09 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Ahmet Hamdl Tanpınar gibi çok yönlü bir edebiyat insanını anlamak; hele ölümü üzerinden kırk yılı aşkın bir zaman geçmesine karşın, onu, bildiğimizi sandığımız yönleriyle yeniden tanımak; edebiyata bakışımızı değiştirecek, bize görmeyi öğretecektir. stanbul’da 1952 Haziranı... Yaz sonu Askeri Tıbbiye Ankara’ya taşınacak. Tıbbiyenin son iki yılını Ankara’da okuyacağız, İstanbul’da öğrenciliğimin son yazı. O yıl Yunus Nadi Şiir Ödülü’nü Azmi Tekinalp kazanmıştı. Ama 1000 liralık ödül üçe bölünmüş, benim payıma 300 lira düşmüştü. Doğan Ergeneli ile Azmi Tekinalp’in ne aldıklarını bilmiyorum. Bana verilen 300 lira bitmek bilmedi. Mercan yokuşunda Demosten’e Askeri Tıbbiye giysisi diktirdim. Yürüyüşüm değişmiş miydi? Yaşar Nabi demişti ki: “Bak Mustafa Şerif, şiirin güzel. Ama ben aruz ölçüsüyle yazılmış şiiri gericilik sayarım, oy vermem.” O şehit anlayışını yadırgayanlar da vardı.. Hem Tanrı katında yer alacak hem dünyayı özleyecek! “Bir yanım mest, akıyor dünyaya, Bir yanım dinleniyor Rabbimde.” İstanbul’da öğrenciliğimin o son yazında, Yaşar Kemal’le, Harem’de, Abdülbaki Gölpınarlı Hoca’ya gidişimizin anısı hâlâ sıcak durur. Bir de Ahmet Hamdi Tanpınar’la Galatasaray’dan Tünel’e yürüyüşümüz... Tünel’de Narmanlı Yurdunda, girişin hemen sağındaydı Tanpınar’ın yeri. Yerde öbek halinde duran kitaplar vardı. Birini çekti, bana verdi: André Gide’in “Fransız Şiiri Antolojisi.” Elli yıl gerilerdeki puslu bir söyleşinin tadı nasıl yorumlanabilir? Yoğun bir şiiri yalın göstermenin hüneri gibi bir izlenim kalmış bende. Benim şiire özendiğim yıllardaki anlayış değişse de, Tanpınar’ın yorumları geçerliğini yitirmedi. Mustafa Şerif ONARAN Değinmeler İ Bir kişilik denemesi temsizliği” de belirtmiş oluyor: “Hazırlanmış bir ders programıyla sınıfa gelmezdi Tanpınar. Bence, o gün zihnini meşgul eden bir kültürel meseleyi derse getirir, onun çeşitli yüzyıllardaki, türlerdeki serüvenine çıkarırdı öğrenciyi.” “Düzensizliğin düzeni” içindeki bu gerçek edebiyat insanına “Kırtıpil Hamdi” derdi yakın dostları. “Kırtıpil” sözcüğü, sözlüklerdeki dar anlamın ötesinde, benim “rint” olarak düşündüğüm anlam derinlikleri kazanmıştır onda. Memet Fuat “kırtıpil” sözcüğünü yorumlarken diyor ki: “Ahmet Hamdi Tanpınar sevilen, değer verilen bir insandı. “Kırtıpil” adını ona kimin taktığını bilmiyorum, ama Ahmet Hamdi Tanpınar herhalde derbeder yaşayışına, dağınıkminde özgün bir kişilik geliştiren Ahmet lığına değinmek istemiş olmalı. Hamdi Tanpınar’ı gencecik Doğan HızIsmayıl Hakkı Baltacıoğlu’nun Altulan’ın tanıklığında yorumlamak, bize, nizade Köşkü’ndeki toplantılarına katıldıdeğişik bir dünyanın kapılarını açıyor. ğı günlerde de arkadaşlarının ona Kırtıpil Hamdi dediklerini biliyorum. Ama “KIRTIPİL HAMDİ” küçümseyerek söylemezlerdi bunu, sevDoğan Hızlan, geniş bir konuya yügiyle söylerlerdi. zeyden bakarken, daha derin incelemek Ben “kırtıpil” sözcüğünde anlamı silen isteyenlere açıklık getirmesini bilen; belli bir ses güzelliği olduğu kanısındayım. bir ortamda yapılan konuşmaları değişik İnsanlar bu sözcükten hoşlanıyor, herokur topluluklarına aktarırken bizi de tarhalde anlamını düşünmeden söylüyortışmalara katan bir edebiyat insanı lardı.” (ADAM SANAT, 1995) (EDEBİYAT DAİMA, Doğan Kitapçılık Doğan Hızlan’ın “sönmüş kibritler” 2006). sözünde Tanpınar’ın dağınıklığını anımDaha önemlisi,geniş bir konunun dar satan bir incelik var. Sanki sigarasının bir ayrıntısını büyüteç altına alırken, sekülü yeleğine dökülmüş de, aldırış etzilmeyen incelikleri de göstermesini bilemeyen bir dalgınlık içinde gülümser gin usta bir yazar. bidir Tanpınar. Doğan Hızlan’ın Ahmet Hamdi Tanpınar’a bakışında bu iki anlayışın dışında DÜŞÜNCE GELGİTLERİ kalan bir çalışma yöntemi var: Doğan Hızlan’a göre ozan kimliğinden “Aza indirgemenin disiplinli görüşü yebakmalı Tanpınar’a: “Bir tereddütün şiiririne dağınık çoğulculuğu seçtim” (TOPni yazmıştı. Onun içindir ki bugüne daha LUMBİLİM, Ahmet Hamdi Tanpınar çok kalan bir şiir olarak nitelendiriyoÖzel Sayısı, Sönmüş Kibritin İzinde, rum.” Ağustos 2006). İçimizde ses uyumu yankılanan, imge Doğan Hızlan “Sönmüş Kibritler” söyoğunluğu Dıranas’ın şiiriyle örtüşen zünde Ahmet Hamdi Tanpınar’ın “Rint” Tanpınar şiirini, artık gerilerde kalsa bile olarak yorumlanabilecek kişiliğinin özelçok yönlü edebiyatının giriş kapısı olarak liklerini görüyor. O rint kişilik “doğaçlanitelendirmeliyiz. Çünkü dize, önce sözma hocalığın simgesidir.” cük tutumunu gerektirir. Yazıda da sözDoğan Hızlan tanıdığı Tanpınar’ı anlacük tutumu düzencesi içinde olan bir tırken, ders anlatışındaki “yaratıcı yönozandı Tanpınar. Kafasındaki düzenle YARATICI YÖNTEMSİZLİK Ahmet Hamdl Tanpınar gibi çok yönlü bir edebiyat insanını anlamak; hele ölümü üzerinden kırk yılı aşkın bir zaman geçmesine karşın, onu, bildiğimizi sandığımız yönleriyle yeniden tanımak; edebiyata bakışımızı değiştirecek, bize görmeyi öğretecektir. Özellikle edebiyat bilimi üzerine derinleşenler, onun “XIX. Asır Türk Edebiyatı Tarihi” incelemesini okuduklarında bilimsellikle duyarlığın nasıl örtüştüğünü görecekler, kuru bir bilimsel yaklaşımın yararlı olmadığını anlayacaklardır. “İnsan bildiği kadar görür” diyen Goethe’nin sözü, neyi bildiğimize, bildiğimizin bakışımıza nasıl yansıdığına göre anlam kazanır. Bir edebiyat insanını anlatırken kendi bilgiçliğimizi öne sürmek, onu yorumlamayı kolay!aştırmaz. Edebiyat bilimiyle uğraşanlar çoğu zaman bu duyarlığı gösteremiyorlar. Özellikle Ahmet Hamdl Tanpınar gibi bir gönül insanını anlamak için bilimsel duyarlığa gereksinim vardır. Çünkü Tanpınar yöntemsizliği yöntem haline getiren, dahası, ondan “yaratıcı bir yöntem” çıkartan; kendi yaşamasını da “düzensizliğin düzeni” olarak yorumlayan bir edebiyatçıydı. Belli kalıplar içinde düşünmeye alışmamış sıra dışı bir insanın yaratıcı gücü olarak ele alırsak; Ahmet Hamdi Tanpınar’ın ilginç kişiliği üzerinde özellikle durmak gerekecek. Gençliğinde Batı edebiyatına yakınlık duyan, orta yaşlarda Doğu edebiyatının gizemini sezen; bu edebiyatların bileşiSAYFA 34 yaşamasındaki düzensizlik arasındaki çelişkide, insanın, iç gerçeğini anlayan bir ruh yeteneğine erişmişti. Doğan Hızlan, onun düşünce gelgitlerini Yaşar Nabi’ye anlattığı sözlerde bulur: “... hayatım gecikmelerle doludur. Buna bir yığın düşünce cezir ve meddini de ilave ediniz. 1932’ye kadar çok cezri bir Garpçi idim. Şarkı tamamiyle reddediyordum.1932’den sonra bir Şark’ta yaşadım. Asıl yaşama iklimimizin, böylesi bir terkip olacağına inanıyorum. ‘Beş Şehir’ ve ‘Huzur’ bu terkibin araştırmalarıdır, Yazacağım öbür eserlerin de çekirdeği budur.” “Sönmüş Kibritin İzinde” Ahmet Hamdi Tanpınar Üzerine ancak Doğan Hızlan’ın yorumlayabileceği bir “kişilik” denemesidir. Bir şiiri yorumlamak kolay. Bir romandaki sevi ilişkisinden kentin karmaşasına karışmak, orada yitip gitmek de, sevi ilişkisinin uzantısı sayılabilir. Ne diyordu Fethi Naci: “Huzur (1949) Türkçe’de okuduğum en güzel aşk romanı. Üstelik sadece tek aşkın, bir erkeğin bir kadına olan aşkının romanı da değil, iç içe iki aşkın romanı, birbirini besleyen, geliştiren iki aşkın: Mümtaz, Nuran’a olduğu kadar, İstanbul’a da âşıktır.” Önemli olan, yazacağı daha nice yapıtın çekirdeğini içinde taşıyan Ahmet Hamdi Tanpınar’ın kişiliğini tanımaktır. Görmesini bilen için bir duruş, bir söze giriş çok şey anlatır. Doğan Hızlan onu ders verirken tanımıştır: “Her zamanki gibi, önündeki kitaptan bir cümleyle derse başlar, dünya bilgisini bunun ardına eklerdi, türler arasında öyle bir karışım yapardı ki, Nuh’un gemisindeki yaratıklar kadar çeşitli bir düşünce kervanına katılıp giderdiniz. Çağrışım gelgitlerini, bilgi patlamalarını izleyen öğrenciler, Özgün adlar olarak edebiyat dünyasına girdiler. Ben dağınıklığın, her gün yeni bir bilginin, yeni bir kitabın peşinde giden Tanpınar’ı severim.” Abdullah Uçman’ın yayıma hazırladığı “Edebiyat Dersleri”, Güler Güven’in düzenlediği “Yeni Ders Notları”; Doğan Hızlan’ın belirttiği gibi “Tanpınar’ın kişiliğini” de gösteriyor mu? Söyleşiyi bir an kesip bir ayrıntıya dalması, sonra kaldığı yerden sürdürmesi; yüzündeki bir seyirme, yeteneksiz kişilerin sataşmasına aldırmayışı, onun rintlere yakışan doğasından geliyor olmalı. Yahya Kemal Beyatlı şu dizeleri belki de onun için söyledi: “Bir arslan esniyor gibi engin vakar ise Rind’in belaya karşı kayıtsızlığındadır.” Onurlu bir aldırmazlık içindeki Tanpınar, yaşamanın sıkıntısına katlanırken, kendinin gerisine çekiliyor, içindeki “İkinci Kişi”yi iyileştirmeye çalışıyordu. Doğan Hızlan bu onurlu duruşu, “şiire yakışan bir alçakgönüllü tavır” olarak niteliyor. O YAZ İSTANBUL’DA İstanbul’da 1952 Haziran’ı... Nesnenin öteki yüzünü gören bir ozanı tanımak, Doğan Hızlan gibi bir gönül insanı olmayı gerektirir. Tünel’e doğru yürürken Tanpınar ellerini arkasına mı kavuşturmuştu? Ben bir elimi, palaskama mı geçirmiştim? Dura konuşa yürüdüğümüz o yol ne kadar kısa sürmüştü! Yaz sonu Ankara’ya geldiğim zaman nedenini bilmediğim bir yorgunluk vardı içimde. İyi ki Nurullah Ataç’ı tanıdım. Onlar aynı kuşağın insanlarıydı. Ataç da sigara içer, külü yeleğine dökülür, silkelemek gereğini duymazdı. ? Bu sayfayla iletişim kurabilmeniz için dergilerinizi ve kitaplarınızı aşağıdaki adrese gönderirseniz memnun oluruz. MUSTAFA ŞERİF ONARAN Hekimköy Sitesi 20. Sk. No: 8 06800 ÜmitköyAnk. Tel.: (0312) 235 91 11236 23 46 CUMHURİYET KİTAP SAYI 872
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle