Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Bu yılın Nobel Edebiyat Ödülü Orhan Pamuk’a Tahammülsüzlük sundu” deseniz ne derdi acaba? Romancı insanın, ruhunun derinliğini açığa çıkarmak için uğraşır. İnsan denen varlık coğrafi bir bölgeye bedensel olarak itilse de, ruhsal olarak sıkıştırılamaz! Gelelim sorunun bir diğer boyutuna. Bu kez karşımıza bir başka kavram çıkar. ‘Aydın Kimdir?’ Daha ileri gidip Orhan Pamuk bir ‘Aydın mıdır?’ diye sormak gerekir. Bir yazarın aydın olma sorumluluğu yoktur. Kendince yaşayan, yazan biri olarak durabilir yaşamda. Dolayısıyla her yazar, aydın olmalıdır gibi bir sav öne süremeyiz. Ben aydın duruşu ve tavrı olan yazarları kendime yakın bulur, izlerini sürerim. Aydın kişi toplumsal sorunlara duyarlıdır; sorunlara derinlikli ve çok boyutlu bakar; yoksul, ezilmiş insanların yanında yer alır; son nefesini verene dek doğru bildiğini savunur; eylemcidir, eylemleriyle öncü bir rol üstlenir; gelir geçer sevdaların peşine düşmez, kalıcı, barış yanlısı bir tutum sergiler ve aydın kişi halkından yanadır ve yurtseverdir. Dünyada yurtsever olmayan bir aydına rastlamak olanaklı değildir. Peki ‘Yurtsever ne demektir?’ ve ‘İnsan niçin yurtsever olur?’ sorusu aklımıza düşmez mi? Her yıl Nobel Edebiyat Ödülü açıklandığında bir tartışmadır başlar ve sürer gider. Bu yıl da bunun aksi bir durum yaşanmadı. Bu yıl ki ödülün bizim açımızdan önemi bir Türk yazara verilmesiydi. Bu yılki tartışmalar için durum geçen yıllardan biraz farklı. Bu yıl neredeyse sadece biz tartışıyoruz Pamuk'u. Pamuk'un edebiyatı ile yazılar yer alacak önümüzdeki sayılarımızda. Bu hafta Enver Aysever'in Pamuk ve ödülle ilgili yazısını sunuyoruz. ? Enver AYSEVER bir kararı açıklıyor. Burada ödül verenlerin tutumu kadar, alan kişinin de durduğu nokta önem kazanmaktadır. Nasıl her davete icabet etmek gerekmezse, her ödülü de almak gerekmez. Biz Türkiye yurttaşı olarak hangi açıdan soruna yaklaşmalıyız? İlkin kafa karışıklığını gidermek gerekir. Bu ödülün birden fazla boyutu vardır ve her aşamayı kendi içinde irdelemek gerekir. Toptancı tüm yargılar, kişiyi yanılgıya taşır. En önemli madde kuşkusuz bir edebiyat ödülü alan kişinin bu alandaki yetkinliğidir. Biz Orhan Pamuk’u kendi dilinden okuma olanağına sahip olanlar, bu yıl Nobel hakkında biraz daha söz hakkı edinmiş durumdayız. Pamuk nasıl bir yazardır? 2 006 Nobel Edebiyat Ödülü’nü Orhan Pamuk’un kazanmasının pek çok tartışmaya yol açmasında şaşılacak bir yan yok elbet. Üstelik kazanan Pamuk olmasaydı da büyük tartışmalar yaşanacaktı. Geçen seneyi anımsayalım. Harold Pinter bile ödülü kazanmasına şaşmış, dahası bunu dile getirirken bir tartışmanın kaynağı olmuştu. Pinter bir muhalifti ve ödül giderek yazar, çizer kişilerin politik konumlarıyla, dünya sorunlarına karşı olan ilgileriyle de gündeme gelmeye devam eder bir haldeydi. Bunda da şaşacak bir şey yok. Nihayetinde bir seçici kurul, kimi ölçütler koyarak bir değerlendirme yapıyor ve sonunda kendini bağlayan ORHAN PAMUK’UN YÜZLERİ Kabul etmek gerek, Pamuk çok satan, dünyaca ünlü bir yazardır. Bu bir edebi ölçüt değildir elbette. Üstelik Pamuk’un birden fazla yüzü vardır yazar olarak. Ben "Cevdet Bey ve Oğulları"ndaki Pamuk’a oy kullananlardanım. Köklü bir ailenin öyküsünün anlatıldığı bu roman hem klasik kurmaca açısından, hem dil olanakları ve lezzeti açısından doyurucu, etkileyiciydi. Pamuk çok iyi bildiği bir çevreyi, düşünsel açılımlar sunarak ve neredeyse her duyguyu ayrıntısına dek okura hissettirerek yazmıştı. Roman bittiğinde düşsel bir hazzı ve edebi doygunluğu hissettirmekteydi bana. İkinci Pamuk süreci için postmodern dönem denilebilir. Kavram olarak bile muğlak olan bir tanım, edebi olarak gerçekten yeni açılımlar sağlar mı yazı adamına, hayli kuşkuluyum. Nitekim başta "Kara Kitap" olmak üzere Orhan Pamuk’un kimileri tarafından kutsanan bu türden romanları; hem Türkçe açısından, hem de kurgusal bağlamda hayli eleştirildi. Ben Pamuk’un bu dönem yapıtlarının bir öykünmenin ötesine geçe mediğini, Batı’daki benzerlerinin izini sürme çabasının, yazarı özgün olmaktan uzaklaştırdığını düşünüyorum. Bu konuda Tahsin Yücel’in çözümlemelerine dikkat çekmek isterim. Yazarın üçüncü evresi olarak gördüğüm politik dönemse "Kar" romanıyla başlamış ve anlaşılan sona ermiştir. Pamuk’un söylemlerinden bir daha politik bir roman yazmayacağını anlıyoruz. Bence kendi için hayırlısı da budur. Pamuk "Kar"da kendinden beklenmeyecek beceriksizlikte bir kurguya saplanmış, derinlikten uzak bir roman yazmıştır. Kişileri biçimsel olmanın ötesine geçememiş, yazarın kafa karışıklığının tutsağı olmuşlardır. Ülkenin temel sorunlarının irdelendiği savıyla yola çıkan roman, öğretisi, yazınsal zaaflarıyla güdük kalmıştır. Düşünsel temeli, sanatsal değeri en düşük olan romanıdır Pamuk’un, "Kar"! Sorunun ikinci boyutu Nobelciler cephesindedir. Neden Orhan Pamuk’a ödülü verdiklerini açıkladıkları gerekçe, birileri tarafından doyurucu bulundu. Önce gerekçeyi okuyalım; "Yaşadığı kent İstanbul’un melankolik ruhunun izlerini sürerken kültürlerin birbiriyle çatışması ve kaynaşmasının yeni simgelerini buldu." Bir romancı için bu gerekçeden yola çıkarak gururlanmak olanaklı mıdır? Açıkça söylenen şudur; Orhan Pamuk Batı’nın bilmediği kimi gizemli öyküler kurmuş, üstüne biraz melankoli, hüzün, aşk katmış ve bunu İstanbul ekseninde yapmıştır. Eh Batılılar giderek güdükleşen konularının dışına çıkan bu yazara ilgi duyarak, onun sırtını sıvazlamışlardır. Bu tutum oryantalizmin daniskasıdır ve kendini bilen hiçbir yazar için edebi bir övgü niteliği taşımaz. Siz Sartre için, “Paris’in hüzünlü ruhunu sezdi, oraya gelen göçmenlerle, esas Fransızların kaynaşmalarını ve çatışmalarını anladı ve bunu yeni bir imgelemle okura YURTSEVERLİK... Yurtseverlik bir toprak sevgisi değildir. Hele ki bir millet sevgisi asla değildir. Bir yurdu sevmek demek çocukluğuna sahip çıkmak; anılarına saygı duymak; komşuları özlemek; yaşanan topraklar üzerindeki (Türkiyeli yurtseverler için) Rumları, Ermenileri, Kürtleri, Türkleri ayırmamak; hepsinin geleceğinden kaygı duymak; o ülkenin şarkısına, şiirine, dansına, kitaplarına, insanına, hayvanına sevgi duymak demektir. İnsan kendine ihanet etmemek için, yaşadığının farkına varmak için yurdunu sever. Kişi o ya da bu coğrafyada rastlantısal olarak doğar. Sevgi sonradan, o coğrafyadaki dostlarla, havasıyla, suyuyla tanışmayla oluşur, gelişir. İşte Nâzım böyle biridir. Orhan Kemal böyledir, Aziz Nesin böyledir ve daha niceleri böyledir… Onlar aydın birer yurtseverdir… Pamuk’un bir yurtsever aydın olup olmadığına hiç kimse karar veremez. Ne ben, ne de bir başkası bir insanın vicdanı olmaya soyunamayız. Dolayısıyla "Bu topraklarda bir milyon Ermeni ve otuz bin Kürt öldürüldü" diyen bir Nobel ödüllü yazar da bunun sorumluluğunu taşımak durumundadır. Ancak ben Türkiye’de yaşayan ve aydınlanmaya inanan bir yurttaş olarak, Pamuk’tan aralıkta yapacağı ödül konuşması için sadece bir beklenti üretebilirim ve derim ki; bu kez de Ortadoğu’daki savaş için konuş sevgili Pamuk, Irak’takiler için konuş, bize uygarlığı öğretmeye kalkan Fransız Parlamentosunun aldığı karardan sonra ezilen, horlanan, aşağılanan Türkiye için konuş. Aydın bir yazar olmak güçsüzden yana, mağdurdan yana tavır almayı gerektirir! Son bir söz de medyadaki demokrat görünümlü sansürcülere… Günlerdir Orhan Pamuk’u eleştirenler; demokrat olmamakla, kıskançlıkla, aşağılık kompleksi taşımakla, kafatasçılıkla suçlanıyorlar… Anlamadığım şudur; Orhan Pamuk bir peygamber midir ki dokunulmazlığı vardır? Demokrasi herkesin söz söyleme, eleştirme hakkına saygı duymak değil midir? Bu tahammülsüzlük nedir? Kraldan çok kralcılara, kral çıplak demenin tam zamanıdır! ? KİTAP SAYI 872 SAYFA 14 CUMHURİYET