ? Şükran SONER A vukat, emekli büyükelçi, gazeteci, tiyatro eleştirmeni, oyun yazarı, on parmağında on marifeti olanlardan Ergun Sav, yazarlık otobiyografyasını yazdı. 1954’ten bu yana eleştirilerinden, röportajlarından, yazılarından bölümlerin, anıların, ünlülerin portrelerini topladığı, “Sözler Uçar Yazılar Kalır” kitabının gelirini Türk Kanser Derneği’ne bağışladı. Ergun Sav, kitabının önsözünde yaşamının önceliklerini birkaç cümle ile çok yalın anlatıyor: “2004, yazarlığımın 50. yılı. Telif ücreti aldığım ilk yazım, Kasım 1954’te Hisar dergisindeçıkmıştı. Aradan geçen elli yıl içinde birçok yazım, eleştirim, kitabım yayımlandı. Oyunlarım oynandı. Diplomatlıktan emekli oldum ama yazarlığın emekliliği yok. Yazmak: Duygu ve düşüncelerini kâğıda aktarmak, okurlar, seyircilerle paylaşmak. 50 yıldır yazmadığım zaman suçlu, yazdığım zaman mutlu hissettim kendimi. Yazmak mutluluktur. Bu mutluluğu okurumla paylaşmak istedim. ” Ergun Sav “Diplomaturka”adlı kitabının mesleki otobiyografisi,”Sözler Uçar Yazılar Kalır”adlı kitabının ise yazar olarak otobiyografisi olduğunun altını çiziyor. Bazı yazılarından bölümler almış. Birinci el anılar, olaylar olduklarına işaret ediyor. Hiçbir olay ve kişinin hayal ürünü olmadığını belirtiyor. Kitabına kapak adı yaptığı Latin atasözünü doğrulamak üzere de,”Bunca yıl onca laf ettik, uçtu gitti. Yazılar ise kaldı. Ne iyi etmişim de yazmışım ”diyor. Kimsenin düşündükleri ile tanınmadığını anımsatarak, herkese “Yaz” önerisinde bulunuyor. özgündür... Pof’la Paf, Barış Kervanı yazarın hepsi de pek çok kez sahneye konmuş çocuk oyunları. Ergun Sav, çocuklara yazmanın keyfini kitabında şöyle anlatıyor: “Çocuk oyunu yazmanın en güzel yanı da gidip o çocukları seyretmek. Onlar benim oyunumu seyrediyorlar. Ben onları. O güzel, aydınlık yüzleri seyrediyorum. Gülünecek yerde gülüyor, dinlenecek yerde susup dikkatle dinliyorlar. Beğendikleri sözleri, hareketleri alkışlıyorlar. Yetişkinlere göre çok daha bilinçli seyirciler. Çünkü önyargısızlar. Art düşünceleri yok. Beyinleri berrak, kalpleri temiz. Verilen güzelliği değerlendirme yetenekleri büyüklere göre daha iyi. “Vatan Yahut Namık Kemal” yazarın Londra’da izlediği tek kişilik gösteriden esinlenerek yazdığı tek kişilik bir oyun. Ankara’da 200, turnede 51 ilde temsil edilmiş. Erzurum’da yerleşik ilk tiyatro için yazdığı Can Bebek, oynayacakları oyun bulamayan beş kız öğrenci için yazılmış Beş Kız Arkadaş oyunlarının ilginç yazılış, sahneleniş öykülerine kitabında yer veriyor. 1992’de en iyi oyun yazarı ödülünü aldığı Bir Başkası oyununda ise biraz da başkalarını anlatmak istediğini vurguluyor. Sav kitabına kendi deyimi ile,”bazı güzel insanları, ilginç olaylar, anekdotlarla anlatacağım” vurgulaması ile devam ediyor. İddialı olmak istemediği için bu bölümün başlığına “portreler”demediğini, “Fiske Fiske Eskizler” başlığını sevdiğini belirtiyor. Aklına geldiği gibi, hiyerarşi gözetmeksizin, dağınık ünlü kişilerden anılar aktarıyor. Yerimiz elvermediği için bu neşeli anılardan çok az alntı yapma olanağımız var.. “Ataç Hoca bir gün Dil Kurumu’ndan çıkmış, Bulvar’da kaldırımda yalnız başına gidiyor, bir taraftan konuşuyor. Tanıyan biri sormuş: Hoca kiminle konuşuyorsun? “Kendi kendimle.” Adam şaşkın bakınca açıklamış: “İki faydalı iş yapıyorum. Bir, akıllı bir adama laf anlatıyorum. İki, akıllı bir adamın anlattığı lafları dinliyorum. Memlekette akıllı adam kalmadı ki..” OYUNCUDA ARANAN VASIYLAR Devlet Tiyatrosu’nun First Lady’si bir gün bana dedi ki: (Ergun, bir aktörün üç yerinde zenginlik olması gerekir. Burada “yüreğini gösterdi’’, burada “gırtlağını gösterdi” ve burada “kafasını gösterdi”. Yani duygu, ses, akıl olmalı diyor. Sonra ekledi: Bu adamda burada var “yürek”, burada var “ses” ama burada yok “akıl” Bu adamdan iyi aktör olmaz.) Yıllar onun ne kadar haklı olduğunu gösterdi. O yakışıklı aktör, görkemli ses tonuyla duygulu oyunuyla pek de ileri gidemedi. Büyük rollerde oynadı ama büyük aktör olamadı. Bu üç zenginlik öbür oyuncular için de geçerlidir. Rahmetli Muazzez’in formülü doğrudur. TİYATRO ELEŞTİRİLERİ Ergun Sav 1955 yılı kasım ayında yedeksubay okuluna giriyor 1957’ye kadar askerlik yıllarında yayımlanan yazılar yazmıyor. Terhis edildiğinde Haldun Taner’in önerisi ile, o tarihlerde en yüksek tirajlı gazeteler arasında olan Tercüman gazetesinde sanat eleştiri yazılarına başlıyor. Kitabında bu yazılardan birçok örnek, alıntı var. Kimi örnekle yetinelim: “Büyük Muhsin (Devlet Tiyatrosu Genel Müdürü Muhsin Ertuğrul, yaş haddini doldurduğu için görevine son verilmiştir. ) Geçen hafta sonunda gazetelerde çıkan bu küçük haberi tiyatroseverler garip bir iç burkuntusu ve acıyla okudular... ..Bu ülkede tiyatro adına atılan bütün adımlarda, yapılan bütün hamlelerde, başarılan büyük işlerde onun büyük payı vardır. Devlet Tiyatrosu’na en parlak dönemini yaşatan, Darülbedayi, Şehir Tiyatrosu, Devlet Tiyatrosu, Küçük Sahne ve tekrar Devlet Tiyatrosu kuruluşları, her zaman onunla kuvvetlenmişlerdir. Ve.. Muhsin Ertuğrul adı Türk tiyatro tarihine altın harflerle yazılmıştır... .. Büyük Muhsin’e Milli Eğitim Bakanlığı ‘Güle güle’derken, Türk Tiyatrosu ‘Hoş geldin’ der. (Tercüman, 30 Ağustos, 1958)” “Duvar Son yıllarda ün yapan şairlerin en iyilerinden biri olan Cemal Süreya ‘Dile yaslanıyo SAKIZLI KÖY KUMPANYASI “Sakızlı Köy Kumpanyası”adlı kitabımda yazlık sitemizi ve aktörlerini anlatmıştım. Büyük usta Semih Balcıoğlu birbirinden güzel karikatürleriyle değer kattı. Kitap umduğumdan büyük ilgi gördü.. Kitabın yayımlandığı 1996’dan bu yana 8 yıl geçti. Komşulardan bazıları göçtü. Yeni torunlar oldu. Güzel bebekler pusetleri süsledi. 2025 yıl önce pusette olanlar şimdi anne oldu. Çeşme çok canlandı şimdi ‘in’oldu. Kışlık nüfusu 25 bin iken, yazlık nüfusu 400 bin oldu.. Güzelleştirme çabalarında bilmem incilerle ne kadar baş edilebilir? Savaş uçakları filosundan çok ses çıkaran ‘turistik tesisler’ gürültü kirlenmesinin olası ve de valasını yaratıyor! İnsana eski yılların sükunetini aratıyor. Aslında benim sitem aynı site, aktörler aynı aktörler. Gene fırka gibi olaylar ürettiler. Benzersiz espriler türettiler. Sakızlı Köy Kumpanyası’nın aktörlerine bırakacağım sahneyi. Oyuncular ustadırlar. Çiğ nohutu kavururlar. Pişmiş nükte savururlar.. ? Sözler Uçar Yazılar Kalır/ Ergun Sav/ Çantay Yayınları/ 136 s. KİTAP SAYI İLKLER Ergun Sav kitabına kendi ilkleri ile giriyor. İşte 1939’da, 6 yaşında yazdığı ilk şiir: Ben sokağa gittim Bir çocuğu ittim Çocuk beni dövdü Üstelik de sövdü Sav kitabında bugünün penceresinden, 65 yaşındaki keşfinden,”Naiv sayılabilir. Çocuksu olmalı. Psikolojik olarak biraz kötümser bulunabilir. Ama Atatürk ölmüş, dünya savaşı çıkmış. İyimser olacak zaman mı?”diye söz ediyor. Ergun Sav ilköğrenim yıllarında kendince öyküler yazmış. Babasının getirdiği Karagöz takımı ile metinler yazıp çok oyun oynatmış. Zaman içinde iki boyutlu sanata yeni boyutlar getiremeyeceğini keşfedince ortaoyununa, dramaya yönelmiş. Sponsor bulamadığı için ortaoyunu kumpanyası kuramadığını söylüyor. Lise 1’de, 1948’de, 15 yaşında yazdığı Biletçi şiiri: Otobüs tıklım tıklım İnsanlar salkım salkım “Biletçi, bilet!” SAYFA 24 HER PİYESİN BİR HİKÂYESİ VAR Her piyesin bir yazılış hikâyesi vardır. Kimse durup dururken kalkıp ‘bir piyes yazayım’ demez. en azından benim için böyle bu. Yazdığım piyeslerin hepsinin bir vesilesi, bir ön hikâyesi var... Ağabeyim Atila Sav, ben yurtdışındayken beni hiç mektupsuz bırakmadı. Düzenli olarak yazdı. 1966’da Paris’te görevliyim. Bir mektubunda şöyle yazdı: “Çocukları tiyatroya götürmek istiyorum. Devlet Tiyatrosu bu sezon çocuk oyunu oynamıyor. Sebebini sordum, elimizde oyun yok dediler. Bir çocuk oyunu çevirsene. ” Ararım tararım, bir çocuk oyunu bulur, çeviririm. Beğenmezler, oynamazlar. Oynarlarsa telif hakkı diye sorunlar çıkabilir. Kendin pişir, kendin ye. Çocuk oyunu yazmaya karar verdim. Kafamda bir masal kurdum, daktiloma oturdum. “Yakut Balık”adlı bir oyun yazdım. İlk telif oyunumdur. Tümüyle ? 835 CUMHURİYET
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle