04 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Cevat çapan Şiir Atlası Furuğ Ferruhzâd/ Şiirler/ Çeviren: Cevat Çapan 'Yapraklarla randevusu var rüzgârın' Furuğ Ferruhzâd 1935te Tahran'da doğdu. Erkek egemen toplumda kadın olarak cesaretle sesini duyuran, İran'ın çağdaş ilk kadın şairidir. Dikiş ve resim eğitimi aldı. Yapıtları kadar yaşamı da onun ününü arttırdı. Tahran yakınlarında bir cüzam hastanesinde "Ev Siyahtır" isimli bir f ilm çekti ve cüzamlı bir çiftin çocuğunu evlat edindi. Evlilik akdine karşı çıktı ve iran kadınının acılarını dile getirmeye çalıştı. 1950'lerin İran'ında, özgür yaşamına ve şairliğine devam edebilmek için tek çocuğunu eşine bırakarak boşandı. Boşandığı için çok dikkat çekti ve eleştirildi. 1967'de geçirdiği bir traf ik kazasında 32 yaşında öldü. Yapıtları: Köle (1953), Duvar (1957), Başkaldırı (1958), Başka DoğUŞ (1964). BAŞKA DOĞUŞ Tüm varlığım karanlıkta bir ayet Kendi içinde yineler seni Ve çiçek açan sehere, sonsuz büyümelere götürür Sana can attım can attım Bu ayetle ben seni, ağaca, suya ve ateşe aşıladım. Hayat belki Bir uzun yoldur her gün bir kadının bir sepetle Kat ettiği Hayat belki Bir iptir bir adamın bir dala kendini astığı Hayat belki bir çocuktur okuldan dönen Hayat belki sigara tüttürmek îki sarılma arasındaki miskinlikte Ya da bir yolcunun dalgın bakışı Şapkasını çıkaran Ve bir başka yolcuya, anlamsız bir tebessümle "merhaba" diyen Hayat belki sonu olmayan bir an. Gözbebeklerinde bakışımın hayale döndüğü. Ve bir hayret var ki orada Karışır karanlıkları algılamama ve ayı tanımama. Bir odada yalnızlığa denk Kalbim Bir aşka denk bakar Mutluluğun avuntusuna Vazodaki çiçeklerin güzel sonuna senı Bahçede diktiğin tomurcuklara Ve bir pencereye denk Öten kanaryalara Ah... Işte payıma düşen Işte payıma düşen Payım Bu gökyüzü beni yakalayan perde Payım, terk edilmiş bir merdiveni inmek, Ve bir şeylere ulaşmak, kokmuş ve melankolik Payım, anıların bahçesinde melankolik bir gezi Ve bana "ellerin" diyen, kederli bir seste yok olmak "Seviyorum ellerini" Ellerimi bahçeye dikeceğim Yeşerteceğim biliyorum biliyorum biliyorum Ve kırlangıçlar parmaklarımın mürekkep renkli çukuruna yumurtlayacaklar. Kulaldarıma küpe niyetine îkiz kan kırmızı kirazlar asacağım Ve tırnaklarıma yıldız çiçekleri yapıştıracağım Bir sokak var orda Gençleri bana âşık, hâlâ Dağınık saçlı, narin boyunlu Ve cılız bacaklı çocuklar Bir gece rüzgârın götürdüğü bir küçük kızın Masum gülüşünü düşünür. Küçük bir sokak var Kalbim çaldı onu, çocukluğumun semtlerinden. Yolculuklardaki hacim Zamanın çizgisi üzerinde Hacim, zamanın yavan çizgisinde büyüyen Hacim, bir arife gününün görüntüsünde Bir aynanın şöleninden dönen. Ve işte böyle Biri ölür Diğeri kalır Zavallı derecik bir çukurda akar Hiçbir balıkçı inci çıkaramaz ondan Ben Kederli küçük bir peri luzı tamrım Bir okyanusta yaşayan Ve tahtadan bir kavalla Kalbini gizli gizli alaya alan Bir küçük peri kızı kederli Gelen gece ile ölür bir öpücükten Ve bir öpücükle diriliş şafak vakti. Dinle! Duyuyor musun soluğunu karanlıkların? Geceleyin orada bir şey olur Ay kızgındır ve kızarır Ve bu çatıya, her an ağlayan kadınlar gibi, Bulutlar çullanır. Yağmurun doğurmasını beklerler, Bir an ve sonra bir hiç. Bu pencerenin ardmda Titreyen gecedir, Ve yerküre dönmekten vazgeçer. Bu pencerenin ardmda senin ve benim için Bilinmez biri endişelenir. Sen, yemyeşil, Bırak ellerini âşık ellerime O anılar hâlâ sıcak Ve yaşamın ateşine kanmış dudaklarını emanet et Sevdalı dudaklarımın okşamalarına Rüzgâr bizi savuracak Rüzgâr bizi savuracak. GERİDE YALNIZ SES KALDI Niçin durayım, niçin? Kuşlar gittiler mavi bir yönün peşi sıra Ufuk dikey Ufuk dikey, hareketse bir kaynak Ve görüntünün sınırında Gezegenler dönüyor ışıklarla Yükseklerde yerküre yinelemelere razı Ve rüzgâr kuyuları Dönüyor, ilişki tünellerine Gün bir mekân, içeriği olmayan Bir gazeteyi kemiren bir solucanın hayalinde Niçin durayım? Sır, hayatın donanmalarını Ayın atmosferindeki döl yatağını kat ediyor Yeteneği, çürümüş hücreleri öldürecek Ve güneşin doğuşu sonrası simyanın mekânında Tek ses Zamanın kırıntılarınca silinip süpürülecek Niçin durayım? Bataklık ne olabilir, yumurtlama yeri değilse Çürümüş böceklerin Morg düşüncesi şişmiş cesetlere yazılı Sahte insan karanlıklara Gizledi tükenen erkekliğini Ve hamam böcekleri... ah! Ne zaman konuşur hamam böcekleri! Niçin durayım? Kurşun harflerin onca çabası yararsız Kurşun harflerin onca çabası Kurtarmaz miskin bir düşünceyi Ben ağaçların soyundan değilim Canımı sıkar durgun havayı teneffüs etmek Ölü bir kuş, uçuşu aklımda tutmayı önerdi bana Onca zorluk tek noktada biter, biter Güneşin başlangıcına Ve ışığın ruhuna dökülmek Rüzgâr değirmenlerinin çürümesi doğal Niçin durayım? Göğsümün altında tutarım yeşil başağını buğdayın Ses, ses, hep ses Suyun sesi akma arzusu Işığın akış sesi toprağın dişiliğine Anlam embriyonun oluşum sesi Ve aşkın ortak hafızasmm ifadesi Ses, ses, ses, geride yalnız ses kaldı Cüceler ülkesinde, Bir yolculuğun ölçüm noktası terk etmez yörüngesini Sıfır noktasında Niçin durayım? Dört kurala uyarım Gönül yasasını yazmak Körler meclisinin işi değil Ilkelliğin uzun ulumaları ile ne işim olur Hayvani cinsellik organlarıyla Ne işim olur etin boşluğundaki solucan titremeleriyle Yaşamayı dayattı bana çiçek kanından gelen soy Siz çiçeklerin soy ağacını bilir misiniz? QJJM. HJU.fi İ Y E.T K [ T AP, S / V / 80 8 A RÜZCÂR BtZİ SAVURACAK Gecem ne kısa, ne yazık Yapraklarla randevusu var rüzgârın Gecem ne kısa, kırıp geçiren kederle dolu Dinle! Duyuyor musun soluğunu karanlıkların? Kendimi mutluluğa yabancı hissettim Umutsuzluğa alışmışım.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle