09 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

? dikkatli olmak zorundadırlar. Özel likle de eleştirmenler bu konuya dikkat ederek milli eğitimin “Yüz Temel Eser” dediği gibi, edebiyatımızın on temel eseri gibi ifadeleri kullanarak yapıtlar yayımlamamalıdırlar. Daha önceki yapıtlarına ve düşüncelerine değindik; şimdi İnanna’ya gelelim. Çünkü bu yapıtta okuyucularını daha başka bir dünyaya götürüyorsun. Sizce nedir İnanna, ne anlatıyorsunuz bu romanınızda? Bence İnanna beş altı yılda büyüttüğüm bir çocuktur. Ama herkese gülümseyen bir çocuk. Bir de zor büyüyen ama kolayca beni terk eden bir çocuk. Bu yapıtı yazarken ben de başka dünyalarda yaşadım ve okuyucularımın da benim yaşadıklarımı yaşamasını istedim. Çünkü bizler için bir kapalı kutu olan tarihimizin kilidi artık açılmalı. Çevremizdeki tüm ülkelerde tarihin dokunulmazlığı kaldırılmıştır, ama bizde hâlâ tarihin dokunulmazlığı var. Bu durum pozitif bir roman örgüsünde nasıl verilirse, İnanna’da bunu yapmaya çalıştım. KARMAŞIK KURGU İnanna’da tarihe yönelmişsiniz ama insandan yola çıkarak insanın yarattığı aşkı, mitolojiyi, egemenlik ilişkilerini tarihsel coğrafyada irdeliyorsunuz. Bunu yaparken tarihe tuttuğunuz ışıldakta iki ayrı öyküyü iç içe anlatıyorsunuz. Üstelik öyküler farklı coğrafyalarda geçiyor. Böylesine karmaşık bir kurgu yormadı mı sizi? Bundan önceki iki romanım, hat ta çocuklar için yazdığım romanımın kurgusu da İnanna’nın kurgusuna çok benzer. O romanlarımdaki karakterler de birden fazladır, ama onları birleştiren bir yönleri vardır. Sadece Üçüncü Ölüm’de tek bir baş karakter vardır, ama onun yaşamı da üç karaktere bölüştürülmüştür. İlk girişte ayrı ayrı durmalarına karşın, daha sonra yolları birleşir. İnanna’daki kahramanların da buna benzer yönleri vardır. Ayrı ayrı coğrafyada yaşarlar önceleri ama daha sonra aynı coğrafyayı paylaşırlar. Her ikisi de önce bırakıp giden ama sonra geri dönendir. Her ikisinin de uzun bir öğrenim dönemi vardır ve her ikisinin insan yanları da güzellikleri çabuk keşfeder... Onları birleştiren bu durumlar kurgudaki dengeyi sağlıyor. Yani kurgunun dengesi kurgunun içinde kurulmuştur, o nedenle ilk bakışta dengenin kendi içinde dengeli olduğu anlaşılmaz. Kendimin tercihi olan bu yöntemin beni yorduğunu söyleyemem. Tarihin ve coğrafyanın keşfedilmemiş yönlerine gönderdiğiniz aydınlatıcı yaklaşımla aşkı anlatırken girişte söylediğiniz “Bütün tarihler, aşkın gizli tohumunu bu coğrafyada sakla İnanna, Tuncel’in zevk alarak yazdığı bir roman olmuş dılar” cümlesinin “berceste mısra” gibi okuyanı etkileyeceğini düşündünüz mü? Sizce de romanın özü bu cümlede mi saklı? Bu cümlenin bir “berceste mısra” gibi okuyucuyu etkilemesini istemekten çok, okuyucunun bu cümleyi okuyarak heyecanla romanın kapısını açmasını istemiştim. Çünkü romanın kapısından girdiği andan itibaren okuyucu buna benzer çok “berceste mısra” ile şaşıracaktı. Romanın tadı bu cümleyle başlıyor, ama romanın özü 437 sayfanın tümünde saklı. Romanın özündeki tada varabilmek için de tüm sayfaların okunması gerekiyor. İNSANİ DUYGULAR İnsandan aşka, mitolojiden polisiyeye, tarihten egemenliğe, coğrafyadan töreye feodal dönemin çeşitli kesitlerindeki insanlarına uzanan romanınızda kahramanlarınıza hep sevgiyle yaklaştığınız görülüyor. Sizce sevgisiz roman olur mu, İnanna’daki aşklarla günümüz aşklarını kısaca karşılaştırır mısınız? Yazan insanın en önemli malzemesi insandır. Eğer bir yazarda insan sevgisi olmazsa yazması da olanaksızdır. İnsanı sevmeyen insani duyguları hissedemez. İnsanı duyguları hissedemeyenin de insanı yazmaya hakkı olamaz bence. Sevgisiz romanın olabileceğini de düşünmüyorum. İnanna’daki aşklar tarihin tüm dönemlerinde yaşamış aşklardır. Hem özelinde o karakterler arasında var olmuştur, hem de genelde her yerde var olabilecek aşklardır. Ama bu aşkların bir kutsallığı vardır. Bayağı ve maddi değiller. Ama günümüzdeki aşklar böyle değildir. Ne saflığı vardır ne de sevgisi. Günümüz aşklarının belirleyicisi maddedir. Onun için de günümüz aşkları epeyce bayağılaşmıştır. Aşkı bundan kurtarmak gerek... Beylik düzenlerinden Yeniçeri ör gütlenmesine, saray ve çevresi konaklarından hanlara, yerleşik düzenden vahşi doğaya uzanan İnanna’da yazdıklarınız geniş araştırmalar gerektiriyor. Bilgileri edinme ve yazma süreci uzun olmuştur sanıyorum. Kendi kendinize sorun: Değer mi, değdi mi? Buna benzer sorularla birkaç kez karşılaştım. Gerçekten karar verebilmek de, incelemeleri sürdürmek de uzun bir zamanımı aldı. O kadar sabrı nasıl gösterdiğimi ben de bilemiyorum, ama çalışmalara başladıktan sonra her şey kolaylaştı. Kaynaktan kaynağa koştum. Çeviriler yaptırdım. Tarihçi dostlarımla fikir alışverişi yaptım. Savunması olmayan iddiaları bir başka kaynaktan araştırdım. Bütün tarihlerin aşkın gizli tohumunu sakladığı coğrafya diye adlandırdığım coğrafyayı birkaç kez ziyaret ettim. Günlerce söylencelerin peşinden koştum. Eskiyle yeniyi defalarca yan yana koyup karşısına geçtim. Çeşitli yönleriyle düşündüm. Kullandığım sözcüklerin başkalarınca başka yönlere çekilmemesi için düşüncelerimi zorladım. Kullandığım her sözcüğün hesabını vereceğime inandığım zaman da oturup yazdım. İnanna’da sosyolojik öğeleri felsefeye bulayıp tarihi olayların içine yerleştirerek bir coğrafyaya serpilmiş aşkın gizli tohumlarını topladım. Kararı vermem biraz zor oldu, araştırmalar zaman aldı ama zevk alarak çalıştığım bir roman oldu İnanna. O nedenle de bütün cefalara değdi diyorum. Gelen emaillerden okuyucularımın da mutlu olduğu duyumlarını almak ayrıca büyük bir keyif veriyor bana.. Ekleyecekleriniz var mı? Son olarak bir konuyu belirtmek istiyorum. Jacklin Çelik, İnanna’yı değerlendiren yazısında, “Tarihimize içten bakmak, biz cumhuriyet dönemi yetişenleri için çok zor olsa gerek” diye bir ifadeye yer vermişti. Düşüncesine içtenlikle katılıyorum. Gerçekten okullarda öğrendiklerimizden yola çıkarak tarihi olaylara objektif bakmamızın olanağı yok. Bize verilenlerle, doğrular arasında dağlar kadar fark var. Bir savaş anlatılırken güçlerin sayıları veriliyor, sonra nasıl saldırıldığı ve sonuç. Ama savaş bu kadar kolay mı? Elbette değil. Onun nasıl bir vahşet olduğu anlatılsa belki yeryüzündeki savaşlar olmaz. Elbette bu durum sadece bizde böyle değil. Hemen hemen her ülkede okul kitapları yazanlar yüzünü kendi ulusuna dönüyor. O nedenle de genç kuşaklar tarihi en doğrusundan öğrenemiyorlar. Bunu başarmak için tarihimize içerden bakabilme konusunda biz yazarların daha cesur olması gerek. İnanna’da ben bunu denedim o nedenle de İnanna tarihi genişleten bir roman oldu. ? İnanna/ Murat Tuncel/ Varlık Yayınları/ 438 s. KİTAP SAYI 872 SAYFA 6 CUMHURİYET
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle