08 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Muazzez İlmiye Çığ, öteden beri cumhuriyet kızı olmakla birlikte önemi yenice kavranmış bir aydınlanmacı aynı zamanda. Çığ’ın yaşamöyküsü, onun bu yöndeki niteliğiyle değerini çok somut biçimde gösteriyor bize. M. Sadık ASLANKARA Kitaplar Adası B u yazı, geçen hafta yayımlanacaktı. Muazzez İlmiye Çığ, Beyoğlu Asliye Ceza Mahkemesindeki duruşmaya girmeden önce. Ne var ki TÜYAP Kitap Fuarı’na rastlayan hafta, etkinliklere ayrılıyor Cumhuriyet Kitap’ın sayfaları... Muazzez İlmiye Çığ bende “Cumhuriyet Kızı” imgesi uyandırıyor hep. Bu deyişi Memet Baydur’un Cumhuriyet Kızı (Bak.: MitosBoyut) oyunundan ödünç almış değilim. Neden derseniz Baydur, cumhuriyete, alaycı ele alışla, ötesinde küçümseyici bakışla yaklaşıyor andığım oyununda da ondan... Baydur’un 12 Eylül karanlığı süredururken sahnelenen bu oyunu üzerine Yılmaz Onay, 1990’larda, Cumhuriyet’te bugün de üzerinde sıkı sıkıya durulması gereken bir eleştiri yayımlamış, oyuna karşı çıkışının gerekçelerini sıralamıştı. Muazzez İlmiye Çığ’a “Cumhuriyet Kızı” deyişini bir başka nedenden ötürü yakıştırıyorum ben. Çocukluğumun cumhuriyet bayramlarında, yaşları değişse de bir kız arkadaşımız bayrak kuşanırdı. Yanlış anımsamıyorsam, halk bunları cumhuriyet kızı olarak anardı, en azından biz çocuklar, kendi aramızda böyle nitelerdik onları. “Bayraklı kız” ya da “cumhuriyet kızı”... TRT’de Mengü Ertel’in sunduğu Cumhuriyet Kızı... Cumhuriyete Kanat Gerenler belgeselini izlerken de böyle düşünmüştüm. Çığ, artık benim için bir cumhuriyet kızıydı, hep de öyle kalacaktı. Onu asıl tanıyışım Samuel Noah Kramer’den çevirdiği Tarih Sumer’de Başlar (TTK) adlı o dev yapıtı okuduktan sonra oldu... Ama halkımız onu, kitlesel anlamda, Vatandaşlık Tepkilerim (Kaynak, 2005) adlı kitabındaki kimi dile getirişleri, “halkı kin ve düşmanlığa tahrik etme ve aşağılama ile hakaret” gerekçesi sayılıp da hakkında dava açıldığında tanıdı yanılmıyorsam. Muazzez İlmiye Çığ, öteden beri cumhuriyet kızı olmakla birlikte önemi yenice kavranmış bir aydınlanmacı aynı zamanda. Çığ’ın yaşamöyküsü, onun bu yöndeki niteliğiyle değerini çok somut biçimde gösteriyor bize. KULLUKTAN YURTTAŞLIĞA Serhat Öztürk, Muazzez İlmiye Çığ’la dört ay boyunca sürdürdüğü söyleşiyi, Çivi Çiviyi Söker / Muazzez İlmiye Çığ Kitabı (İş Kültür, üçüncü basım, 2005) başlığı altında yayımlamış. Kitapta biz, Çığ’ın yaşamöyküsü eşliğinde cumhuriyetçi, aydınlanmacı bir aileyi de tanıyoruz elbette. Ama Muazzez İlmiye Çığ’ın öğrenimi, çalışkanlığı, tutumluluğu, ahlak anlayışı, müzeciliği, yurduna, toplumuna yararlı olabilmek için gösterdiği heyecanı, çalışmalarındaki sabırlı inatçılığı, yazarlığı, bu yöndeki kararlılığı, bütün bunların harmanı bağlamındaki yaşam anlayışı konusunda da bilgileniyoruz bu arada. Yanı sıra cumhuriyet bilincinin, aydınlanma kavrayışının tüm yurtta dalga dalga nasıl yükseldiğinin tanıklığını yapıyoruz. Nereden geliyor “İlmiye” adı, buna da pencere aralamak gerekmez mi? Öztürk’le yaptığı söyleşide şunları söylüyor Çığ: “Babam (Zekeriya İtil), hep, kızım sana bu adı koydum, ilim sahibi olasın diye, derdi. Ama ben bunu idrak edemiyordum. Hatta müzede çalışırken İlmiye adını hiç kullanmadım. (...) O sırada İngiltere’den bir profesör meslektaş buraya gelmiş, benim numaramı bulmak için telefon rehberine bakıyor, orada da Muazzez İlmiye yazıyor. Arapça bilirdi o. Görüştüğümüzde ilk sorduğu şey şu oldu: Siz bu ismi acaba emekli olduktan sonra mı aldınız? Yok, babam koymuş, dedim. Hayret etti. Ondan sonra kendi kendime, ben bu ismi artık kullanmak mecburiyetindeyim, dedim.” (13) Kulluktan yurttaşlığa, uyarlıktan eleştirel usa bilimle, bilimsel düşünceyle geçilmez mi? O zaman Mustafa Kemal’in aydınlanma devrimine de yer açmak zorunlu. Öyle ya nasıl başarılmış bu devrim? Kendi yazgısını kendisi yaratan aydınlanmacı kuşağın çalışkan gençliği üzerinde önemle durulmalı: “...O yıllarda öyle bir çalışma temposu vardı ki... Herkes arı gibi çalışıyordu. Fuat Köprülü o zaman, 25 senelik öğretmenlik hayatımda böyle çalışkan talebeler görmedim, demiş. Hakikaten herkes birbiriyle yarış halindeydi.” (Çivi Çiviyi Söker, 41) Bu çalışkanlığı bir gönül borcuna dönüştürecektir Çığ. Nitekim “İstanbul Arkeoloji Müzesi’nde bulunan Sumer, Akat, Hitit dillerinde yazılmış 74 bin çiviyazılı belge üzerinde 33 yıl çalıştıktan sonra 1972 yılında emekli olan Çığ, kendisini çok etkileyen Sumerlerin ‘Biliyorsun, neden öğretmiyorsun?’ atasözünü tutku ile benimsemiş” biri. Yalnızca Piri Reis haritası üzerine yaptığı çalışma bile bu yöndeki yetisini, erkesini ele vermeye yetiyor onun. ? SAYFA 36 CUMHURİYET KİTAP SAYI 872
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle